Zelal ellerini önünde birleştirmiş titreyerek girdiği odanın içinde başını yerden kaldıramaz bir halde "Ağam..." dedi titreyen sesiyle. Sırtı kıza dönük olan Boran elindeki bardağın içindeki çayı yudumlarken gözleri bahçede ki düğün hazırlıklarını takipteydi. Kulaklarına dolan kızın sesiyle kaşları çatılan adam sertçe "Ne var Zelal?" dese de kıza doğru dönme gereği duymadı. Hissediyordu, az sonra kızın dilinden dökülecek kelimeler onun hiç de hoşuna gitmeyecekti.
"Şey, ağam ben şey diyeceğdim."
"Ne diyecektin Zelal, ağzında gevelemeyi bırak da konuş."
"Hani sen gelin hanım yemek yemezse haber et demiştin ya." Dediği an adam bir hışımla kıza döndü. Bakışlarındaki öfkeyi hisseden kız bir adım korkarak geriye gitti.
"Yine mi yemedi?" diye soran adamın sesindeki tehlike tınılarını hisseden Zelal sert bir şekilde yutkunurken gözlerinin irisleri titremeye başladı. Keşke haber etmeseydim, diyerek içten içe geçirse de başka çaresi olmadığını çok iyi biliyordu. Bu gaddar adamın gazabından herkes gibi o da korkar olmuştu. İrem onu düğün gecesi terk edip gittiğinden bu yana bambaşka bir adama dönüşmüştü. Ve yaptığı hiçbir şeye aşiret bile ağzını açıp tek bir şey diyemiyordu. Çünkü İrem yaptığı ile Boran'ın yapacağı her şeye fırsat vermişti.
"Ağzına bir lokma koymadı ağam." Dediği an Boran elindeki bardağı sertçe duvara fırlattı. "Allah kahretsin!" diyerek kızı ittirerek İrem'in odasına yöneldi. Zelal yaşadığı bu gergin anların ardından elleri titrer bir vaziyette iteklendiği yerden güç bela toparlandı.
Boran, hızlı adımlarla İrem'in odasının kapısının önüne geldiğinde kızın annesi ile karşı karşıya kaldı. Kadın gözleri yaşlı bir halde aşılmaz bir dağ gibi kızının kapısının önünde dikildi.
"Çekil önümden Berfin ana." Diyerek dişleri arasından tıslayan adamın elleri iki yanında yumruk olmuştu. Karşısındaki büyüğü olmasa onu o an hiç kimse durduramazdı.
"Ölürüm de çekilmem Boran, biraz olsun hatırım varsa bu kapıdan çekilir gidersin."
"Berfin ana benim sabrımı daha fazla zorlamayın." Dedi her kelimeyi tane tane söylerken üzerine özellikle öfkesini bastırarak dillendirmişti.
"Boran..." dedi gözü yaşlı kadının yüreği yanıyordu. Asla istememişti bu evliliği kızı kaçıp gittiği anda ise derin bir nefes almıştı. Yakalanmaması için her gece dua eder olmuştu. Ama bir gün Boran elinde kızı ile çıkıp gelmişti. İşte kadının çilesi yine o gün yeniden başlamıştı. Kızının gözlerinde gördüğü korkusuzluk yüreğinde filizlenen bir aşkın habercisi gibiydi. Berfin ana kızı geldiği günden bu yana içeri alınmasa da kapısında nöbet tutar olmuştu.
"Çekil önümden Berfin Hanım, sana Enderoğlu aşiretinin ağası olarak emrediyorum. Yoksa olacaklardan ben sorumlu değilim. " Dedi gözlerini kısarak sanki bir yabancıya seslenir gibiydi. Onun bu cümlesi Berfin ananın nefesinin kesilmesine sebep oldu. Karşısındaki adam eline doğmuştu, şimdi durmuş hırsları ve öfkesi yüzünden kendisine emir veriyordu. Gözleri titreyerek bir adım yana giderek kapının önünden içi kan ağlayarak çekildi. Boran tek bir kelime daha etmeden, içinde bir gramlık pişmanlık hissiyatı oluşmadan kızın odasına izinsizce girdi.
İrem öylesine soyutlamıştı kendini dünyadan, camın kenarına oturmuş ellerini bacaklarına dolamış bahçedeki kendi cenaze töreninin hazırlıklarını izliyordu. Herkesin dilinde Boran ve İrem'in dillere destan gerçekleşecek düğünü varken, İrem'in gözünde bunlar sadece bir ölüm töreninin resmi hazırlıklarıydı. Asla Boran'ın karısı olmayacak ve tüm yaşadıklarını düğün gecesi aşiretin gözleri önünde bir bir anlatacaktı. O saatten sonra ölmüş kalmış pek de umurunda değildi.
Boran içeriye girdiği halde kızın hiçbir tepki vermeden odaklanarak dışarıyı izlediğini görünce "Ne o? Düğün hazırlıklarımızı izlerken muhteşem gerdek gecemizi mi hayal ediyorsun?" dedi alaylı bir halde.
İrem duyduğu ses ile kaşlarını çatarak kapıdaki adama döndürdü başını, kendisini getirdiği günden bu yana görmemişti onu. Gerçi kendisine yemek getirip götüren yardımcıları Zelal'den başkasını da görmemişti ya neyse...
"Ne istiyorsun Boran?" dedi hiç oturuşunu bozmadan. Adam onun bu tavrına giderek öfkeleniyordu. Kızın üzerine yürüdü ve onun daha ne olduğunu anlamasına fırsat vermeden kollarından sertçe tutarak oturduğu yerden kaldırdı. "Ne mi istiyorum? Sence..." dedi kızın anlaması için ellerinin altındaki bedene işkence edercesine parmaklarını daha da sıktırdı. Sıktığı kollarındaki acıyı hissetse de kız canı yanmıyor gibi gözlerinin içine bakarak ona meydana okudu.
"Böyle yaparak canımı yakacağını mı sanıyorsun? Sen hiç beni tanımamışsın Boran, senin yaptığın ya da yapacağın hiçbir şey artık benim canımı yakamaz."
"Öyle mi diyorsun İrem Hanım, o zaman sana küçük bir haber vereyim. Düğünümüz bir hafta sonra değil bu gece olacak ve sen bu cesur cümlelerini bu gece yatağımda zevkten kıvranırken kulağıma fısıldayacaksın. Bakalım bu gece canın yanacak mı yanmayacak mı?" Kız bu cümleleri duyduğu an adamın yüzüne okkalı bir tükürük fırlattı. Kızın tepkisiyle gözü dönen adam sertçe kızı yere ittirdi.
"Aklını başına topla İrem, artık yolun sonundasın, bu cehennemden çıkış benim karım olmaktan kaçışın yok. Dört yıl boyunca kaçıp gittin seni buldum, nereye gitsen nereye kaçsan yine seni bulur yine seni karım yaparım." Dedi işaret parmağını ona doğru yöneltip havada sallarken tehditlerinin gerçekçi olduğunu ona hissettirir gibiydi.
"Hazırlıklarını tamamla İrem Enderoğlu bu gece Boran ağanın karısı oluyorsun." Dedi ve arkasına bakmadan dışarıya çıktı. Kapıyı sertçe örttüğünde İrem'in yüzünde bir gülümseme oluştu. Fısıltı halinde "Hazırlan Boran Enderoğlu bu gece tüm aşiretin önünde rezil olacaksın." Dedi gözünden dökülüp giden bir damla yaşı elinin tersiyle silerken.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Haksızlık Değil Mi?#TAMAMLANDI#
RomanceCantuğ "Bir adamın yokluğu kadını suskunlaştırıp dilini sözsüz bırakıyorsa, bir kadının yokluğu adama yatağında sevdiği kadının tek bir saç telini aratıyorsa, işte orası sözün bittiği, kelimelerin tüm anlamını yitirdiği, sebeplerin aranmadığı aşk di...