Nehirden esen tatlı hava ciğerlerine dolarken, Prens William pelerinin başlığını biraz daha yukarı çekti. Gökyüzündeki kapkara bulutlara tekinsiz bir bakış attı. Tanrı'ya şükür, Annabelle ve Edmund—bir kardeşten bile daha fazla sevdiği Edmund—, karadan yolculuk ediyorlardı .Aynı şey ne yazık ki Astrum prensi ve prensesi için geçerli değildi. William, Velense'te kendilerinden sonra gelen en önemli ailenin biricik çocukları fırtınaya yakalanıp denizde can verirlerse olacakları düşünürken ürperdi. Ya da belki bunun tek sebebi soğuk havaydı.
Soğuk hava, besbelli ki atının da hoşuna gitmemişti. Hayvan huzursuzca burnundan soluyor, bir insanın gergin olduğunda yerinde sallanmasını andırır bir tavırla toynaklarını toprağa vuruyordu. William şefkatle atın yelesini okşayarak hem onun hem de kendisinin öfkesini dindirmeye çalıştı.
Öfkeliydi çünkü havanın böyle olmasını istmiyordu. Yolculuk yapan soylulardan herhangi birine bir şey olursa uğraşmak zorunda kalacakları tantana şimdiden başını ağrıtmayı başarıyordu.
Öfkeliydi çünkü pek sevgili nişanlısı Çığlık Bayırı soylularını karşılamaya onunla gelmemişti. Kız, kraliçeyle yapılacak işleri olduğunu söyleyerek gelemeyeceğini bildirmişti. Bu; hem William'a karşı yapılmış bir saygısızlık, hem de prensin en eski dostu ve Velense'in en önemli lordu olan Edmund Blackwood'a bir hakaretti.
Öfkeliydi çünkü en başından beri Illythia di Sforza ile hiç nişanlanmamalıydı. Kız ne konum olarak ona uygundu, ne de bir kraliçe olmaya layıktı. Küçük, utangaç kız Altınvadi'ye ilk geldiğinden beri William onunla formaliteler dışında pek konuşmamıştı. Ne diyeceğini bilmediği insanlarla konuşmak adeti değildi.
Aklının politikaya ermeye başladığı yaşlarından itibaren William, ilerde Celina Woodville ile evleneceğini düşünmüştü. Kız; Velense'te tek özerk bölge olan meşhur "sonradan gelme" Astrum'un prensesiydi, onun dengi olacak bir leydi yoktu. Eğer Kral Caladrian'ın mantığı, gururu tarafından bastırılmamış olsaydı, William bugün Celina'yla nişanlanmış olacaktı. Bunun daha mı iyi yoksa daha mı kötü olacağını düşünmeden edemedi.
Yanına yaklaşan seyis uşağı, onu daha fazla düşünmekten kurtardı. "Ekselansları, Blackwood kafilesi varmış. İleride sizi bekliyorlar."
Günün ve Gecenin Tanrısı'na şükür. William adamı başıyla onayladıktan sonra atını tırısladı ve ileri atıldı.
Misafirlerini karşılamak için yanında getirdiği Lancaster askerleri ve efendilerini korumak için onlarla yola çıkmış olan Blackwood askerlerinden oluşan sürüyü yararak arabanın konuşlandığı yere çıktı. Atından inerken içindeki eski dostunu tekrar görmenin vereceği heyecan duygusu yavaşça artıyordu.
Arabada oturan kişi Annabelle'di. Belli ki bu felaket hava koşullarında o kadar uzun süren bir yolculuk yapmak kızcağızı yıpratmıştı. Koyu renk saçları darmadağındı. William'ı görünce—muhtemelen reverans yapmak için—arabadan inmeye yeltendi ama prens tek bir el hareketiyle ona engel oldu.
"Küçük Annie," dedi sırıtarak. "Fazla mı yoruldun?"
Kız bezgince gülümsedi. "Her zamanki gibi çok nüktedansınız, Prens Will."
"Biliyorum." Etrafına bakındı. "Değersiz ağabeyin nerede?
Arkadan omzuna yediği yumruk cevabını almasına yetmişti. "Değersiz ağabey arabanın içinde tıkılıp kalmaktan sıkılıp askerlerle at sürmeye karar vermişti. Sizi görmek ne hoş Ekselansları." dedi Edmund sahte bir kibarlıkla. William güldü.
"Görünüşe bakılırsa çok zor bir yolculuk yapmışsınız." dedi prens. Edmund'un mermer gibi yüzündeki göz altları çökmüştü. Anna da her an bayılacakmış gibi görünüyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gündönümü
Historical Fiction"Gece ve gündüz ebediyen yer değiştirecek." Küçüklüğünden beri bir kraliçe olmak için titizlikle yetiştirilen yirmi yaşındaki Celina'nın hayatı, kuzeninin veliaht prensle nişanlandığını öğrenmesiyle altüst olur. Yüreğinde taşıdığı ağır ihanet hiss...