26. Bölüm

1.3K 119 28
                                    

Ağabeyinin Baharkoyu'na, nişanlısının da Kartepe'ye sefere gittiği gün; Annabelle'in hayatında geçirdiği en zor günlerden biri olmuştu. Her ikisi de yola koyulduktan sonra canı hayli sıkkın bir halde Celina'nın odasına gitmişti. İçeri girdiğinde kız, yeşil denize bakan camının önündeki koltukta oturuyordu, yüzü düşünceliydi. Yatağı da boş değildi, Illythia sırtı ona dönük bir halde Celina'nın yatağına kıvrılmıştı, elleri yanağının altındaydı. Her ikisi de Annabelle'in odaya girdiğini fark etmemiş gibiydi.

"Will iyi olacak mı?" diye sordu Illythia minik sesiyle, sesi mutsuzlukla kırışmıştı.

Celina ruhsuz gözlerini denizden kuzenine çevirdi. "Kocan için dua ediyorum Illythia," dedi en sonunda bıkkınca. "Aynı zamanda ağabeyim, nişanlım, sevgili dostumuz Richard ve tüm o sadık askerlerimiz için de dua ediyorum. Belki sen de aynısını deneyebilirsin."

Sarışın kız cevap verme gereği duymadı. Annabelle iç çekişini bastırarak Celina'nın karşısındaki koltuğa geçip oturdu ve elini onun elinin üstüne koydu. Prenses parmaklarını onunkilerin üstüne kapadı, ifadesiz gözlerle denizi izlemeye devam etti.

Ertesi gün, düşman askerlerinin Çığlık Bayırı'nın sınırlarında dolandığını öğrendiler. Leydi Clarissa önlem olması açısından yeterli sayıda askeri kaleden dışarı salarak halkın güvenliğini sağlamalarını istedi. Saray eşrafı da huzursuzlanmıştı.

Bunları öğrendiklerinde Celina da yanlarındaydı. Kaşlarını hafifçe kaldırarak, buranın insanların batıl inançları olup olmadığını sordu.

"Yani..." dedi Clarissa tereddüt ederek. "Dehşetten akıllarını kaybedecek kadar batıl inançları olduğunu sanmıyorum çünkü yüzyıllar öncesinde de olsa burada da sizin topraklarınızdaki gibi politeist bir inanç vardı. "

"Ne?" diye sordu Annabelle şaşkınlıkla. "Benim niye haberim yok?"

"Tanrılarının kaybolduğuna inanıyorlar çünkü, bu da inancın zayıflamasına neden oldu." Clarissa iç çekerek pencereyi kapattı, yağmur yağmaya başlamıştı. "Adı Baal'dı, yağmur ve fırtına tanrısıydı. Halkın arasında hala ona inananlar olduğunu biliyorum ama Blackwood Hanedanı ona inanmayı bırakalı çok oldu."

"Öyleyse somut bir büyü örneğinde çok da ürkmezler sanırım." dedi Celina sakince.

Annabelle hafifçe nefesini tutarak kıza baktı, annesi de irkilmişti. "Sen... bunu yapabilir misin ki?" dedi Clarissa ağır ağır.

"Lütfen endişelenmeyin." dedi Celina yatıştırır bir sesle. "Bu yalnızca ufak bir illüzyon. Kara büyüyle uzaktan yakından ilgisi yok. Eğer halk sizin söylediğiniz gibi çok tanrılı inanca yatkınsa bunu bir alamet olarak göreceklerdir. Ancak yüzyıllardır tek bir tanrıya inanan Altınvadi askerleri... Onların bu kadar soğukkanlı kalabileceklerinden şüpheliyim."

Böylece, akşam vakti yağmur yağmaya devam ederken Celina şöminesinin kenarlarına sapından ip geçirdiği çelik bir hançer astı. Ocak görevini gören demirden çubukların üstüne dolu bir su kabı yerleştirdikten sonra da şömineyi yaktı.

"Baal'ın senin duanı kabul edeceğini nereden biliyorsun?" diye sordu Illythia köşeden. Endişeli görünüyordu. "Biz onun inancına mensup değiliz."

"Hayır ama Nymelle'in inancına mensubuz ve Nymelle de tıpkı Baal gibi suyun hükümdarı. Baal bizim kanımızı tanıyacak ve duamızı kabul edecek. Yani umarım." dedi Celina kayıtsızca. Yüzünü bir bile an buruşturmadan parmağını iğneyle deldi, yavaş yavaş kaynayan suya üç damla kan damlattı. Illythia bu arada sapsarı bir yüzle başını çevirmişti. Celina, Annabelle'e baktı. "Senden istediğim şeyi getirdin mi?"

GündönümüHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin