16. Bölüm

18.2K 669 147
                                    

Kral gergindi.

Daemon bunu pek çok şekilde görebilirdi. Adamın parmaklarındaki eklemlerinin bembeyaz kesilmesine neden olan bir biçimde ellerini masada birleştirmesinden, kurşuni gözlerindeki bulutlu bakışına kadar her bir zerresinden gerginlik akıyordu. Öte yandan, Kraliçe Isobel de pek mutlu görünmüyordu. Sarı saçlarını savurganca açık bırakarak tacını takmıştı, ifadesiz gözlerle Daemon'a bakıyordu.

"Dilerim bizi akşamın bu saatinde rahatsız etmenizin belirgin bir nedeni vardır prens." dedi kral buz gibi bir sesle. "Ve dilerim bu neden kız kardeşinizin mahkumiyetiyle alakalı değildir. Size daha önce de söyledim, onun duruşmasının ertelenmesi gerek."

Prens zor da olsa yüzündeki sakin maskeyi korumayı başardı. "Bu mesele Celina ile ilgili değil. Vellettico meselesiyle alakalı."

Kraliçe yerinde merakla kıpırdandı. Kralın yüz ifadesi değişmedi ama gözlerinde tehlikeli bir parıltı vardı. "Ne olmuş o meseleye? Sonunda lütfedip durumun ciddiyetini kavradınız ve bana yardım etmeye mi karar verdiniz?"

Daemon öfkeyle kükrememek için tüm iradesini kullanıyordu. "Size zaten yardım ettik." dedi soğuk soğuk. "Her hanedanın vermesini zorunlu kıldığınız para miktarını size ödedik, hem de şu an kız kardeşime yönelttiğiniz alçakça iftiraya rağmen."

"Elbette ödeyecektiniz!" diye tısladı kral. "Ben kralım ve bir kralın istediği her şey—"

"Lakin," diye araya girdi kraliçe çabucak. Prens bunun için minnettardı, daha ne kadar bu adi adama tahammül edebileceğini bilmiyordu. "Bize hala asıl geliş amacınızı açıklamadınız."

Müsaade etmediğinizdendir. Dilinin ucuna kadar gelen cevabı sessiz bir hınçla geri yutarak sandalyesinde dikleşti. Öne eğilerek ciddi bir tavırla onlara baktığında hem kralın hem de kraliçenin gözü üzerindeydi.

"Rosefield." dedi kısaca.

Kraliçe anladı. Kral, Daemon'ı en ufak bir parça bile şaşırtmayan bir biçimde, anlamadı.

"Ne olmuş Rosefield'a?" dedi sıkılmış bir tavırla. Kraliçe ise sessizce duruyordu. "O yeşil cehenneme en son dört yıl önce gitmiştim. Ağaç ve su, ağaç ve su... Başka hiçbir şey yok. İnsanlardan çok koyunlara uygun bir yer." dedi tükürürcesine. "Ne diye bunun mevzubahsini açtınız? Canımı daha fazla sıkmaktan başka bir işe yaramadı."

Ne iyi, ne güzel. Prens bundan sonraki cümlelerini iyi seçmesi gerektiğini biliyordu ama kralın sözleri onu öfkelendirdiği için sakinleşmek için biraz duraksaması gerekmişti. Daemon, Rosefield'a yalnızca bir defa gitmişti. Saray eşrafıyla çıkılan bir av gezisine babası onu da götürmüştü, on yaşındaydı. Kralın dediği gibi, uçsuz bucaksız bir yeşilliğin ortasına kurulmuştu Rosefield. Daemon o uzun koruda oldukça sıkılmış görünen Prens William'la at sürmüş, prens yorulduğunu bahane edip büyük bir ağacın altında dinlenirken de bahçelerden geçen büyük göldeki kuğuları beslemişti. Rosefield, Güneş Kalesi'nin gereksiz gösterişine karşın sade ve zarif bir av köşküydü. Çocukluğunun bu güzide anısına kıymet bilmez bir yılan tarafından edilen bir-iki kötü söz, haliyle canını sıkmıştı.

"Madem Rosefield'dan bir hayli hoşlanmıyorsunuz—" diye başladı Daemon.

"O halde orayı Vellettico'ya satalım." diye bitirdi Isobel. Yorgun görünüyordu.

Kral, biri onu sertçe tokatlamış gibi irkilerek başını kaldırdı. Kurşuni gözleri sanki onu ilk kez görüyormuş gibi bir süre karısının üzerinde oyalandı, daha sonra da başına gelen bütün bu musibetlerin sorumlusu oymuş gibi müthiş bir öfkeyle Daemon'a baktı.

GündönümüHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin