İyi okumalar...
Uykusuzluk akan gözlerini ovuştururken uyumamak için direniyordu.Tüm geceni uyku tutmamıştı,nitekim geçmiş yüreğini kemirmekten vazgeçememişti.Bu hal sabah namazına kadar devam etmişti.Şimdiyse halsizlikten kurtulmamış bir şekilde mutfakta oturuyordu.Su içmek için gelmişti sözde,lakin takılıp kalmıştı burada.Hala babası ortada yoktu,hoş abisi de babasını beklediğini bildiği halde ses çıkarmıyordu.
"Uyumadın mı sen hala?"
Abisinin kulağına ilişen sesiyle başını masadan kaldırıp "Uyamıyorum."dedi sıkıntıyla.İlaçlarını kulanması gerektiğini bildiği halde kulanmıyordu.Bu yüzden uyku düzeni bile kalmamıştı.Huzurlu bir uyku şimdiler de o kadar uzaktı ki kendisine.
"İlaçlarını kulanman gerekiyor Gülyare."
Sakin bir ses tonuyla konuşuyordu abisi yine.Genç kız abisinin karşısındaki sandalyeyi çekip oturduğunu çıkan küçük çaplı gürültüden anlamıştı.
"Biliyorum abi." dedi hala gözlerini ovuşturmaya devam ederken.Bildiği halde kulanmayışının beli bir nedeni yoktu aslında.
"O zaman kendine eziyet etmeyi bırak.Sana emanet olan canına zarar verdiğinin farkında olmalısın."
"Abi, istemiyorum o ilaçlar unutturuyor...Bu...sorumsuzluğumun neden olduğu şeyleri unutmak istemiyorum.Acı çeksem bile."
Gürültüyle sandalyenin çekildiğini bildiren sesi duysa da başını kaldırıp abisine taraf bakmamıştı genç kız.
Bir türlü güçlü olmayı başaramamıştı.Bu şimdi de öyleydi eskiden de.Hoş güçlü olmayı başara bilseydi belki de böyle olmazdı, diye düşünmeden edemiyordu bazen.
Önündeki yarıya kadar suyla dolu bardağı ince parmaklarının arasına aldığında son anda besmele çekmeyi hatırlamış,yüzünü buruşturmuştu.Unutkanlığı ilaç içmese bile devam ederken,ilaç içse ne hal gelir diye,düşünmeden edemedi.Sıkıntıyla içtiği sudan sonra "elhamdülillah."demeyi ihmal etmemişti.Bakış sınırına giren bir tabak dolu kurabiyeyle gözlerini kısıp,abisinin yüzüne bakmak için kafasını hafifçe kaldırmıştı.
"Öyle bakmayı bıraktı ye bakalım.Sonra dayımlara gideceğiz."
"Neden?"
"Bilmiyorum.Annem gelin dedi sadece."
"Peki."deyip daha fazla soru sormadan birkaç tane kurabiyenin midesine yol almasına izin vermişti.
"Emniyete götürür müsün beni?"
Kısık çıkan sesiyle abisinin endişeyle büyüyün gözlerini es geçip ayaklandığında aklına yine ismini bile bilmediği kadının yazdıkları geldi.Cesaretini toplamışken her şey bugün bitmeliydi.Babasıyla yüzleşmek nasip olmasa da de artık onun için geçti.Cesaretinin yok olmasından korkuyordu.Kendisi bile biliyordu orada yapamayacağını.Ama böyle olması gerekiyordu.
Sarsıldığını hissederek,canı da yanıyordu.
"Gülyare öyle kolay mı?" dedi ellerini kardeşinin omuzundan çekip iki yanına düşmek üzre olduğunda gür bir ses duyuldu.
Genç kız duyduğu sesin şaşkınlığını üzerinden atmamış,sertçe kolundan çekilip süreklenmeye başlamıştı.
"Baba..."
"Ne baba? Bak bakalım gidebilecek misin bir yere!"
"Bırak kızı baba!"
Oğlunun dediğini önemsemeyip kızını mutfağın girişine fırlatmıştı.
Düşmenin etkisiyle küçük çığlıklar atarken,ona yardım etmek için yanına gelmek isteyen abisini de yardım etmemesi için ikaz etmişti babası.
Ağrıyan kolundan destek alarak doğrulduğunda kelimeleri seçmeyip aklına ilk ne geldiyse söylemeye başladı genç kız.Tüm kırgınlığı,acısıyla beraber.
Belki dedi kendi kendine biraz şefkat görseydi bu adamdan düzenli bir hayatı olabilirdi.Başını bir kez bile okşasaydı şefkati başka şeyler de aramazdı.
"Karışma bana baba! Ben bu vicdan azabıyla yaşayamıyorum.Ben ben her gün biraz daha ölüyorum.Bak bana baba!"
Musab sırf kardeşi zihninde dolanan tüm cümleleri söylesin,rahatlasın diye sessizce duruyordu.
"Sen...sen söylesene nasıl o kadını mecbur bırakırsın! Hasta o kadın!"
Halil Bey kızının son söyledikleriyle sinirden dişlerinin birbirine sıkıyordu.Sumru Hanım'ı nereden biliyordu,diye düşündü.Öfkesi saman alevi gibi artırıyordu.Oğluna baktı daha da kararan siyah gözleriyle.Nedense emindi oğlunun bu işte eli olduğundan.Yoksa yarı can kızı cesaret edemezdi o kadının izine düşmeye.
Lakin Halil Bey bir tevafuk sonucu olduğunu bilmiyordu ki.
"Şimdi mi aklınıza geldi Gülyare Hanım."
"Yeter baba." diye konuşmaya başlayan oğluna taraf dönüp tehditkar ifadeyle birkaç kelime israf etmekten çekinmedi.
"Sen karışma Musab.İkinizde kulaklarınızı açıp beni dinleyin.Bu işe karışmayacaksınız! Benim adımı lekeleme hakkın yok senin!"
"Sırf kendini düşünüyorsun sen baba.Bir kez beni düşündün mü? Bir kez bile başını okşama gereği duymadığın kızını düşündün mü?"
Genç kız içindeki zehri kusuyordu yıllar sonra.Bu zehir ona o kadar zarar veriyordu ki.Tüm benliğini çökertmiş,tüketmişti.
Bu zehirden arınması gerekiyordu.Artık kaçacak bir yeri,erteleyecek bir bahanesi yoktu.Geriye adım atamazken, ileriye doğru bir adım atması gerekiyordu.Bu kaçınılmaz sondu ve yaşananlar bu sonun yaklaştığının habercisiydi.
Musab daha fazla kardeşinin haline dayanamayıp kardeşini yerden kaldırdı.Babası öne atılıp oğlunun kolundan tutup "Hep senden yüz buluyor!" dedi, sonra gülümseme misafir oldu donuk yüzünde ve son birkaç kelime yankılandı.
"Ölmüş bir kadını mı kurtarmaya çalışıyorsun kızım? Maalesef geç kaldın."
Bir feryat karıştı İstanbul'un soğuk havasına.
Bir hüzün parça parça etti nane molla bir yüreği.
Geç kalmışlık hissi virane etti bulanık bir zihni...Genç adam dikkatle doktoru dinliyordu.Ama duyduğu şeyler iyi yönde değildi.Annesinin hastalığı çok ilerlemişti.
"Bakın Fariz Bey annenizin hastalığı ilerlemiş.Tedavi olması gerekiyor ama bu tedaviye vücudu dayanır mı bilemiyoruz.Hastane ortamında tedavi olması gerekiyor ilk önce bununla ilgili izin alınması şart.Annenizin durumu malum.Ben elimden geleni yapmaya çalışacağım.Ama her şeye hazırlık olun."
Mesleğinin gerektirdiği soğukkanlıkla cümleleri birbirinin ardından kurmuş,geriye doğru yaslanmıştı 40'lı yaşların başında olan doktor.
"Ben inanıyorum inşaAllah annem iyileşecek doktor bey."
Genç adam geceden bu yana hastalıkla,evlat acısının annesi nasıl tükettiğin şahidi oluyordu.Bir kelime bile doğru düzgün duymamıştı annesinden.Bundan önceki günlerde sadece uyuyan annesinin hastalığının ne boyutta olduğunu bilmiyordu,daha doğrusu bu kadar ilerlemiş bir hastalığı olduğunu düşünememişti.
Kalbini işgal etmeye can atan bir öfke vardı.Eğer o öfke kalbini esir alsa bitecekti belki de çok şey.
Öfke intikamla arkadaştı.Öfke mesken saldığı kalbe elbette arkadaşını da sürükleyecekti.
Ve öfkeyle intikama mesken olan kalp sadece bir harabe olabilirdi.
Doktor bey burukça tebessüm edip "inşaAllah."dedi,biraz da onları bekleyen süreçle ilgili bilgilendirme gereği duydu.
Uzun,yorucu bir sürecin onları beklediğini birkaç kez dile getiren doktorun söyledikleri annesinin odasına gelene kadar kendisini yalnız bırakmamıştı.Annesinin başucuna geldi ses çıkarmamaya dikkat ederken,keza bir gürültü çıksa da annesi verilen sakinleştiricinin etkisinde olduğu için uyanmazdı.Bir süre annesinin solgun çehresini izledi.Meva'nı annesiyle tanıştırmak istiyordu.Küçük torunuyla vakit geçirmek iyi geleceğini düşünüyordu genç adam.
"Allah'a emanet ol anne."
Eve geldiğinde küçük bebek yemeğini yemekle meşguldü ses çıkarmadan güzel manzarayı izledi.Küçük bebek biberondaki tüm mamayı yedikten sonra keyfine diyecek yoktu.Zeliha Teyze'sinin kucağında mayışmış bir haldeydi.
Zeliha Hanım kucağındaki küçük bebeği birkaç kez saladı.Uykuya yenik düşen bebekle gülümsedi.Torun hasretini gideriyordu küçük bebekle.Fariz'in burada kalması işine geliyordu,nede olsa küçük bebekle vakit geçiyordu.Ama üzülüyordu daha bebekken anne babasını kaybetmişti.Umut anlatmıştı anne babasının trafik kazasında öldüğünü.İç çekti dayı yeğeni izlerken.Karşısındaki genç adam hep baba,hep anne olmaya çalışıyordu.Zeliha Hanım takdir ediyordu bu davranışı ama genç adamın yıprandığını da görüyordu.Bu yüzden içi yanıyordu.
"Zeliha Teyze biz gidelim en iyisi.Annem de torunuyla tanışsın artık.
"İyi gelecek annene torunu."Arabayı çalıştırmadan önce arka koltukta uyuyan küçük Meva'ya gözleri takıldı.Yüzünde tebessümle uyuyordu.Günler bir birini kovalarken büyüyordu.4 aylık olmasına sayılı günler kalmıştı artık.Besmele çekip arabayı çalıştırdı.Uzayıp giden yollar kendisini bekliyordu.Kısa sayılmayan yolculuğun ardından hastaneye gelmiştiler.Hala uyuyan küçük bebek kucağında ilerlemeye başladı kalabalık koridorda.Geceye nazaran fazla insan vardı hastanede.Herkesin derdi farklıydı,ama hep yüzlerde bir hüzün misafirdi.
"Anne o kadın öldü.Hem de benim yüzümden!"
Aniden koridorda yankılanan bağırış çağırış sesleriyle genç adam sesin geldiği tarafa bakmıştı.Orta yaşlı bir kadın genç bir kızı sakinleştirmeye çalışıyordu.Bölüm sonu...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Nane Molla [TAMAMLANDI]
EspiritualZehirli sarmaşıkların sardığı bir hayatta yaşamaya mecbur kalmış genç bir kız. Geçmişin tozlu sayfalarını saklama çabaları. Keder çökmüş kalblerin umut fısıltılarını dinleyişleri. Değişen hayatlar... Çaresizliğin kol gezdiği zamanlarda yankılanan ac...