Ceylan elinde kahve fincanı ile içeriye girdiğinde Cantuğ kanepe de çaresizce oturuyordu. Dirseklerini dizine dayamış boş gözlerini camdaki yansımasına dikmişti. Ceylan onun o an aklından neler geçirdiğini öğrenmek için içten içe delicesine bir istek duymuştu. Ama bunu ona soramazdı. Onun yıkılmaz gibi görünen heybetli duruşundan eser kalmazken buna sebep olan kişinin ta kendisi olduğunu biliyordu. Derin bir nefes alıp verdi ve yavaş adımlarla onun yanına geldi. Yanındaki kıpırtı ile genç kızın farkına vardı. Gerçi onun odadaki varlığını hissetmesi için onu görmesine gerek yoktu. Odaya adım attığı anda başını döndürmeye yeten burnuna dolan efsun kokusunu duyması yeterliydi. Ceylan elindeki kahveyi kanepenin önündeki sehpanın üzerine koydu.
"İçmelisiniz, başınızın ağrısına iyi gelecektir." Dedi.
Cantuğ genç kızın yüzüne bakma gereği bile duymadan dalga geçiyor olmalısın, der gibi gülümsedi. Kahvenin bulunduğu fincanın tabağına üstün körü bir şekilde parmaklarıyla dokundu. Fincanı eliyle kavrayıp kızın camdaki yansımasına baktı.
"Gerçekten bana iyi gelecek şeyin kahve olduğunu mu düşünüyorsun?" dedi tek nefeste.
"Cantuğ Bey..." derken sesi uyarır tonda çıkmıştı.
"Sizler, beyler havada uçuşmaya başladı yine Ceylan..." diyerek sertçe sehpanın üzerine fincanı bıraktı. "Bir sen diyorsun, bir siz, bir Bey diyorsun, bir ismimle hitap ediyorsun. Patronumsun diyorsun ama gözlerin, bakışlarının ardındaki sır, benden her bir sözünde gizlediklerin, yeter artık Ceylan anlat sen de kurtul ben de kurtulayım. Böyle yaşanmaz, böyle bir hayat devam etmez. Sen söyle gözlerinde gördüklerime mi, dilinden dökülen yalan sözlerine mi inanayım? Sen söyle Ceylan ben neye, kime, senin hangi sözüne, hangi bakışına inanayım?" dedi öfkeliydi adam. Durduramıyordu artık kendisini bu cehennem onu yakıp kavuruyordu. Uzak durmaya çalışsa da beceremiyordu. Ne kadar kaçsa da kaçtıklarına yine yakalanıyordu. Cantuğ'un bu kesin tavrına karşın kısa bir süre için şaşkınlık yaşasa da onun aklındaki tüm soru işaretlerini gidermek istiyordu.
"Bak Cantuğ sen de benim kadar iyi biliyorsun ki senden benden ortaya bir biz çıkmaz. Bizim ikimizin adı patron ve asistanı dışına hiçbir şekilde taşınamaz. Buna ne senin gücün ne de benim gücüm yetmez. Senden hiçbir şey beklemiyorum sende benden bekleme, hayatımı araştırmayı bırak, boşuna çabalara girişme, eğer benim bu şekilde hayatında asistanın olarak görmek istemiyorsan da anlarım ve şu an şu dakika hiçbir söz etmeden çıkar giderim hayatından. Sormam, sorgulamam sebebini, anlarım."
"Ne?" dedi adam, korku ile açıldı birden gözleri. "Sen ne dediğinin farkında mısın Ceylan?" diye haykırdı acı acı. "Ne demek hayatımdan çıkıp gitmek."
"Ben artık yoruldum Cantuğ, her arkamı döndüğümde benim geçmişimi sorgulamandan, sürekli değişen davranışlarından, beni azarlamalarından, hor görmelerinden, yerli yersiz aşağılamalarından, sana karşı mücadele etmekten yoruldum."
"Asla izin vermem Ceylan, hayatımdan çıkıp gidişini seyredeceğime inanıyorsan çok büyük bir yanılgı içerisindesin. Böyle bir gidişe ben asla izin vermem." Dedi itiraz kabul etmeyeceğini belli ediyordu. Genç kız onun bu tepkisine içten içe sevinse de çaresizliğine isyan ediyordu. Yıkılamazdı. Karşısında dimdik durmalıydı. Ve ne kadar ciddi olduğunu gözlerindeki karalılıktan anlamalıydı.
"Giderim Cantuğ, ve inan sen ben gitmek istediğim anda buna sen asla engel olamazsın." Dedi söylediklerinin gerçekliği gözlerinden açık bir kitap gibi okunuyordu. Cantuğ o an anladı. Kızın gözlerinde asla bağlanmak istemediğini belli eden bir tavır vardı. Ama aklına gelen bir isim de yüzünü öfke ile buruşturmasına sebep oldu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Haksızlık Değil Mi?#TAMAMLANDI#
RomanceCantuğ "Bir adamın yokluğu kadını suskunlaştırıp dilini sözsüz bırakıyorsa, bir kadının yokluğu adama yatağında sevdiği kadının tek bir saç telini aratıyorsa, işte orası sözün bittiği, kelimelerin tüm anlamını yitirdiği, sebeplerin aranmadığı aşk di...