|Ve bir uçurum kenarı.Düşdü düşecek...Sadece birkaç adım ötesi yok gibi...
"Böyle bir şeye izin vermem Fariz.Anlıyormusun vermem!"
Hikmet Bey elindeki süslü davetiyeyi birkaç parçaya ayırıp yere fıralattı.Kalbini saran öyle bir öfke vardı ki nerdeyse zehire dönecekti.Bu durumun nedeni sırf gördüklerini sindirememesiydi.
Genç adam ise sadece telefonun diğer ucundaki adamın cevap vermesini bekliyordu.Ama beyhude bir bekleyiş içerisindeydi."Derdin ne bilmiyorum.Ama bırak kızımı..." Boşunaydı israf ettiği her kelime nitekim adam çoktan kapatmıştı telefonu.Bir kez daha kendi isteği doğrultusunda adımlar atmış bir kenara çekilmişti.Eğer bu olanlara bir isim vermek gerekirse; oyun derdi.Ve bu oyunu ustalıkla oynayan bir oyuncu ünvanını kendine layik bilirdi.
Birkaç kırık dökük kelime firar ederken yüzünü döndü genç adam.Böylelikle sinirden yüzü kırmızıya dönmüş adamın çehresini göre biliyordu.
"Asla izin vermem böyle bir şeye."
dedi Hikmet Bey ve baş parmağını kaldırıp kutuyu gösterdi."Ne? Ne var ki orada?"
Konuşması yavaştı ve bir o kadar da bitkin.Karşısındaki adamın susukunluğuna bir anlam yükleyemedi Fariz.Bekleyemedi cevap versin adam.Birkaç adım atarak yetişti kapıya,eğildi kutuya doğru.
"Bak bu var!"dedi Hikmet Bey öfkeyle.Genç adam gah elindeki davetiyeye baktı gah da adamın yüzüne.
"Bu...bu...Benden istediği bu mu?"
Yabancı adamın sesi ara ara yankılanıyordu kulaklarında.
"Kızımı bırakmak karşılığında bunu mu istiyor benden?" diye devam etti yarım yamalak konuşmasına.Şimdi gözleri sadece elindeki süslü davetiyede dolanıyordu.Ani bir kararla kutuyu alıp ters çevirdi etrafa saçılan kağıt parçalarıyla beraber bir disk yeri boyladı.Farketmedi genç adam,hala boş boş bakıyor bir yandan da küçük bebeği düşünüyordu.Ne haldeydi şimdi? Ya ağlıyorsa? Ya açıkmışsa? Ya üşüyorsa.Aklına tekrar tekrar gelen düşüncelerle kalbi sızladı.
Etrafa serpilmiş anlamını yitirmiş kağıt parçaları uçuruma sürüklüyordu sanki.Bu düşüncedeydi Hikmet Bey.Bir yabancı oynuyordu onlarla hem de gönlünün istediği gibi.Ama neden? En önemlisi kimdi?
Sinirden yumruk yaptığı ellerini sıktı Hikmet Bey.Ne kadar öfkesini yok saymaya çalışsa da olmuyordu.Nitekim yok olmak yerine artıyordu.Öfkesi olanlarıydı.Sırf şimdi şahiti olduğu olaya değildi.Aksine bu olayları bu noktaya getiren her şeye herkeseydi.
Toparlamaya çalıştı kendisini.Sakallarını sıvazladı ve genç adama taraf dönüp onun halini görmeye çalıştı.Daha dakikalar önceye nazaran daha bir çökmüştü adam.Hikmet Bey eğdi başını bir şey söyleyemedi.
Hala bir çözüm yolunu olduğunu düşünüyordu.Bir yandan da genç adamı teselli edecek bir konuşmanın gerektiğini anlıyordu.
Gözleri unutmak istediği davetiyelerden farklı bir şeye takıldığında kaşlarını çattı.
"Yine ne?" dedi homurdanarak aynı zamanda eğilip eline aldı diski.Tam da şu sırada disk elinden sertçe çekilip alınmıştı.Genç adam elinde tuttuğu ve geç farkettiği diskin varlığıyla "Bakın yine o adam! Kim olduğunu biliyorsanız söyleyin! Bakın o gece siz de ordaydınız!"
"Bilmiyorum Fariz.Keşke bilseydim.Ama bilmiyorum..."
"Neden yeğeninizle evlenme mi istiyor? Hem de küçük bir bebeği kulanarak.Söyleyin hadi!"
Birkez daha bilmiyorum kelimesi doldu kulaklarına.Ama bir işe yaramadı.Sadece beyhude kelimesini bir daha haklı çıkardı arsızca.
"Belki sizde biliyorsunuz.En başından planlıydı her şey.Halil Sayman mı? En azından şimdi söyleyin.Bakın yolun sonu artık.Gerisi uçurum."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Nane Molla [TAMAMLANDI]
EspiritualZehirli sarmaşıkların sardığı bir hayatta yaşamaya mecbur kalmış genç bir kız. Geçmişin tozlu sayfalarını saklama çabaları. Keder çökmüş kalblerin umut fısıltılarını dinleyişleri. Değişen hayatlar... Çaresizliğin kol gezdiği zamanlarda yankılanan ac...