İrem, Antakya da bir çiftlik evinde tutsak edilirken, Boran bir haftadır ortalarda görünmüyordu. Arabada kızın içine korku salan adam kızı yüksek korumalı çiftliğe bırakıp kayıplara karışmıştı. İrem çiftliğe ayak bastığı günden bu yana her fırsatta oradan kaçmaya çalışmış ama tüm girişimleri etraftaki onlarca adam tarafından engellenmişti. Odasının kapısı tıklatılıp yemeğinin geldiğini belirten adam kapının girişinden uzaklaştığında kız usulca başını odasından dışarıya çıkardı. Bir yolu olmalıydı, bir an önce buradan kaçıp gitmeliydi. Bir haftadır tek istediği bunu başarmaktı. Çaresizce geride bıraktığı sevdiği adam için gecelerin sabaha döndüğü her vakitte elleri semaya açılıyor ve onun kurtulmuş olması, Bilal'in onu sağ salim bulması, Gülce ve Hasan'ın bir şekilde ona yetişmesi için dua ediyordu. Buradan kaçma isteğinin tek sebebi de Cantuğ'un yüreğindeki emanetine ihanet etmemekti. Elini yavaşça açtığında avuçları arasındaki gülün kokusunu derince içine çekerek gözlerine o gecenin anısını hatırlamak adına kapattı. Dili fısıltı halinde "Bizim hikâyemiz mutsuz sonla bitmeyecek." Dedi ve gözlerini kısarak açtı. "Ne pahasına olursa olsun tenime senden başka yaban bir el değmeyecek, kokusu yüreğime karışmayacak." Dedi. Koskocaman çiftlikte korumalarının dışında ne yardım isteyebileceği bir ses ne de bir insan vardı. Kapının girişindeki yemeği görmezden gelip sessiz olmaya özen göstererek adım adım ikinci katta bulunan odasının merdivenlerinden inmeye başladı. Kimseye gözükmeden çiftliğin arka kısmına ulaşabilirse oradan da bahçe duvarını bir ihtimal aşabilirdi. Belki , diye geçirdi içten içe. Elinde tuttuğu karagülü sımsıkı tutarken yüreğine delicesine bir cesaret ve ruhuna güç verdiğini hissediyor ve başaracağına olan inancı giderek artıyordu.
İrem bahçedeki ağaçların ve gecenin karanlığının yardımı ile gizlenerek evin arka kısmın ulaşabildi. Etrafa son bir kez göz attı. Kimseler gözükmüyordu. İçinde büyük bir sevinç hissederek tüm gücüyle koşmaya başladı. Koşuyordu, o bahçe duvarının ardında onu sevdiği adam bekliyormuş gibi özgürlüğüne koşuyordu. Duvara ulaşıp da tırmanmaya başladığında aklındaki tek şey "Sonunda kurtuldum. Başardım." Cümleleriydi. Ta ki ayaklarından birinin sertçe aşağıya doğru çekip onu yere düşürmesiyle gerçek dünyaya bedeninde hissettiği acı ile geri döndüğünü anladı. İrem canının acısıyla inlediğinde karanlığın izin verdiği ölçüde görüş alanına giren bakışlar ve kulağına dolup taşan "Bu kadar kolay olacağını düşünmüyordun değil mi?" diyen ses genç kızın gözlerinin kederle dolup taşmasına sebep oldu.
Elinde ona güç verdiğini düşündüğü gül yere savrulurken tepesinde acımasızca dikilen adam usulca kızın yerdeki bedenine doğru eğildi. Çenesini tutup gözlerinin içine arzu dolu bakışlarla baktığında genç kız ellerinin yardımı ile geri kaçma isteği duydu. Adam kızın başını kendisine o kadar çok yaklaştırdı ki nefesinin sıcaklığını yüzünde hissediyordu. Sinsi bir gülüşle kıza baktığında "Biraz oyun oynayalım istedim amcakızı. Bu çiftliğin dört bir yanının kameralarla dolu olduğunu sana söylemedim. Ama itiraf etmeliyim ki bu kadar aptal olabileceğini de düşünmemiştim. Sonuçta kaçma konusunda usta olan bir amcakızına sahibim, sence işimi şansa ya da etrafına doldurduğum bu adamlara bırakır mıyım? Bir haftadır ensendeki nefesin olduğumu bile hissetmedin. Ama bir hafta boyunca beni çok eğlendirdin. Hele ki bu son kaçışın... Senin kaçmayı başaracağına olan inancını görmek o kadar eğlenceliydi ki, hele ki o yere düşünce gözlerinde umudun kırılıp tuzla buz olması inan ki benim için çok eğlenceli oldu." Dedi dalga geçercesine.
İrem kendisine içten içe delicesine kızmıştı. Böylesi ruh hastası bir herifin kamera yerleştirmiş olma ihtimalini nasıl olur da düşünemezdi.
"Allah senin belanı versin." Dediğinde adam kızın çenesini daha da sıktırdı.
"Bitti İrem, yolun sonuna geldin." Dedi ve onu kolundan tutup çiftliğe doğru sürüklemeye başladığında kızın yüreğindeki korku delicesine harekete geçmiş onun elinden kurtulmak için çırpınıyordu.
"Bırak beni adi pislik bırak." Diye haykırıyor, kaçmaya çalışıyordu. Etraftaki korumalar ise başlarını önlerine eğmişler hiçbir şey görmüyor duymuyor gibiydiler.
"Sana verdiğim süre çoktan doldu amcakızı artık kaçışlarının bir anlamı yok."diyerek kızın az önce bin bir umutla indiği merdivenlerden onu sürükleyerek canının acısını düşünmeden gözyaşlarına aldırış etmeden kolundan çekerek sürüklüyordu. Odasının kapısını açıp kızı sertçe kendisine çekti. Belinden tutuşu daha da sıkılaşan adam gözlerinde alev alev yanan arzu ile ona bakıyor "Artık bitti İrem." Dedi. Kızın çırpınışları gözyaşları işe yaramazken adamın iğrendiği suratına okkalı bir şekilde tükürdü. Onun bu hareketine öfkelenen adam onu odaya çekip sertçe yatağa doğru fırlattı. Kapıyı kapatıp adım adım üzerine gelmeye başladığında kız da onunla aynı anda yatakta geri geri gitmeye başladı.
"Defol git buradan Boran."
"Artık mümkün değil amcakızı, yıllardır beklediğim bu anın her karesini hatırlamak için aklıma kazıyamayacağımdan emin olabilirsin." Adımları yavaş yavaş ona doğru ilerlerken ,bakışları arzu dolu, sesi ölümcül derecede tehlikeliydi.
"Bunun bedelini sana çok ağır ödetirim Boran Ağa." Dediğinde ise adam onun bu cümlesine karşı istemsizce kahkaha attı. Ve bir anda kahkahasını durdurup yüzü öfke dolu bir şekilde ciddileşti.
"Sen neyin içinde olduğunun hala farkında değilsin değil mi? Sence ben günlerdir neredeydim İrem? Artık bu dünyadaki varlığını benden başka bilen yok. Sen Enderoğlu aşireti için artık öldün. Boran Ağa namusunu temizlediğini tüm Urfa'ya duyurdu. Ben bugün senin cenaze töreninden geliyorum. Zavallı Berfin Ananın ağıtları hala kulağımda..." dedi çarpık bir gülümseme ile kıza baktığında.
"Sen bunu yapmış olamazsın."
"Ölüm günün düğün günün olacak müstakbel karıcığım." Dedi ve kızın üzerine sertçe atıldığında kız ağlıyor, çırpınıyor adamın dudaklarından, üzerindeki ağırlığından kurtulmaya çalışıyor ama bir türlü başaramıyordu. Canı yanıyor, sesini duyurmaya çalışıyor ama üzerindeki kendini insan olarak addeden yaratıktan kurtulamıyordu.
"Bırak beni, bırak." Diye haykırdığı sırada adam kızın üzerindeki kıyafetleri vahşi bir hayvan gibi yırtmaya çalışıyordu. Kız ümidini yitirmeye başladığı o anlarda tek istediği Cantuğ'un aşkına ihanet etmemekti ama gücü yetmiyordu. Yapamıyor bir türlü kurtulamıyordu. Ve o sırada hiç beklenmedik bir şey yaşandı. Ve kapı ansızın sert bir şekilde açıldı. Kapının ardındaki kişinin gözlerinde endişe doluyken Boran böylesi bir saygısızlık ve istediğini elde edememiş olmanın öfkesi ile bir anda bakışlarını kapıya doğru yönlendirdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Haksızlık Değil Mi?#TAMAMLANDI#
RomanceCantuğ "Bir adamın yokluğu kadını suskunlaştırıp dilini sözsüz bırakıyorsa, bir kadının yokluğu adama yatağında sevdiği kadının tek bir saç telini aratıyorsa, işte orası sözün bittiği, kelimelerin tüm anlamını yitirdiği, sebeplerin aranmadığı aşk di...