Kulakları sağır eden silah sesinin ardından konağın bahçesinde yankılanan "İrem yere yat." Diye haykıran ses o kadar tanıdıktı ki... İrem istemsiz olarak ansızın verilen komuta uyarak kendisini yere bıraktığında yanı başında silah tutan omzundan vurulmuş kanlar içinde kalan Boran'ı gördüğünde şaşkına döndü. Her şey saniyeler içinde gerçekleşmişti. Konağın bahçesi mahşer alanına dönmüştü. Bağırış, çağırışlar, silah sesleri arasında Boran ile göz göze gelen kız birden bire yerden hızlıca sürüklenircesine çekildi. İrem çekildiği kolların sahibine baktığında gözlerine inanamadı.
"Cantuğ..." dedi şaşkına dönmüş bir halde bakarken ne etraftaki koşuşturma ne de silah sesleri umurunda bile değildi. Boran silahına tekrar davrandığı sırada Cantuğ ona öyle bir tekme savurdu ki yerde acıdan kıvranmaya başladı. Hızla yere eğilip canının acısına aldırmadan adamın saçlarından tutup kafasını kaldırarak gözlerine bakmasını sağladı.
"Seninle sonra tekrar görüşeceğiz Boran Efendi. Bu kıza silah doğrultmanın bedelini sana çok ağır ödeteceğim. Dua et şimdi gitmem lazım, dua et." Diyerek sertçe kafasını geriye doğru ittirip ayağının altındaki adamın yaralı omzuna öfke ile bir tekme daha savurdu. Canının acısıyla inleyen Boran "Öldüreceğim ulan sizi, öldüreceğim. Benden kaçamayacaksınız." Dediği an konağın bütün elektriği bir anda kesildi. Bilal kimsenin görmediği bir anda gelerek kurşunların arasında Cantuğ'un yanına ulaşmayı başardı.
"Hemen buradan çıkmalıyız. Adamlarım ortalığı biraz daha karıştıracak o zamana kadar uzaklaşmalıyız." Diyerek onları o kargaşadan çıkarmak için önlerinde kılavuz olmaya çalıştı. Her yer o kadar karanlıktı ki kimse kimseyi göremiyordu. Cantuğ İrem'in tek laf etmesine bile izin vermeden onu sürüklercesine oradan çıkarmaya çalışırken kız sürekli "Cantuğ bırak beni, seninle gidersem öldürürler seni, sağ bırakmazlar, bırak beni." Diyerek elinden kurtulmak adına çırpınıyordu. Ona zarar gelsin istemiyordu. Cehennem anını andıran bir ortamda kızın daha fazla saçmalamasına ve kendisine daha çok zorluk çıkarmasına tahammül edemeyen adam konağın bahçesinden çıkar çıkmaz onun sırtını duvara sertçe yapıştırdı. Bu hareket ile kızın dudaklarından acı dolu bir feryat çıksa da adam şu an buna aldırış edecek durumda değildi. Günlerdir ona da kokusuna da hasret kalmış ve az önce elinden kayıp gitmesine sebep olacak bir hareket yapmasına, ölüme bu kadar cesurca gitmesine o kadar öfkelenmişti ki... Hiç düşünmeden belindeki silahı çekip Boran'ı hiç düşünmeden ona silah doğrulttuğu omzundan vurmuştu. Ama bu kız hala gelmek istemeyince de sinirleri giderek tepesine çıkmıştı. İrem'i duvar ile kendi arasına sıkıştıran adam kızın gözlerinin için alev alev yanan bakışlarla bakarken "Bana bak Ceylan bildiğim İrem Hanım o çeneni kapat, şuradan kurtulalım seninle görülecek hesabımız var. Şimdi daha fazla zorluk çıkarmadan benimle geliyorsun." Dediği an Bilal Cantuğ'a seslenip "Hadi araba geldi bir an önce buradan uzaklaşmalıyız." Dedi. Dururumun vahametini anlayan İrem kendisine uzatılan eli sıkıca tuttu ve adamın kendisini yönlendirmesine izin verdi. Ölüme gideyim derken sevdiği adamın yanında almıştı soluğu. Peki ya şimdi? Şimdi ne olacaktı? Enderoğlu konağı mahşer yerine dönmüşken İrem ve Cantuğ nereye gidecekti?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Haksızlık Değil Mi?#TAMAMLANDI#
Roman d'amourCantuğ "Bir adamın yokluğu kadını suskunlaştırıp dilini sözsüz bırakıyorsa, bir kadının yokluğu adama yatağında sevdiği kadının tek bir saç telini aratıyorsa, işte orası sözün bittiği, kelimelerin tüm anlamını yitirdiği, sebeplerin aranmadığı aşk di...