Gecenin karanlığı zifiriye bürünmüş ama inatçı yıldızları yok etmeyi başaramamıştı. Dila Antakya'da çiftliğin bahçesinde kollarını göğsünün altında birleştirmiş gözleri önündeki sahneyi film izler gibi seyrediyordu. Boran'ın önünde diz çökmüş İrem'in elleri ve ayakları bağlanmıştı. Koskoca Boran Ağa ilk defa verdiği kararın altında eziliyor, titreyen elleri arasındaki tabancanın tetiğini çekmeye gücü yetmiyordu.
İrem korkusuz gözlerle büyük bir nefretle ona bakarken adeta Çek tetiği de bitsin artık bu çile, der gibiydi.
Boran'ın alnındaki boncuk boncuk terler arsızca yere düşerken yutkunmak ateşten bir bilyeyi boğazında hissetmek gibiydi. Ne ölümler görmüş, geçmişte hırsları uğruna ne insanlar harcamıştı ama hiçbiri şu an kadar zoruna gitmemişti. Gücü yetmiyordu tetiği çekmeye. Yüreği el vermiyordu yıllarca bulmak için peşinde süründüğü kadını öldürmeye. Bu gösteriye daha fazla tahammül edemeyen Dila "Bitir artık şu işi Boran gerçekten sıkıldım." Dedi. Adam bu sözlerle seslice yutkundu ama olmuyordu. Bunu yapamıyordu. Defalarca İrem'e karşı tehdit unsuru olarak ona ölümü hissettirse de gerçekleştirmeye takati yoktu. İrem onun en büyük zaafıydı.
Dila Hanım adamın gözlerindeki korkuyu gördüğü an daha fazla kendisini tutamadı. Hızlıca onun yanına gelerek elindeki silahı aldı ve sertçe Boran'ı geriye doğru ittirdi.
"Senin bu işi halledeceğin yok." diyerek İrem'in gözlerinin içine büyük bir soğukkanlılıkla baktı. Genç kız karşısındaki kadının bakışlarında acımasızlığı gördüğü an usulca gözlerini kapadı ve fısıltı halinde Kelime-i Şehadet getirmeye başladı. Yüreği sonunda bitecek diye ferahlarken ruhunda biraz olsun endişe yoktu. Artık her şey son buluyordu. Gerçekten bugün ölüm günüydü. En azından ölüm tarihim doğru olacak, diye geçirdi içten içe. Yüzü huzurluydu. Onun bu teslimiyetçi tavrına isyan eden Boran kadının üzerine "Yapma. "diye atıldığı an Dila Hanımın adamları tarafından kollarından sertçe tutularak engellendi.
"Dila dokunma ona, yapma, çekme o tetiği." Diyerek bağırıyor, yalvarıyor, çırpınıyor ama bir türlü kendisini tutan adamlardan kurtulamıyordu.
Dila Hanım, bir önünde diz çöktürülmüş gözleri kapalı İrem'e, bir de adamlarının elleri arasında üzerine atılmak için çırpınan Boran'a bakıyordu.
"Zayıfsın Boran, çok zayıfsın. Zaaflarına yenik düşmemeliydin." Dediği an gözlerini tekrar İrem'e döndürdü. Ona acıyarak baktı. Yapmacık bir üzgünlük ve dudak bükmesiyle "Üzgünüm tatlım senin de sonun diğerleri gibi olacak." Dedi ve namluyu kızın başına sertçe bastırdı. Dimdik durdu İrem onun karışışında. Artık umurunda değildi. İstediğini söyleyebilirdi. Artık Boran'ın kimden güç aldığını biliyordu. Yapbozun tüm parçaları yerine oturmuştu. Tetiği çekmeye hazırlanıyordu ki gecenin karanlığını ışık hızıyla bölen bir ses öylesine bir yankılandı ki adeta kulakları sağır etti.
İrem bir an vurulduğunu düşündü ama vücudunda hissetmediği acı ile gözlerini hızlıca açtı ve karşısında elinden kanlar damlayan Dila'nın acı içinde kıvranan suratını gördü. Kadın nereden geldiğini anlayamadığı kurşunun vücudundaki yayılan acı dalgasıyla neye uğradığını şaşırdı. Arka arkaya gelen silah sesleriyle Dila Hanım bağırıyor adamlarına emirler yağdırıyordu.
İrem kurşunlar arasında kaldığında ellerinin ve ayaklarının bağlı olması sebebiyle sadece kendisini yere atmıştı. Ne olduğunu bilmiyordu. Duyduğu tek şey silah sesleriydi. Gecenin karanlığında görebildiği hiçbir şey yoktu. Etraf mahşer alanına dönmüşken bedenine sarılan başka bir beden bir anda kızın irkilmesine sebep oldu. Gözlerini açmaya korkan kız bir an Boran mı acaba diye korksa da burnuna dolup taşan koku... Oydu... Gelen, bedenini sarıp sarmalayan sevdiği adam Cantuğ'du. Cantuğ kızı kucaklayarak ve dikkat ederek kendisine en yakın ağacın arkasına sürüklediğinde kız hala şaşkındı.
Rüyada mıydı? Yaralanmıştı da yoksa hayal mi görüyordu? Cantuğ ona bir şeyler söylüyor ama kız duymuyordu. Sadece onu izliyordu. Adam kızın ellerini ve ayaklarını çözdü ve yüzünü elleri arasına alarak avuçladığında büyük bir aşkla baktı. Kız hala şoktaydı. Onu duymuyor, algılayamıyordu. Gözlerini irileştirerek ona bakıyor gördüklerinin bir hayal olmasından delicesine korkuyordu. Cantuğ kızın hala şokta olduğunu fark ettiği an avuçları arasındaki yüzünü kendisine yaklaştırdı ve dudaklarına günlerin açlığı ile hasretini dindirircesine, sahiplenircesine öpmeye başladı. Kız bu öpüşü, tenindeki sıcaklığın vermiş olduğu özlem duyduğu bu dokunuşları hissettiği an yüreği titredi ve gerçekte var olduğu ana geri döndü. Adamı kendinden uzaklaştırdı ve gözlerine baktı. Gecenin karanlığına rağmen onun yüzündeki morlukları, yaraları bereleri görebiliyordu. Elleriyle o yaralara dokunarak ışıldayan ve akmaya hazır gözyaşlarıyla "Seni ardımda bıraktığımda öldün sandım." dedi avuçlarının içine öperken bir damla yaş akıp gitmişti adamın avcuna.
Cantuğ onun bu haline içi öyle bir gitmişti ki kızın yüzünü tekrar avuçları arasına aldı. "Gözlerimi açıp da seni yanımda görmediğimde öldüm sandım." Dedi yüreğinde yaşadığı korkuları tüm çıplaklığı ile ona söylemişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Haksızlık Değil Mi?#TAMAMLANDI#
RomanceCantuğ "Bir adamın yokluğu kadını suskunlaştırıp dilini sözsüz bırakıyorsa, bir kadının yokluğu adama yatağında sevdiği kadının tek bir saç telini aratıyorsa, işte orası sözün bittiği, kelimelerin tüm anlamını yitirdiği, sebeplerin aranmadığı aşk di...