Hiç istemese de çıkıp gitmişti o evden de sevdiği adamdan da... Kendi evine geldiğinde yavaş yavaş merdivenleri çıkmaya çalıştı. Asansör şu an için onun katlanabileceği bir şey değildi. Kendisine gelmeye çalışıyor, zihninden Gülce ve Hasan'ı ikna edecek bahaneleri sıralıyordu. Bir şekilde onları razı edip burada kalacaktı. Kapısına geldiğinde anahtarı yavaşça yerine yerleştirdi ve usulca çevirdi. Açılma sesini duyduğunda içini sebebini bilmediği tarifi imkânsız bir sıkıntı kapladı. Sanki birisi boğazını sıkıyordu. Tanıdık ve bir o kadar da yabancı bir duyguydu bu ama şu an buna takılmak istemedi. Çünkü çok daha önemli problemleri vardı. Salona geçtiğinde günler öncesinde Cantuğ ile oturduğu kanepeye baktı. Yüzünde istemsiz kendiliğinden bir gülümseme meydana geldi. Bu artık onda kendiliğinden gelişen bir şeydi. Aklında canlanan suret onu her daim gülümsetecekti belliydi. Kanepeye oturduğunda gözlerini cama sabitledi.
Derin düşüncelere daldığında "Hoş geldin sevgilim." Diyen ses kulaklarında acımasızca yankılandı. O an, o an Ceylan nefes almayı bıraktı. Gözlerini şimdi kederle kapadı. Yüzünde acı belirdi. Mutluluğun insanın kursağında nasıl kaldığına şahitlik ediyordu. Oturduğu kanepeye parmakları eziyet ederken sımsıkı tuttuğunun farkında bile değildi. İçten içe "Bu olamaz, şimdi değil, bugün değil." Diye isyan ediyordu. Gözlerini açmaya korkuyordu. Geriye dönüp baktığında bunun gerçek olma ihtimali genç kızı yerle yeksan ediyordu. Eğer bunların hepsi birer gerçek ise ve eğer o adam oradaysa her şeyin sonsuza kadar bittiğinin göstergesiydi. Buradan çıkış, kaçış yoktu.
"Ne o sevgilim bir hoş geldin de mi yok?" dedi alaycı ses tonuyla. Adım adım ona doğru geldiğini ayak seslerinden ve burnuna dolup taşan midesini bulandıran nefret ettiği kokusundan anlayabiliyordu.
Ceylan inatla bunun kötü bir kâbus olduğuna inanmak istiyor ve gözlerini açmamak için büyük bir cesaret ile direniyordu. Adam yavaşça genç kızın oturduğu koltuğun arkasına gelmiş varlığını hissettirmek adına ellerini onun omuzlarına yerleştirmişti. Tehlikeli gülümsemesini odaya bıraktığında genç kız adamın varlığının gerçekliğini omuzlarında hissettiği parmaklar ile anladı. Adam yavaşça başını genç kızın boyun köküne dayadı ve kokusunu içine çekerken tehlikeli sesini onun ürperten bir havada genç kızın kulaklarına duyurdu.
"Ne o, seni bulamayacağımı mı zannettin İrem?" dedi omuzlarındaki ellerinin tutuşunu sıkılaştırırken genç kızın dilinden tek bir isim fısıltı halinde dökülmüştü. "Boran..." dedi pes edercesine, sesi adamın varlığını kabullenir gibi çıkmıştı. Geçmişi en olmadık zamanda en olmadık kişiyle karşısına çıkmış ve adeta ona sen mutluluğu hak etmiyorsun diye haykırıyordu.
Sonunda en büyük kâbusu onu bulmuştu. Dört yıl boyunca gerçekleştirdiği büyük kaçışı sona ermişti. Son bir çırpınış ile kaçmak için ayaklandığında adam buna hazırlıklı olduğunu belli edercesine onu saçlarından tutup kalktığı yere geri oturttu. Canının acısı ile inleyen genç kız "Bırak beni hayvan herif." Diye haykırdığında genç kızın yüzünü kendi yüzüne yavaşça yaklaştırdı.
"Ne o, yoksa özlemedin mi beni sevgilim? İnsan gelinliğini giydiği adamı böyle mi karşılar?"
"O gelinlik benim kefenimdi."
"Şu sevgi gösterilerin inan ki gözlerimi yaşarttı sevgilim."dedi dalga geçercesine. "Düğün gecesi benden kaçışının bir bedeli olmayacak mı sandın? O kıt akıllı arkadaşlarının beni durdurabileceklerini, beni atlatıp yeni bir hayat kurabileceğini mi inandın? Bu kadar saf olamazsın İrem."
"Senden nefret ediyorum Boran."
"Ne tesadüf ben de... Hayatta her şeyin bir bedeli var İrem, sen o bedeli ödemeyeceğini düşünerek yanıldın amcakızı, hem de çok yanıldın. Beni rezil etmenin bedelini sana ödetmeyeceğimi mi sandın? Ödeyeceksin, hem de bir ömür bunun bedelini acı çeke çeke ödeyeceksin." Diye haykırdı adam. Ceylan'ın tüm kaçışları son bulmuş direnişleri sonuçsuz kalmıştı. Bitmişti. Her şey artık sona ermişti.
"Bırak beni adi pislik." Diye haykırdığı anda Boran onu tuttuğu saçları ile birlikte ayağa kaldırdı ve canının acısını bile dinlemeden yere doğru fırlattı. Genç kız en azından ondan uzaklaşmış olmasının rahatlığı ile canının acısını yok saydı.
"Seninle asla evlenemeyeceğim Boran, duydun mu beni? Ölürüm de sana evet demem." Diye haykırdı.
"Ölmek, ölmek senin için kurtuluş olur amca kızı, sen her gün benim yatağıma gireceksin ve ben büyük bir zevkle kocalık haklarımı senden alacağım. Ve sen her gece o yatakta diri diri mezara gireceksin üzerine toprağını örtmekten bir a olsun geri durmayacağım. Bu benim dört yıl boyunca çektiğim rezilliğin bedeli olacak."
"Sen nasıl bir adamsın, seni sevmeyen bir kadını nasıl eş olarak yanında, yatağında istersin."
"Sence senin beni istememen benim umurumda mı? Sen o düğün gecesi benim gelinliğimi giymişken benden kaçarken beni hiç düşündün mü? Dört yıl boyunca benden kaçarken beni umursadın mı? Ananı, babanı, aile şerefimizi, başımızı öne eğdirdiğini düşündün mü? Hayır, sen hiçbir şeyi düşünmedin. İnan o kaçtığın geceden sonra bende seni bir gram düşünmüyorum. Ödeyeceğin bedelin daha ağırını hak ettin sen, dua et amcama, gözü yaşlı annene, dua et mezardaki babaanneme, yoksa bu hayatta nefes alacak hakkın yok senin. Onlara olan sorumluluğum olmasa senin şuracıkta canını alırdım ama yapamıyorum. Senin için çok daha güzel planlarım var. Evimize geri dönüyoruz sevgilim. Seni kaçtığın cehenneme geri götürmeye geldim. Azrailin olmaya geldim amcakızı, müstakbel kocan olarak seni evine, toprağına, alevler içinde yanacağın hayata, nefes aldığın sürece lanet edeceğin yuvana geri götürmeye geldim." Dedi tüm tehditkâr bakışlarını genç kıza sunarken bunların tehditten öte gerçek olduğunu biliyordu genç kız. Hıçkırıklar boğazından firar ederken gözünden dökülen yaşlar geleceğine değil geride bıraktığı sevdiği adamaydı. En güzel gecenin ardından Boran şerefsizinin kucağına düşmesineydi tüm feryadı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Haksızlık Değil Mi?#TAMAMLANDI#
RomanceCantuğ "Bir adamın yokluğu kadını suskunlaştırıp dilini sözsüz bırakıyorsa, bir kadının yokluğu adama yatağında sevdiği kadının tek bir saç telini aratıyorsa, işte orası sözün bittiği, kelimelerin tüm anlamını yitirdiği, sebeplerin aranmadığı aşk di...