3. Bölüm

26.4K 813 112
                                    

Woodville gemisi aheste aheste ana limana doğru ilerlerken, Prenses Celina güvertede dikiliyordu. Ağabeyi yanına geldi ve derin bir nefes aldı. Kız ruhsuz gözlerle onu süzdü.

"Gülümse." dedi Daemon bir milyonuncu kez. "Başını dik tut ve gülümse."

Genç kız ona aldırmadan bakışlarını karşılarındaki limana çevirdi. Altınvadi; limanın arkasında yükseliyordu. Kraliyet ailesinin yaşadığı koskocaman kale, sefil şehrin arasında hemen göze çarpıyordu. Çevredekiler Güneş Kalesi için "çöplüğün ortasındaki cennet" lakabını bulmuşlardı.

"Bu delilik," dedi Celina tuhaf bir sakinlikle. Ancak safir gözleri adeta alev almıştı . "Şehirleri böylesine rezalet durumdayken kendi kalelerini resmen altından inşa etmişler. Astrum'da bu, halka ciddi bir hakaret anlamına gelirdi."

Daemon belli belirsiz bir alayla limana baktı. "Burada da halka ciddi bir hakaret anlamına geliyor güney güzeli. Aradaki tek fark, babamız sağduyulu ve mütevazı bir adamken —en azından ben onun öyle biri olduğuna inanmayı seçiyorum, Caladrian Lancaster lüks düşkünü dengesiz bir kral. Biri herhangi bir şikayette bulunmaya kalsa o zavallıyı oracıkta öldürür."

Prenses onaylamaz gözlerle ona baktı. "Daemon, lütfen oraya vardığımızda düşüncelerini uluorta dillendirmemeye çalış. Başın boynunun üzerindeyken seni daha çok seviyorum."

Genç adam güldü ama yanıt vermedi.

Gemileri limana gitgide daha fazla yaklaşırken, prensesin üzerinden birkaç dakikalığına olsa da atmaya başardığı melankoli sürünerek ona geri geldi. Genç kız yolculukları boyunca Prens William ve Illythia'yı—küçük yılan Illythia'yı— görünce nasıl davranması gerektiğini düşünüp durmuştu. Eğer gözleri bir parçacık bile dolarsa kendini direkt olarak limandan aşağı atmaya karar vermişti. Zayıflık göstereceğine ölürdü daha iyi.

Sonunda gemileri demir attığında, Daemon yanına gelerek onun elini tuttu. Birbirlerine baktıklarında Celina onun gözlerinin yumuşamış olduğunu gördü. "Hazır mısın?"

Celina sırtını dikleştirdi ve saçlarını düzeltti. Gülüşü yeterince parlaktı. "Her zaman."

Güverteden ilk inen Daemon oldu, sonra geri dönüp küçük bir çocukmuşçasına Celina'yı kucakladı ve gemiden onu indirdi. İki kardeş sanki karşılarında tüm Velense'in varisi olan, geleceğin kral ve kraliçesi yokmuş gibi gülüşerek acelesiz adımlarla onlara doğru ilerlediler.

Orada, insandan örülmüş bir duvarı andıran engelin arasında, Prens William duruyordu.

Celina; prensi en son sekiz yaşındayken görmüştü, nedenini hatırlayamadığı bir kutlamadan dolayı Prens Boris ailesiyle birlikte Altınvadi'ye gelmişti. O zaman prens on bir yaşındaydı ve tüm zamanını en iyi arkadaşı Edwin'le—yoksa çocuğun adı Edward mıydı? Celina'nın onunla ilgili hatırladığı tek şey Çığlık Bayırı varisi olduğuydu—geçiriyordu. Şimdi ise tam karşısında duruyordu.

Koyu bal rengi saçları şehrin kasvetli güneşinin altında solukça parlıyordu, yüzündeki soğuk prensliği görmemek mümkün değildi. Dudaklarında her an gülümsemeye hazır olduğuna delalet eden bir şeyler vardı ama nedense bunu kibirli bir ifadeyle maskelemeyi seçmişti. Kehribar gözlerinde alaycı bir pırıltı vardı.

Yanında da o vardı, Celina'nın bir tanecik kuzeni ve rakibesi. Prenses ona bakarken şaşkınlıkla haykırmamak için tüm iradesini kullandı. Illy çocukluğundan beri çok güzel bir kızdı, Celina bunu inkar edemezdi ama güzelliğiyle adından söz ettiren hep kendisi olmuştu, kuzeni değil. Illythia'nın insanı kendine çeken özelliği güzelliğinden ziyade etrafına saçtığı huzurlu ve zarif havaydı. Kızın ulviyeti adeta altın saçlarından akar ve insanı büyülerdi.

GündönümüHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin