14.BÖLÜM

5.2K 333 11
                                    

Gözlerini hiç bilmediği bir yatak ve bir odada açmıştı. Ama burnuna dolan o eşsiz koku yüzünde kocaman bir tebessüm çiçeğinin açmasını sağladı. Genç kız belinde hissettiği kolların, yüreğine verdiği huzuru tattı. Belki de yıllardır ilk defa kendisini bu kadar huzurlu ve güvende hissediyordu. Dün geceyi hatırladıkça yaşadıkları ve yaşattıkları yüzünün kızarmasına sebep olsa da böylesine eşsiz bir anı yaşadığı için asla pişmanlık duymuyordu. Çünkü Ceylan için sevdiği adamdan ötesi yoktu. Onsuz geçen bir günde ondan ötesi yüreğinin kara topraklar altında nefessiz kalmasıydı. Bu anı aklına sonsuza kadar kazımak istedi. Unutmamak için bugünü her an hatırlamak ve gerçekliğini, yaşandığını hissetmek, yüreği gibi gözlerine de kanıtlamak için yavaşça olduğu yerden doğruldu. Eline aldığı genç adamın gömleğini yavaşça üzerine geçirdi. Onu uyandırmamaya özen gösteriyor ve ses çıkarmamaya dikkat ediyordu. Parmak uçlarında yatak odasından çıkarken çantasını bulmak için salona gitti. Dün geceki hararetli tartışmalar ve muhteşem kavuşmanın ardından elindeki çantayı salonun ortasında düşürmüştü. Koşar adım çantanın yanına gelen genç kız telefonunu aceleci bir şekilde bulup çıkardı. Yüzünde çocuksu bir gülümseme peyda olurken yine koşar adım yatak odasına doğru yöneldi. Bu anı nefes aldığı sürece hatırlamak istiyordu. Hangi hayatta, nerede olacağını bilmese de böyle bir anısını resmetmek istiyordu. Az önce çıktığı kollara adamı uyandırmadan tekrar girerken adamın yüzündeki hoşnutsuzluk belirtilerine huzursuz mırıltılar da eklenmişti. Ceylan onunla böylesine bir mahremiyet içine gireceğini hiç tahmin etmezdi. Yavaşça elindeki telefonun kamerasını açıp resimlerini çekti. Yanı başında huzurla uyuyan adamın kollarında kendisinin mutlulukla tebessüm etmesi. Yıllarca bu fotoğraf karesinin içinde kalmak istese de gerçeklerin insanın yüzüne bir tokat misali acımasızca inme gibi bir âdeti vardı. En olmadık zamanlarda çalan bir telefona sahipti maalesef ki... Bu güzel zamanın ortasında çalmaya başlayan telefona gözlerini kocaman açarak bakan genç kız adamı uyandırmamaya çalıştığı için hemen isme bile bakmadan açmıştı. Yavaşça yattığı yerden doğrulup odadan çıkmaya hazırlanıyordu.

"Alo..." dedi kısık bir ses ile.

"Alo, kızım beni bu kadar özlediğini bilmiyordum. Baksana geleceğim gün elinde telefon bekliyorsun."

"Gülce, sen misin?" diye inledi genç kız. Ceylan, yatak odasından çıkıp salonda yöneldiğinde karşısındaki sesin hesap soran ve sorgulayıcı sesiyle bir anda irkildi.

"İsmim yazmıyor mu kızım telefonda, ne bu şaşkınlık? Hem sen neden fısıltı halinde konuşuyorsun ki benimle? Neredesin sen?"

"Gülce ben..." dedi şimdi ne diyecekti ki, hem de Gülce'ye, bildiğin kızgın sularda haşlardı onu.

"Bana bak sen yoksa..."

"Ya bir dur kızım iki dakika, hem sen niye aradın bu kadar erken saatte?" diyerek konuyu değiştirmeye çalıştı. Gülce'de şimdilik bu numarayı yutmuş gibi yapacaktı. Nasıl olsa yanına geliyordu ve ne pahasına olursa olsun onu Ankara'da artık bırakmayacaktı.

"Her neyse bunun hesabını gelince senden soracağım. Biz şimdi Hasan ile yola çıkıyoruz. İşlerini hallet ve eşyalarını hazırla, bir an önce seni oradan uzaklaştırmamız lazım."

"Gülce..." dedi yalvarırcasına "Sakın." Diye haykırdı karşısındaki kız "Biz bunları bir daha konuşmayacağız. Bitti artık geliyoruz ve seni alıyoruz. Biraz olsun canının kıymetini bil yeter artık bırak çocukluğu... Hasan geldi kapatıyorum ben şimdi." Dedi ve cevap bile beklemeden telefonu kızın suratına kapattı. Ceylan şaşkınlık ve büyük bir hayal kırıklığı ile suratına kapatılan telefonun ekranına bakıyordu. Dün geceden sonra, tüm yaşanan güzel zamanların ardından onu bırakıp gidebilecek miydi? Cantuğ'un dediği gibi ondan gidebilecek miydi? Ölü adımlar ile yatak odasına geri döndüğünde yatakta yatan adamı seyre daldı. Yavaşça onun yanına yaklaştı ve dudaklarına minik bir buse kondurdu. Başını boyun köküne dayayıp derince içine soludu.

"Ah!" dedi yüreği, "Böylesine güzel kokan ve yüreği şenlendiren bir adamı böylesine bir günde bensiz bir sabaha mahkûm etmek haksızlık değil mi?" diye isyan etti dudakları ama başka çaresi yoktu.

Cantuğ'a her şeyi anlatacak gücü henüz yoktu. Gülce geliyordu ve onu burada bulması arkadaşının saatlerini bile bulmazdı. Böylesine bir rezaleti Cantuğ'a yaşatmamak adına yavaşça çekildi sevdiği adamın yatağından. Üzerinde kokusu, gözlerinde aşkı resmeden sureti ve zihninde ruhuna çiçek açtıran anıları ile birlikte yavaşça üzerini giyindi. Yatak odasının kapısına geldiğinde yavaşça geriye döndü. Ne kadar da zor gelmişti buradan çıkıp gitmek. Gözleri sevdiğim dediği adamı bulduğunda "Geri döneceğim." Diye fısıltı halinde döküldü kelimeler dudaklarından.

Kesin cümleler her zaman insana geri adım attırırdı. Peki ya geleceğe doğru attığı adımlar Ceylan'a isteği dışında hangi adımları attıracaktı o bile bilmezken hayat onu, neye ve kime kendi ayakları ile götürüyordu.

Haksızlık Değil Mi?#TAMAMLANDI#Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin