bölüm 3~bir öğlen vakti

5.9K 369 25
                                    

Bir öğlen vakti...Karlı bir gün...
Sessizliğin hakim olduğu mezarlıkta ağır adımlarla yürüyordu genç adam.Bazen kolundaki saate bakıyor,sanki her geçen saniye,dakikayı sayıyordu.

Ve sonunda bir mezarın yanına geldiğinde durdu.

"Ben geldim abla..."

Sesi yankılanmıştı koca mezarlıkta.Karlı,soğuk havanın etksinden insanlar dışarı çıkmazken genç adam mezarlığa gelmişti.Daha doğrusu kendisini mezarlığın önünde bulmuştu.Keza evden biraz hava almak adıyla çıktığını pek aşikar şekilde hatırlıyordu.Zaten bu hale alışmıştı,nede olsa geçmişle ilgili ne zaman düşünse kendisini ya mezarlığın önünde,ya da cezaevinin önünde buluyordu.İşte bu sefer mezarlığın önünde bulmuştu.Nerdeyse birkaç hafta önce de cezaevinin önündeydi.
Her seferinde mezarlığın içerisine girebilmişken,uzun yıllardı bir kez olsun cezaevinin binasından içeriye girememişti.Bir türlü cesaret edememişti.Belki de cesaret değil de öfkesi izin vermiyordu.
Aslında bir kez içeriye girebilse,yüzleşse kaçtıklarından belki de hafiflerdi yüreğindeki acı.
Şu genç yaşında yaşadıkları bir çok insan için çok ağır şeylerdi. Heleki şu ağırlığın omuzlarına yüklendiği zaman kaç yıl önceydi.Evet tamda kaç yıl olduğu bilmiyordu.Doğruyu söylemek gerekirse bilmemek,hatırlamamak istiyordu.

Ama bir tarih kazınmıştı zihnine.Ne yaparsa yapsın söküp atamıyor,varlığını yok sayamıyordu.Tüm denemeleri hüsrandı! İnsan kaç kez hüsrana uğramasına rağmen neden vazgeçmezdi ki?

Bir bilse...Genç adam başını kaldırıp gökyüzüne bakmaya başladı.Lapa lapa yağan kar etrafla beraber siyah paltosunu beyazla kaplıyordu.Avuçunu açıp kar tanelerine dikkatle bakmaya başladı.

"Abla sen de hep böyle yapardın...Hava soğuk...Sen gittiğinden bu yana daha bir soğuk.Bu soğukluğa alışmak zor.Sizsiz olmuyor...Kanadı kırık bir kuş misaliyiz..."

Konuşmakta zorlanıyordu genç adam.Sanki söylediği her harf ciğerlerini söküyordu.Biraz daha konuşsa nefessiz kalacağını düşünse de konuşmak istiyordu.
Konuşmak,biraz ferahlamak,biraz tebessüm etmek...
Bir tebessüm etmek onun için imkansız bir şey gibi geliyordu.
Tebessüm etmeyi,gülmeyi unutturmuştu hayatta aldığı darbeler.Bazen kahkahalar atan çoçukları,gençleri,yaşlıları görünce genç adama o kadar garip geliyordu ki.
Sahi neden hala kendine böyle işgence ediyordu ki?
Tebessüm etmeyin sünnet olduğunu bildiği halde neden bir kez olsa da tebessüm etmemişti?
Hep donuk olan ifadesi neden hiç değişmiyordu ki?
Hep aynı donuk ifade yüzündeydi.

"Kışı severdin tıpkı annem gibi...Ama hiçzaman anlayamadım ne için sırf kış mevsimi? En büyük acıları; o kocaman ailemizin yok olduğu mevsimi...Ben bu yüzden sevmedim..."

Genç adam dizleri üzerine çöküp mezarlığın üzerini kaplayan karları kenara ittirdi.Soğuk havanın etkisiyle kızaran elleri,karla temas edince iyice kızarmıştı.

Eline gelen toprağı avuç içinde sıkarken omuzunda bir el hissetti ve ardından da tanıdık bir ses duydu.

"Evlat yine mi burdasın?" dedi beli yaşlılıktan bükülmüş,bastonundan destek alarak yürüyen yaşlı amca.

Genç adam sadece olumlu anlamda kafasını salamış,ablasının isminin yazdığı baş taşından gözlerini çekemiyordu.

"Pek suskunsunuz Fariz Bey...Hoş zaten sessizliğinle nam salmışsın neyse...Sen bebekten haber ver nasıl? Bak iyi bakıyorsun di mi? Unutma kendi dertlerine dalıp unutma garibimi.O sana emanet.Bir müslümana emanete ihanet yakışmaz..."

Nane Molla [TAMAMLANDI]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin