24. Bölüm

1.3K 110 19
                                    

"Lord Edmund ve saygıdeğer Prens William,

Suçların en ağırı olan vatana ihanet için beni de yanınızda görmek istediğinize dair yolladığınız mektubu almak, hayatımda tecrübe ettiğim en yüz kızartıcı ve şok edici olaydı desem abartmış olmam. Kral Caladrian'ın mutlak iradesine başkaldırma niyetinizi esefle kınıyorum ve sizi sağduyuya davet ediyorum, Prens William. Besbelli ki dost bildiğiniz birtakım insanların kişisel hırsları uğruna ülkeyi kaosa sürükleyecek eylemlerine isteğiniz dışında dahil olmuşsunuz. Yol yakınken geri dönün. Ülkenin yegane veliahtı olmanız sebebiyle babanız size merhamet edecektir. Aynı şeyi kan emici, çıkarcı dostlarınız için söyleyemeyeceğim. Onlar, yüce majestlerinin vereceği cezalandırmayı her zerresiyle hak edeceklerdir.

Bana yolladığınız çirkin ötesi, hıyanete davet mektubunu bizzat kral hazretlerine gönderiyorum. Zira sizin hastalıklı komplonuz yüzünden kendi güvenliğimi tehlikeye atacak değilim. Dilerim üzerinize aldığınız korkunç musibetin mesuliyetini karşılayabilecek kadar cesursunuzdur.

Lord James Bathory,

Limankent Lordu."

Edmund okumayı bitirdikten sonra uzunca bir süre mektuba baktı. Ardından, bir süredir hissetmediği kadar büyük bir hınçla kağıdı paramparça etti. Onlarca parçaya ayrılan mektup şahrem şahrem Lord Robert'ın salonunun zeminine düştü. Sonunda daha fazla parçalanamayacak bir hale geldiğinde Edmund kendine geldi, ancak öfkesi hala tazeydi.

"Bir sefercik olsun—bir kahrolası sefer— onun onurlu davranmasını bekledim." diye tısladı hiddetle. "Ne kadar da aptalmışım."

"Kendinizi hırpalamayın." dedi Lord Robert yatıştırıcı bir edayla. "Çaresiz zamanlardayız ve Limankent'in askerleri hiç de küçümsenecek bir sayıda değil. Şansımızı denemek zorundaydık."

"Demek öğrendi." dedi alçak bir ses. Edmund başını çevirdi. William camın önündeydi, aşağıdaki askerlerin talim yapmasını izliyordu. Düşünceli görünüyordu. "Acaba ne tepki verdi? Kandırıldığımı mı düşündü? Bütün bunların bizzat benim fikrim olduğunu öğrenseydi ne yapardı?"

Lord Robert hafifçe boğazını temizledi, sesi vakur ancak nazikti. "Bütün bunların pek bir öneminin olduğunu düşünmüyorum, Ekselansları. Mühim olan şimdi ne yapacağımız üzerinde konuşmak."

"İlk iş olarak Rosefield'a bir mektup yazmalıyız." dedi Edmund ayaklanarak. Koşar adımlarla yazı masasına geçti, boş bir kağıt ve bir şişe mürekkep açtı. Tüy kalemini mürekkebe batırırken ne yazacağını düşündü ve en sonunda, güvenlik açısından, çok kısa bir şekilde özetlemeye karar verdi.

"Tanrım." William gözlerini ovuşturarak endişeyle Edmund'a baktı. "Sence oradan kendi başlarına ayrılabilirler mi?"

"Bunu konuştuk." dedi genç lord sabırla. Küçük mektubu rulo haline getirip sıkıca bağladı. "Başlarında yüzlerce asker var. Elbette kendi başlarına ayrılabilirler."

Lord Robert hizmetkarlarına seslenerek ellerindeki en hızlı ulağı yollamalarını istedi. Kısa bir bekleyişin ardından içeri uzun boylu, atletik yapılı ince bir kız girdi. Normal bir hanımınkine oranla kısa olduğu anlaşılan saçları sıkıca bağlanmıştı. Üzerinde pantolon ve gömlek, ayağında ise binici çizmeleri vardı.

"Ah, Zelena, seni yollayacaklarını tahmin etmeliydim." dedi lord hafif bir tebessümle. "Senden bir şey rica edeceğim."

"Emrinize amadeyim." diye karşılık verdi kız. Sert görünümüne karşılık çocuksu bir sesi vardı.

Edmund öne çıkarak elindeki ruloyu Zelena'ya uzattı. "Bunun acilen Rosefield'a götürülmesi gerek," dedi alçak sesle. "Hayati önem taşıyor. Oraya ne kadar zamanda varabilirsiniz?"

GündönümüHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin