"Geçmişini bilmediğiniz bir insanı ne kadar hayatınızda barındırırsınız?
Bilmedikleriniz, öğrenmekten korktuklarınıza dönüştüyse eğer yüreğiniz sıkışıp kaldıysa bir mengeneye bilin ki sizi kaybetme korkusu sarıp sarmalamıştır?
Çözüm mü? Tek kelime ile susmak..."
Ceylan... Cantuğ'un sağ kolu... Elinin kolunun uzanamadığı her şeye bile bir şekilde yetişen, onu ondan daha fazla düşünen, anne gibi şefkatli, bir o kadar düşünceli, sekreterden, bir asistandan daha fazlası, bir yoldaş gibi hayatına dâhil olan genç kız... İki yıl önce kuzeni Tufan'ın İstanbul'a gidişinden bir hafta sonra Ankara'ya yanında getirdiği kız ile odasına gelip "Başım belada hiçbir şey sorma sadece yeni asistanınla tanış. Cantuğ bu bayan Ceylan, Ceylan bu da ortağım ve kuzenim Cantuğ... Eeee tanıştığınıza göre benden bu kadar gençler şimdi gitmem gerek." Deyip odadan acele ile çıkmıştı. O an Cantuğ'un ağzı bir karış açık kalırken adeta eli kolu bağlanmış ama hiçbir şey yapamamıştı.
Tufan'ın peşinden koşarcasına çıkıp "Oğlum kafayı mı yedin sen? Bu da ne demek oluyor şimdi? Bu kız da nereden çıktı? Hem ne asistanından bahsediyorsun, benim hiçbir zaman böyle bir talebim olmadı ki şimdi olsun. O kadar çok istiyorsan sen al kendine asistan yap." Demişti. Tufan'ın bu emrivakisine o kadar öfkelenmişti ki o an yumruğunu suratına geçirmemek için zor tutmuştu kendisini.
Tufan İstanbul'daki şirketin işlerinde ufak bir sorun olduğu için uzun bir süre orada olacağını söyledi. "Al kızı da götür o zaman." Dediğinde ise orasının karışık olduğunu ve bir süre Ceylan'ın İstanbul'da olmaması gerektiğini söyleyerek karşılık vermişti.
"Neden?" Diye haykırdığımda ise "İnan hiç öğrenmek istemezsin o yüzden bir süreliğine benim için Ceylan'a katlanmak zorundasın. Gerçi kız öyle masum ki sana zorluk çıkaracağını hiç sanmıyorum. Ne olur Cantuğ başımda çok büyük bir bela var zaten ve inan Ceylan işe başlamazsa o bela benim ömrümü peynir ekmek gibi yiyip tüketecek. O da yetmeyecek hayatımı bana zehir zindan edecek. Ya ölmek için çok gencim ben. Beni sürekli karakollardan toplamak istemiyorsan soru sorma ve bu iyiliği bana yap lütfen daha fazlasını da sorgulama... Farz et ki küçük kız kardeşimi yanında işe başlattım."
"Ah Tufan ah ne işler karıştırıyorsun sen? Ne haltlar yedin yine oralarda acaba?"
"Günahımı alıyorsun Cantuğ... Cidden bu defa hiçbir suçum günahım yok. Ceylan'ı işe almazsan işte o zaman bildiğin çıra gibi yanacağım. Mecbur kalmasam senden asla böyle bir şey istemezdim." Diyerek ona zor durumda olduğunu hissettiren bakışlar ile baktığında artık yapacak hiçbir şeyinin kalmadığını anlamıştı adam.
"Ah Tufan ah bir gün cidden şu çapkınlığın yüzünden elimde kalacaksın. Kim bilir kimin kuyruğuna basıp da canını yaktın yine?"
"Ya valla öyle sandığın gibi bir şey değil ama inan ki şu an anlatacak vaktim yok. Ceylan sana emanet kalacak bir yer ayarlarsın artık."
"Ne? Bir de kalacak yer mi ayarlayacağım yok artık. Oldu olacak nüfusuma da geçireyim."
"Yok o kadarına gerek yok kuzen sen ona kalacak bir yer ayarla kafi. Cantuğ sen centilmen adamsın hem seversin böyle iyilikler yapmayı."
"Tufan senden nefret ediyorum biliyorsun değil mi?"
"Ben de seni seviyorum kuzen, hadi ben kaçtım. Zaten gelmek için zor vakit ayarladım. İstanbul'daki şirkette tahminimizden büyük bir sorun var. Onu bir an önce halledip geri dönmek istiyorum. Malum İstanbul beni kasıyor." Diyerek geldiği hızda yok olmuştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Haksızlık Değil Mi?#TAMAMLANDI#
Storie d'amoreCantuğ "Bir adamın yokluğu kadını suskunlaştırıp dilini sözsüz bırakıyorsa, bir kadının yokluğu adama yatağında sevdiği kadının tek bir saç telini aratıyorsa, işte orası sözün bittiği, kelimelerin tüm anlamını yitirdiği, sebeplerin aranmadığı aşk di...