12. Bölüm

16.4K 533 79
                                    

"Bunu söyle." dedi Daemon adeta emreder bir tavırla.

Kız kardeşi küçük şişenin tıpasını elinin zarif bir hareketiyle çıkardı ve şişeyi burnuna götürerek hafifçe kokladı. Kaşları hafifçe çatılmıştı. "Acı badem ve bir parçacık da gül... Bu olsa olsa insanın iki üç gün ağır hasta yatmasına neden olabilecek türden bir zehir."

Astrum Prensi başıyla onayladı.

Zehircilik, Woodvillelerin aile mirasıydı, her ne kadar bu biraz karanlık bir miras olsa da. Hanenin ortaya çıkışından bu yana zehir işleriyle bağlantısı vardı ve bunda en büyük pay, Astrum'un çeşit çeşit zehirleriyle meşhur Mikana'ya yakın olmasına aitti. Prens Boris onlara bu karanlık işi öğretmeye başladığında Daemon on, Celina ise yedi yaşındaydı.

"Ben zehir bilgisi istemiyorum." diye itiraz etmişti Daemon çocuk aklıyla. Celina ise büyük mavi gözlerinde ne düşündüğünü belli etmez bir tavırla onları izlemişti, küçüklüğünden beri ketum bir çocuktu. "Birini zehirleyerek öldürmek adil bir davranış değil. Bunun için kılıcımı kullanırım baba."

Prens Boris siyaha yakın kumral saçlarından elini şöyle bir geçirip oğluna gülümsemişti. "Beni dinle. Woodville Hanesi'nin daha karanlık çevrelerce bilinen bir sözü vardır: 'Zehir bir sanattır.' Bu sanat ancak gerçek bir sanatçının elinde esas amacına ulaşabilir. Kimseyi zehirlemek zorunda değilsin, ama ilerde sana kurulabilecek komplolara karşı bunu öğrenmen gerek. Üzgünüm." Yan yan Celina'ya bakıp gülümsemişti. "Gerçi, ailemizde bu sanat yıllardır kadınlarca daha sık kullanılmıştır."

"Annem de bana büyü öğretiyor baba." demişti küçük kız mutlu mutlu. Babaları ise iç çekmişti. "Evet, Rowena'nın işleri."

O günden beri zehir konusundaki bilgilerini her gün arttırmışlardı, her ne kadar kullanmak adına en ufak bir çabada bulunmasalar bile. Bu, onlara göre sadece bir önlemdi. Altınvadi'ye gelmeden önce de yanlarına bir kutu dolusu zehir almışlardı. Tanrı biliyordu ya, biri bunu görürse nasıl bir açıklama yapacakları konusunda Daemon'ın en ufak bir fikri yoktu.

"Peki ya bu?" dedi Daemon camdan küçük bir kutunun içinde duran sıvıyı göstererek. Celina güldü.

"Onu açmama bile gerek yok. Turuncu renkli bir kan gibi görünüyor. Dağ parsının cesedinden çıkarılmış bir zehir. Portakala benzeyen bir tadı var, bu sebeple bir tatlıya kolaylıkla karıştırılabilir. Mide ağrısı çektirmeye birebir." Başka bir şişe gösterdi. "Sen de bunu söyle!"

Kızın gösterdiği şişeye bakınca Daemon'ın karnında nahoş bir his oluştu. Uzun ve ince şişeyi uzun parmaklarıyla şöyle bir tutup Celina'nın ifadesiz yüzüne doğru sağladı. "Yılanın gözyaşları. Tatsız, kokusuz, renksiz. Kişiyi komaya sokar ve on saat içerisinde öldürür."

"Ki benim de favori zehrim olur." dedi Celina sanki parfümlerden bahsediyormuş gibi bir havayla. "Her neyse, birileri bunu görüp de hayal gücü kontrolden çıkmadan önce şu zımbırtıları kaldır. Hafızamız yeterince tazeymiş."

Daemon başıyla onayladı ve kutuyu eski yerine, kitaplığının arkasındaki küçük bölmeye koydu. Geri döndüğünde Celina'yı elinde iki kupayla koltuğa çökmüş halde buldu ve ona katıldı.

"Umarım oradaki zehirlerden birini Margaret teyzeyi halletmek için kullanmazsın." dedi Daemon alay ederek.

Celina yüzünü buruşturdu. "Beni delirtmeye gerçekten kararlı. Geleli iki hafta oldu ama tek yaptığı sarayda gerinerek gezinmek, kraliçenin önünde bana Illythia'nın kraliçeliği hakkında laf sokuşturmak ve kızını övmek. Biraz daha konuşmaya devam ederse onu zehirlemeyi ciddi anlamda düşünebilirim."

GündönümüHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin