Tufan şirkete geldiğinde Cantuğ'u odasında darma duman olmuş bir halde görmeyi hiç beklemiyordu. Saçları dağılmış, gömleği pantolonun dışına doğru firar etmiş ve çökmüş omuzlarına eşlik eden umutsuz bakışlarla karşılaşmıştı onu. Tufan onun bu haline şaşıran gözlerle bakarken içeriye bir adım daha atmaya korkuyordu. Onun bu tereddüdünü anlayan Cantuğ "Ne o? Karşılaştığın manzara hoşuna gitmedi mi yoksa beyzade? Gerçi bu halde olmamın en büyük sorumlusu senken bu kadar şaşırman da tuhaf doğrusu!" dedi dalga geçer gibiydi sesi.
Tufan kaşlarını çatarak "Ne saçmalıyorsun sen? Ben ne yaptım ki sana?" dedi tedirgin adımlarla içeriye geçerken odanın kapısını sertçe kapattı. Onun bu cevabına adam histerik bir kahkaha ile karşılık verdi.
"Ah Tufan! Senin şu vurdumduymazlığın bir gün beni öldürecek." Dedi sesindeki keskinliğin ortamı her an kesip atacağını hissettiriyordu.
"Cantuğ tamam artık bir kendine gel de adam akıllı konuşalım." Diyerek onun bulunduğu koltuğun karşısına oturdu.
Cantuğ "Anlat."dedi sadece. Kaşları çatılmış, oturduğu yerde aşılmaz bir dağ gibi birden doğrulmuştu. Onun bu ani tavrı ve hızlı değişen ruh hali ile zar zor yutkunan kuzeni artık bildiği en azından ona iki yıl önce söylenenleri anlatacaktı. Yoksa bu adam bakışları ile onu bulunduğu yerde yok etmeye çoktan hevesliydi.
"Of!" dedi içli bir şekilde nefesini geri bıraktı. Saçlarının içinden ellerini geçirip yüzünü ovuşturdu. Bu çok derin bir konuydu ve Cantuğ tüm her şeyi öğrendiğinde hala kendisi nefes alabilecek miydi onu da bilmiyordu ya "Hayırlısı artık." diyerek başladı konuşmaya.
"İki yıl önce İstanbul'da bir trafik kazası sonucu tanıştım Ceylan'la."
"Trafik kazası mı? Nasıl?" diye haykırdı adam endişeli bakışlarla.
"Yok öyle kötü bir şey değildi. Ufak bir kazaydı ama o vesile ile tanıştım. Arkadaşının yanındaydı. Ve daha sonra bir sürü şey yaşadık. Arkadaşı Gülce onun zor durumda olduğunu ve kısa bir süre bir işe ihtiyacı olduğunu söylediğinde aklıma sen geldin." Dedi olayların iç yüzünün biraz daha farklı olduğunu bilse de şimdi Cantuğ'a bu kadar karışık mevzuları anlatmayacaktı. Tufan bir an geçmişe döndüğünde Ceylan'ın arkadaşı geldi gözünün önüne ve pişmanlıkları nüksetti yüreğinde. Kaçışları ve korkuları yükselişe geçtiği anda vazgeçişleri ile keşkelerine bir yenisini belki de en büyüğünü eklemişti geride bıraktığı hayatına. Şimdi ise geri dönülemeyecek noktadaydı. Belki bir şansı daha olsaydı her şey çok daha farklı olabilirdi ama artık o şans ondan çekip alınalı çok olmuştu. O böylesine ateş gibi yakıp geçen keşkelerin de kaybolup gitmeye adayken "Sonra." Diyerek sert ve bir o kadar sabırsız olan kuzeninin ses tonunu duyduğunda artık hatalarını düşünmemesi gerektiğinin farkına vardı. En azından şu anlık...
"Sonra onu alıp buraya getirdim ve gerisini sen de biliyorsun işte."
"Tufan beni delirtme. Ceylan neden zor durumdaydı? Neden İstanbul'dan kaçıp geldi. Bu kız hakkında neden hiçbir şey öğrenemiyorum ben."
"Bak bu kız yaralı bir kız tamam mı? Ben sana bunları ilk ve son kez anlatacağım iki yıl önce kimseye anlatmayacağıma dair söz vermiştim ama sen bunu öğrenmeden belli ki ne beni ne de o kızcağızı rahat bırakmayacaksın. Belki öğrendiğinde için biraz olsun soğur ya da rahatlarsın." Diyerek umut ederek konuşmuştu. Bunun olmasına hiç ihtimal vermese de...
"Ceylan yetimhanede büyümüş. Kimi kimsesi yokmuş. Üniversitede birini çok sevmiş ve onunla evlenmeye karar vermişler. Sevgilisinin ailesi bu evliliğe başından bu yana onay vermemiş. İkisinin de gözleri o kadar kör olmuş ki her şeye rağmen evlenmek için gün almışlar. Herkesi karşılarına almışlar. Evlenmeye gittikleri gün büyük bir kaza olmuş. Ve çocuk kaza yerinde ölmüş. Ceylan uzun süre kendisini toparlayamamış. Çocuğun ailesi evlatlarının ölümünden Ceylan'ı suçlu tuttukları için intikam almak istemişler. Ceylan'ın arkadaşı da onu korumak adına sürekli yer değiştirmesine yardımcı oluyor. Ceylan'ın zor durumda olmasının asıl sebebi buydu. Kız senin tüm eziyetlerine rağmen bu yüzden buradan ayrılmıyordu. Mecburdu. Çünkü sevdiği adamın ailesi onu ilk bulduklarında öldüreceklermiş." Dedi korku dolu gözlerle ona bakıyordu. "Ben de tüm bu öğrendiklerime kayıtsız kalamadım ve ona yardım etmeyi kabul etim." Dedi her ne kadar şantaj yapıldığı için kabul etse de bunu dillendirmeyecekti.
Cantuğ duyduklarına inanamıyordu. Onun kokusuna huzurum dediği sevdiği kadın bir başkasını mı seviyordu yani? Belki de ondan kaçışının asıl sebebi sevdiği adamı hala unutamamasıydı. Hala yasını mı tutuyordu? Kaşları çatılmış, öfkesi kor ateş olup yüreğine düşmüş içten içe onu yakmaya kavurmaya başlamıştı. "Ah!" dedi yüreği "Ah bu nasıl bir şeydi böyle?" diye feryat figan isyan etti tüm ruhu.
Tufan "Cantuğ iyi misin?" dedi korku dolu gözler ile onda ki setleşen yüz ifadesini an be an izlemişti. Konuşmadan bakışlarını ona çevirdiğinde gözlerini kısmıştı. "Bak biliyorum bunu sana daha önce anlatmalıydım ama arkadaşı Ceylan'ın bu konuda çok hassas olduğunu söyledi. Bu konu açıldığında kendisini kaybediyormuş ve bende sana bu yüzden anlatmak istemedim. Hem zaten bugün yarın gidecektir."
"O hiçbir yere gitmeyecek." Diyerek onun konuşmasını kesip attı. Cantuğ'un bu çıkışı Tufan'ı şaşırtmıştı.
"Nasıl yani?"
"Duydun beni o hiçbir yere gitmiyor, gitmeyecekte. Yani kendisi gerçekten bunu isteyene kadar..." diyerek gözlerini kaçırdı.
"Cantuğ o yaralı bir kız ne biliyim belki sen ona iyi gelebilirsin."
"Sakın Tufan sakın bunu bir daha dillendirme. Bu konuşma hiç açılmamak üzere burada kapanacak ve sen onunla ilgili telefonda sana anlattığım her şeyi bir bir unutacaksın. Bu konuyu bir kişiden duyarsam ya da bu sebeple Ceylan gitmeye kalkarsa seni mahvederim. Duydun mu beni?"
"Ama Cantuğ belki siz..."
"Tufan, asla biz diye bir şey olmayacak. Ben onun her şeyi olmaya razıydım, bunun için herkesle tüm gücümle son nefesime kadar da mücadele ederdim ama..."
"Aması ne o zaman Cantuğ?"
"Ama ölmüş bir adamla mücadele edemem. Ölmüş seven bir adamla savaşacak kadar güçlü değilim. Ceylan'ın hatıralarında hala sevdiği adamın güzel anıları canlanırken ben ona güzel şeyler yaşatamam. Bir insan bir kişiyi sever şu hayatta, gerçekten tek bir kişiyi sever. Ve o öldüğünde diğer seven bedende onunla birlikte toprağa girer. Anladığım kadarıyla Ceylan'ın bedeni olmasa da ruhu sevdiği adamla toprak altında ve ben onu oradan çıkaracak güce sahip değilim. Her şeyi ile sahip olmak istediğim kadının bana sadece kırıntıları bahşetmesine bilerek seyirci kalamam. Sende bu konuyu bir daha açmayacaksın. Ceylan kendisini mutlu ve huzurlu hissettiği sürece burada çalışmaya devam edecek ve ben artık ona asla zorlama ile hiçbir şey yaptırmayacağım. Gerekirse karşısına bile çıkmayacağım. Sırf o rahat etsin diye. Ama onun canının tehlikeye girmesine asla müsaade etmeyeceğim." Dedi oturduğu yerden kalkarak camın kenarına gitti. Her şeyi düşünmüştü Cantuğ, sakladığı geçmişini ona dillendirmek için ne eziyetler yapmış ne hakaretler etmişti kıza. Kız susmuş ve sadece yanaklarından aşağıya yaşların akıp gitmesine izin vermişti ama daha fazlasına değil. Şimdi nasılda kızıyordu kendisine ama artık bir karar vermişti ve bu kararı sonuna kadar uygulayacak onun rahat etmesi için elinden gelen her şeyi yapacaktı.
Hayat, ne tuhaftı öyle... İnsana asla yapmam dediği her şeyi bir bir nasıl da yaptırıyordu. Koskoca Cantuğ Bey'e vazgeçmeyi öğretiyordu. Sevdiğinin mutluluğu ve huzuru için vazgeçmeyi öğreniyordu adam.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Haksızlık Değil Mi?#TAMAMLANDI#
RomansaCantuğ "Bir adamın yokluğu kadını suskunlaştırıp dilini sözsüz bırakıyorsa, bir kadının yokluğu adama yatağında sevdiği kadının tek bir saç telini aratıyorsa, işte orası sözün bittiği, kelimelerin tüm anlamını yitirdiği, sebeplerin aranmadığı aşk di...