Final(Part-2-)

4.7K 284 12
                                    

İrem, başını Cantuğ'un göğsüne hapsetmiş kokusunu derince içine çekerken bir an önce bu cehennemden kurtulmak istiyordu. Yavaş yavaş silah sesleri kesilmeye başladığında tanıdık bir ses yankılandı kulaklarında.

"Cantuğ, İrem neredesiniz?" diyen o ses Gülce'den başkasına ait değildi. Kulaklarında yankılanan arkadaşının sesiyle bir anda adamın kolları arasından sıyrılan kız ona baktığında Cantuğ onay verircesine gözlerini açıp kapadı.

"Gerçekten burada mı?" diye sorduğunda gerçek anlamada emin olmak istiyordu. O kadar çok şey yaşamışlardı ki artık ne gerçek ne yalan ayırt edemiyordu.

"İrem neredesiniz?" diye duyduğu ikinci ses ise Hasan'a aitti. "Her yer temiz çıkabilirsiniz." Dediğinde kız daha fazla yerinde duramadı ve hızlıca ayağa kalktı ve az önce ölümü beklediği yere koşarak geldiğinde Hasan'ı ve Gülce'yi gördü. Gözyaşları ile onlara doğru koşup kollarına atıldığında üçü de birbirlerine sıkıca sarılmışlardı. Yılların dostluğu, geçen ayların özlemiyle birbirlerine sıkıca sarıldılar. Arkasından gelen başka bir ses ise kızın bedeninin birden taş kesilmesine sebep oldu.

"Kızım." Dedi o ses... Vücudu gerilen kız duyduğu babasının sesi ile hareketsiz kaldı. Ne dönebiliyor ne de bir cevap verebiliyordu.

"Kızım." Diyerek bir adım daha attı adam "Kırgın mısın babana? Dargın mısın koruyamadığım diye seni? Affet kızım, bilemedim, böylesine çetrefilli bir olayın içinde olduğumuzu anlayamadım. Bu kadar yalan, dolan, günahın içinde töre dedim, abim dedim, ağa dedim boyun eğdim, seni kurban ettim affet kızım. Sesimi çıkaramadığım, karşı gelemediğim, ardını sorgulayamadığım için affet beni." Dedi kızına gözleri yaşlı adım adım gelerek onun omzuna dokundu. "Affeder misin beni kızım? Kale gibi sağlam durup seni koruyamadığım için affeder misin beni?" dedi özür dilercesine.

Omzundaki elin titreyişlerini hisseden kız daha fazla dayanamadı ve hızlıca dönerek "Baba..." diyerek hıçkırıklarla babasının kollarına kendisine küçük bir kız çocuğu gibi bıraktı.

Babasına sarılan kızın yanına yavaş yavaş gelen Bilal ve adamları, Enderoğlu aşiretinin adamları, Gülce, Hasan ve Cantuğ, baba kızın etrafını sarmışlardı. Herkes bu duygusal ana şahit olurken Dila, Boran ve çiftlik içindeki tüm adamları etkisiz hale getirilerek bahçenin ortasına getirilmeye başlanmıştı. Tam da İrem'in ölüme mahkûm edilmeye düşünüldüğü yere her biri diz çöktürülmüş ve gerçeklerin bir bir su yüzüne çıkmasına şahitlik ediyorlardı.

İrem babasının kolları arasından sıyrılıp arkadaşlarına döndüğünde "Nasıl oldu? Nasıl başardınız? Ben tüm ümidimi yitirmiştim." Dedi kalbinin kabul ettiği gerçekleri ortaya dökerken. Gülce kızın yanına gelip arkadaşının omzuna kolunu attı. "Sana seni bu töre saçmalığına kurban etmeyeceğim demiştim değil mi?"dedi tüm şakacılığı üzerindeyken.

Hasan bu kadar gergin ortamda Gülce'nin yapmaya çalıştığı yumuşatma operasyonu saçmalığını bertaraf etmeye çalışarak "Sen ona bakma İrem." Dedi yapmacık bir kızgınlıkla.

Gülce "Ne var ya?" diyen bakışlarını ona gönderirken Hasan tüm ciddiyetiyle İrem'e ve hikâyeyi bilen Cantuğ'a döndü.

"Boran'ın seni Halfeti'den kaçırdığını öğrendiğim an artık daha fazla bekleyemedik. Bilal de bize bazı gerçekleri anlatınca taşlar yerine oturdu." Dedi. İrem bakışlarını birden Bilal'e döndürdü. Bilal artık konuşması gerektiğini biliyordu.

"Bak İrem biz Hasan ile askerden arkadaşız. Ben askerliğimi bitirmeye gün sayarken ardımda sevdiğim kızı bırakmıştım. Üniversite okuyordu. Benim askerliğim bitince evlenecektik. Ama ben zamansız bir şekilde ailem tarafından izne çağırıldığımda içim daraldı. Çünkü uzun zamandır ondan haber alamıyordum. Ruhum daralarak izne geldiğim memleketimde beni karşılayan sevdiğimin, Hilal'imin cenazesi oldu. Yüksek dozda uyuşturucundan ölmüştü. Tecavüz edilmiş..." Dedi sesi kısılmıştı son kelimede. Gözlerindeki acı sesine de yansımıştı. "Evlenme hayalleri kurduğum kız ölmemiş, öldürülmüştü. Ve ben o gün onun mezarı başında yemin yettim. Ona bunu yapanların cezasını kendi ellerimle verecektim. Ama bana bıraktığı mektupta elimi kana bulamamı söylemişti. Sanki öleceğini biliyor gibi bana mektup yazmış. Başına bu talihsiz olayların geleceğini bilir gibiymiş. Bu kalktak..." diye eliyle Dila'yı gösterdi. "Onun yanına bir arkadaş gibi yaklaşıp sonra da üniversitede uyuşturucu satması için zorlamış. Hilal kabul etmemiş dahası polise bildirmiş. Sonra da Hilal'i mi kaçırmış bu şerefsizler. Ceza vermek ve mecbur etmek amaçlı uyuşturucuya alıştırmışlar. Ve bu Boran pisliği..." diyerek daha fazla kendini tutamayan adam yerde diz çökmüş adamı yakalarından tutup sarsamaya başlayarak yüzüne bir yumruk savurdu.

Hasan arkadaşının yüreğindeki yangını biliyor ama bir yanlış yapmaması için onu durdurmaya çalışıyordu. "Bırak beni Hasan, bırak, neyim kaldı ki artık, bırak beni." Diyerek Boran'ın üzerine atılırken Hasan onu sakinleştirmeye çalıştı. "Polisler gelecekler ve cezasını çekecek. Unutma Hilal'e verdiğin sözünü, onu huzursuz etme yattığı yerde. Yapma Bilal." Dedi adam. Bilal daha fazla dayanamayıp yere çöktüğünde "Bu şerefsiz ona tecavüz etti ve ben sevdiğim kızı koruyamadım. O kaltak pisliklerini temizlemek için sevdiğim kızı öldürdü, ona yüksek dozda uyuşturucu vererek öldürdü. Ben koruyamadım." Dedi yıllardır içinde tuttuğu acıyı serbest bırakmıştı. Hasan arkadaşının omzuna dokunup gözleri Boran'a döndürerek tiksinircesine konuştu.

"Onu öyle bir yere tıktıracağım ki yaşadığı her ana, gözünü açtığı her sabaha lanet edecek. Ölmek isteyecek ama başaramayacak. Ölüm onun için kurtuluş olur Bilal, o yaptıklarının bedelini her Allah'ın günü ödeyecek." Dedi.

"Hilal'e yaptıklarından, Beyaz anayı zehirlemekten, ağalıktan men edildiği vasiyeti değiştirip İrem'i kendiyle evlenmeye mecbur etmekten, Cantuğ'a ve İrem'e yaptıkları için büyük ceza alacak. O da onlarda..." dedi yerdeki bir yığın insanı göstererek. İrem, Hasan'ın yanına hızlıca gitti. "Babaannemi öldüren oydu değil mi?" dedi bildiği gerçeğin ispatlanması için.

"Bunu doktor sevgilisi Dila ile yapmış. Vasiyeti öğrenince adım adım her gün zehirlemişler. Doktor olan Dila Hanım ise raporlarla çok güzel oynayıp olayı örtbas etmiş." Dedi uyuşturucu şebekesinin başı olan kadına bakarken.

İrem'in babası Boran'ın yakalarından tutup sarsmaya başladı. "Nasıl kıydın ulan anama? Nasıl kıydın kanından canından bir insana? Bu kadar mı gözün döndü? Bu kadar mı hırs bürüdü yüreğini?" dedi ve onun "Amca yalvarırım bir dinle." Demesine aldırış etmeden suratına öyle bir tokat savurdu ki adam kendisini boylu boyunca yerde buldu.

"Amca..." dedi eli yanağındayken hissediyordu yolun sonunda olduğunu.

"Sen bana anamın ölümünü yaşattın, kızım hayattayken diri diri bizi mezara koyup ölümünü ilan ettin. Daha nicelerinin hayatını cehenneme çevirdin. Ben senin amcan mamcan değilim." Dedi ve aşiretin ileri gelenlerine ve adamlarına dönerek "Ey Enderoğlu aşireti bundan böyle benim ne kardeşim ne de onun Boran diye bir oğlu var. Beyaz ananın tek oğlu ve tek bir torunu var. Bundan böyle onları sayan bizden değildir." Dedi ve hükmü verdi.

Boran duydukları karşısında ilk defa yaptıklarının büyük acısını yüreğinde hissetti. Bitmişti. Bir adı vardı hükmettiği onu da yaptıklarının ortaya çıkmasıyla sonsuza kadar yitirmişti. Artık ne aşiret ne de babası hiç kimsesi kalmamıştı. Bitmişti her şey.

"Tüm bunlar nasıl ortaya çıktı hala aklım almıyor?" dedi kız.

Hasan bir iki adımda arkadaşına yaklaştı. "Aslında bizim birimde sevmediğimiz bir adam vardı. Adı Cafer... Hatırlıyor musun? Seni apar topar Ankara'ya yerleştirmiştik. Aslında endişemiz Boran'ın bizim attığımız adımlardan haberdar olmasıydı. Çözememiştik. Bir türlü emin olamamıştık. Ama telefonlarını dinlettiğimizde aramızdaki köstebeğin o olduğu anlaşıldı. Ve birazcık güç kullanarak tüm her şeyi öğrendik diyelim. Halfeti'de Cantuğ'u bulduğumuzda ise biraz çuvallamıştık. Çünkü senin yerini bilmiyorduk. Cenaze törenine gelen Boran'ın bizi sana götüreceğini biliyorduk. Buraya kadar takip ettik. Tam harekete geçecekken Dila Hanım teşrif etti. Onun gelmesi ile de tüm halka tamamlandı. Gerçi Cantuğ'u durdurmak biraz zor oldu ama..." diyerek adama yandan sert bir bakış attı.

Cantuğ hiç kimseye aldırış etmeden kızın yanına gidip onu kolları arasına alarak "Sevdiğim kadın günlerdir bir psikopatın elindeyken kusura bakma ama duramazdım." Dedi.

İrem'in babası bu yakınlığa kaşları çatılarak baktığında Gülce ruhu daralmışçasına Hasan'a dönerek "Ne zaman gelecek ekipler? Burada daha fazla durmasak olmaz mı?" dedi.

Hasan kıza hak verircesine başıyla onaylayarak "Haklısın, daha fazla burada beklemenize gerek yok, sen İrem'i falan alarak merkeze geçin. Orada ifade için bekliyor olacaklar. Herkes her şeyden haberdar zaten." Dedi.

"Emredersin amirim." Diyerek ona takıldı. Arkadaşının koluna girip onu Cantuğ'un tatlı esaretinden kurtarırken hiç beklenmedik bir anda yerde oturan Dila Hanım göğsünün iç kısmına gizlediği silah ile ayağa kalkarak "Her şey senin suçun." Diyerek tetiğe basarak silahını ateşlediği anda adeta zaman durdu. Kulaklarda birkaç el silah sesi yankılandı. İrem, Gülce, Hasan, Bilal, Cantuğ hareketsiz kalmıştı. Kime ne olduğunu anlamaya çalışan gözler birbirini kontrol ederken yere yığılan bir beden yüreklerin korku ile dolup taşmasına sebep oldu. 

Haksızlık Değil Mi?#TAMAMLANDI#Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin