Ölüme soluksuzca uçan kelebekler gibiydi İrem, aynanın karşısına geçtiği an üzerindeki kar beyaz gelinliğin içinde etrafında kendisini hazırlayan insanlar şen şakrak kahkahaları eşliğinde ona sorular sorsalar da kızın gözleri aynadaki yansımasına bakıyordu. Herkesin dilindeki şahane gelinlik onun için sıradan bir kefendi sadece. Aynada gözlerinin içine baktığı an her şey yavaş yavaş silikleşmiş ve yüreğinde hissettiği adamın hasreti gözlerine acımasızca çökmüştü. Yüreğinin gizli sesi kulağına sadece onun ismini sayıklıyor, ölüme dahi gitse kalbi acıdan yalnızca onun için inliyordu. Gönül pınarının suyu kesilmiş, adeta umut çiçekleri solup gitmişti.
Zelal "Hanımım çok güzel oldun." Dediği an var olduğu gerçekliğin içine acımasızca düştü. Kaşları çatılan kızın içinde bu iltifat öyle bir öfkeye sebep olmuştu ki gözü bir anda döndü. "Çıkın dışarıya." Diyerek öfkeden haykırdı. Herkes bir anda ne olduğunu anlayamazken tepkisizce kızın onlara bağırış çağırışına hayretler içinde bakıyorlardı. İrem baktı ki kendisini dinleyen yok eline ne geçerse etrafa savurmaya başladı. Onun hazırlanmasına yardım edenler can korkusuyla çığlık çığlığa "Delirmiş bu kız." Diyerek korku ve endişe ile odadan dışarıya çıktıklarında onların seslerini duyan Boran kapının önündeki nefes nefese kalmış yardımcılara hiddetle baktı.
"Ne oluyor burada?" diyerek bakışlarını Zelal'e döndüren adam kızın bir anda korkudan titremesine sebep oldu. Sesi çıkmayan kıza "Sana soruyorum Zelal, aşağıda onca insan varken İrem neden bağırıp duruyor? Bir şey mi oldu?" diye hiddetle kükrediğinde kız bir adım geriye giderek suçlu bir eda içinde kıvranırken başını önüne eğdi.
"Valla ağam bizde anlamadık. Ben sadece çok güzel oldun dedim, sonra birden bağırdı çağırdı sonra da bizi odadan kovdu." Dedi zorla konuşmasını tamamlayabilmişti. Bunu duyduğu an sabrının son demlerini yaşayan adamın alnındaki damar sinirden atmaya başlamıştı.
"Herkes işinin başına dönsün. Aşağıya da haber verin gelin hanımınızı alıp geliyorum. Tüm hazırlıkları tamamlasınlar. Nikâh hemen kıyılacak." Dediğinde herkes şaşkınlıkla ağzı bir karış açıkta kalmıştı.
"Ama ağam nikâha daha bir saat var." Dedikleri an adam öyle bir baktı ki bu cümleyi kurmaya cesaret eden kişiye "Sen benim emrimin üzerine laf mı söyledin?" dedi sen kim oluyorsun dercesine çıkmıştı sesi.
"Haşa ağam, ne haddime?" diyerek başını önüne eğerek bir adım geriye çekti.
"Şimdi herkes dediklerimi yapsın." Diye direktif verdiğinde kızlar acele ile etrafta koşuşturmaya başladılar. Herkesin gittiğinden emin olduğunda içeriden gelen sesleri kesmek adına birden kızın odasına girdi. Kapının açıldığının bile farkında olmayan İrem çıldırmış gibi eline ne geçerse etrafa savurmaya devam ediyordu. Boran hızlıca gidip kızın arkasından sarılıp kollarını hareketsizce bırakarak durmasını sağladığı an bedenine dolanan yabancı ellerin sahibinin farkına varan kız adamın ellerinden kurtulmak için çırpınıyordu.
"Bırak, bırak beni adi herif." Diye haykırdığı an Boran'ın son sabır damlacığı da taşmıştı. Kızı kendisine hızlıca döndürüp bir eliyle belin diğer eliyle çenesini sertçe tutmuştu.
"Bana bak İrem ne yaparsa yap bu işten kaçışın yok. Sana şimdi şu an burada sahip olmamı istemiyorsan rahat dur. Ne aşağıdaki davullu zurnalı düğünümüz, ne de binlerce insanın varlığı seni şuracıkta karım yapmaya engel olabilir. Rahat dur beni de daha fazla zorlama." Dedi ve onun konuşmasına fırsat vermeden elinden sertçe tutup odadan çıkmak için sürüklemeye başladı. Kız bir anda yaşadığı duygu karmaşasıyla "Bırak beni." Diye direttiğinde adam onun bu kaçışlarını engellemek adına daha fazla sürükledi. Yüzüne sinsi bir gülüş yerleştiren Boran "Gülümse müstakbel karıcığım az sonra Boran Ağanın karısı olmak için imza atacaksın." Diye sürüklerken kızın canı fena halde yanıyordu. Parmakları arasında ezilen narin elleri sıkıca tutulmaktan kırmıza dönmüştü. Günler sonra temiz havanın yüzüne çarpmasıyla bir anda sendeleyen kız gecenin karanlığına inat düğünleri için hazırlanan konağın bahçesini gördüğü an bir an hüzünlendi. Işıl ışıldı konağın tüm bahçesi ve tüm insanlar onlar merdivenlerden inerken bu ikiliye bakıyorlardı. Enderoğlu aşiretinin ağasına ve o aşiretin en nadide inatçı gülüne... Herkes hayranlıkla onları izlerken İrem'in aklındaki tek şey çocukluğunun geçtiği bu geniş bahçenin ölümüne de de şahit olacağını düşünüyordu. Boş bakışlarla adamın yanında beyazlar içinde ilerleyen kızın yüreğinde farklı bir his oluşmaya başlamıştı. Sanki o buradaymış gibi hissediyordu. Mümkünmüş gibi...
Boran ağa kızı yönlendirip nikâh masasına oturttuğunda etrafı izlemeye başladı. Gözleri annesini buldu. Hüzün süzülüyordu göz pınarlarından, asla istememişti Boran'ı damadı olarak, ama sesi de yeterince çıkamamıştı. Töreler susmasını emrediyor, konuşma sırasını tamamen elinden alıyordu. Bakışları bu defa da babasını buldu. O da abisine karşı gelememiş, kızının evlilikten kaçması ile de başını önüne eğmişti. Canının bağışlanmasına şükür eder olmuştu. Ama az sonra öğrenecekleriyle belki de ona o kuruşunu babası gözyaşları ile sıkacaktı. Kim bilir?
İrem tüm hayatını gözleri önünden akıp giderken bakışları birine takıldı. Bahçenin karanlık bir köşesinde başına sardığı bir kumaşla ağzını da kapatmıştı. Ama gözleri, gamzeli bakışlı sevdasına ne kadar da benziyordu öyle? Gözlerini kıstı ve dikkatli bir şekilde baktığında Boran'ın dirseğini itekleyerek kulağına eğilip fısıltı halinde "Nikâh memuru sana soruyor hayatım." Diyerek dişleri arasından tıslaması kızın kendisi gelmesini ve bakışlarını Boran'a çevirmesine sebep oldu. Kız güzel bir rüyadan uyandırılmış gibi "Efendim." Derken tamamen dünyadan kopup gittiğinin hissini verdi.
"Nikâh memuruna evet demen lazım." Diyerek kaşlarını çatan adama gözlerini hayretler içinde açarak "Öyle mi? Şu an tam da bu anda mı evet demem gerekiyor Boran Ağa?" diyerek alay edercesine cevap verdi.
"İrem..." dedi kapa çeneni der gibi uyarı dolu çıkmıştı sesi. Kız adamın kulağına doğru eğildi ve fısıltı halinde "Şimdi gösteri zamanı Boran Ağa, şunu kafana soksan iyi olur öleceğimi de bilsem asla senin karın olmayacağım, öleceğimi de bilsem kendi isteğimle başka bir adamın karısı olduğumu cümle âleme anlatacağım ve sen..." dedi geriye çekilirken yüzünde zafer kazanmış bir ifade ile ona baktı "Boran Enderoğlu buna asla engel olamayacaksın." Dediği an ayağa kalkan kızın kolundan sertçe tutsa da duydukları kanın beynine sıçramasına sebep oldu. Duyduklarının gerçek olma ihtimali bile onun delirmesine yetiyordu.
Ne demek başka bir adamın karısı olmak? İrem eline mikrofonu almış "Ben İrem Enderoğlu, amcamın oğlu olan Enderoğlu aşiretinin ağası Boran'ı kocalığa kabul etmiyorum." Diye haykırdığında herkes şaşkınlıkla onlara bakıyor ve çoktan yüksek fısıltılar yükselmeye başlamıştı. Aşiretin ileri gelenleri ayaklanmış, İrem'in ve Boran'ın aileleri nikâh masasına doğru bu rezaleti engellemek adına koşturmaya başladıkları an yaşanan karmaşa ile daha fazla bu kepazeliğe dayanamayan Boran belinden çıkarttığı silahı çıkarırken "Ne demek ulan başkasının karısı oldum." Diye yeri göğü inleten bir ses ile bağırdığında düğün alanına büyük bir ateş düşmüş ve herkesin hareket kabiliyetini ansızın küle çevirmişti. Boran'ın ağzından dökülen her kelime ortamda büyük ve bir o kadar tehlikeli bir sessizliğin yayılmasına sebep oldu. Alnının tam ortasında soğuk namluyu hisseden kızın gözlerinde ne korku ne de keder vardı. Daha çok sevdiği adama duyduğu aşkın sıcaklığı vardı. Yüzündeki gülümseme ile nefret ettiği adamın gözlerinin içine baktı.
"Sen beni şu elinde tuttuğun silahla öldürebileceğini mi zannediyorsun? Ben seninle evlenmiş olsaydım işte o zaman ölürdüm Boran Ağa. Şimdi alnıma dayadığın bu namlu senin namusunu mu temizleyecek? Beni namussuz ilan edip sen namusunla ortalarda mı gezeceksin? Hem de yediğin onca halta rağmen."
"Sen ölümü çoktan hak ettin İrem. Seni ilk bulduğum an nefesini kesmeliydim. Hata ettim." Dedi ve tetiği basmak üzereyken kız ona acıyarak baktı.
"Bilmediğimi zannettin değil mi?" dediği an ortamda ansızın bir silah sesi yükseldi. Saniyeler içinde kulakları sağır eden silah sesi ve etrafta kaçışan binlerce insan, bağırıp çağıran, ağlayan çığlık çığlığa insanlar ve bir kurşunla yere yığılan bir beden... Her yer mahşer alanına dönmüştü. Kimse kimsenin yüzüne bakmaz bir haldeydi. Ta ki o beden yere yığılana kadar...
Hayat gibi ölüm de makbuldür yaşayanlar için... Peki kime gelmişti ölüm? Ya da ölüm Enderoğlu aşiretine gerçekten uğramış mıydı?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Haksızlık Değil Mi?#TAMAMLANDI#
RomanceCantuğ "Bir adamın yokluğu kadını suskunlaştırıp dilini sözsüz bırakıyorsa, bir kadının yokluğu adama yatağında sevdiği kadının tek bir saç telini aratıyorsa, işte orası sözün bittiği, kelimelerin tüm anlamını yitirdiği, sebeplerin aranmadığı aşk di...