"Öyle bir işledin ki yüreğime, öyle bir ağırlaştın ki gönlüm de,
Terazim şaştı,
Hangi taraf SEN, hangi taraf BEN, hangi taraf BİZ...
Cantuğ elinde valizi ile Şanlı Urfa havaalanından dışarıya çıktığında derin bir nefes alarak gözlerini kapattı. "Demek senin çiçek açtığın memleket burası öyle mi Ceylan'ım?" dedi onun varlığını hissetmek içindi tüm çabası. Gözlerini açtığında eli cebindeki telefona gitti. Hasan'ın verdiği telefon numarasını ararken çok yakınında bir telefon zil sesi duydu. Gözlerini kulağına dolup taşan zil sesine doğru döndürdüğünde kendi yaşına yakın, takım elbiseli, karayağız bir delikanlı ile göz göze geldi. Gözlerini diktiği adam telefonu açıp "Cantuğ..." dediğinde Cantuğ aradığı kişinin karşısında kendisini büyük bir ciddiyetle süzen adam olduğunu anladı. Telefonu kapatıp adımlarını ona doğru yönlendirdiğinde kaşlarını çatarak emin olmak adına "Bilal..." dedi. Adam beklediği kişinin o olduğunu anlayarak "Sen de Cantuğ olmalısın." Diyerek ona elini uzattı. "Urfa'ya hoş geldin." Derken sesi dostane bir hava da çıkmıştı.
"Umarım hoş buluruz Bilal." Diyerek onun elini sıkarak karşılık verdi.
"İstersen arabaya geçelim." Bakışlarıyla arabayı işaret ettiğinde Cantuğ onun gösterdiği arabaya doğru yöneldi. Valizini bagaja atıp arabaya bindiğinde gözlerinde büyük bir karanlıkla "Beni Enderoğlu konağına götür Bilal." İtiraz kabul etmeyen bir ses tonuyla konuşması Bilal'i biraz sinirlendirdi "Fesupanallah." Diyerek arabayı çalıştırdığında "Hasan arayıp da o deliye sahip çık dediğinde ne demek istediğini anlamamıştım ama adamın bir bildiği varmış."
"Ne demek istiyorsun sen Bilal?"
"O işler öyle kolay değil Cantuğ kardeş, senin kapısına dayanmayı düşündüğün yer sıradan bir ev değil koskoca Enderoğlu aşiretinin konağı, bir kendine gel Allah aşkına, senin oraya gitmen demek İrem'in de kendinin de ölüm fermanını imzalaman demek."
"Sence bu benim umurumda mı Bilal kardeş? Ona ne olduğundan haberim dahi yokken sence kendi canım ne kadar kıymetli?"
"Ya sabır..." diyerek başını sağa sola sallayan adam "Önce bir soluklan hele..." dediği an Cantuğ adamın yakalarına sertçe yapıştı "Beni Enderoğlu konağına götüreceksin Bilal, hemen şimdi." Diyerek onu sarstığında Bilal güçlükle arabayı sağa çekti.
"Sen ne yapıyorsun be adam?" diyerek adamın ellerini yakalarından sertçe ittirdi. " Niyetin onu o cehennemden kurtarmak mı? Yoksa daha büyük bir cehennemin içine atmak mı? Bir sakin ol önce." Diyerek ona çok büyük sert bir şekilde tepki verdi.
Cantuğ böylesine çığırından çıkmış olmanın ruh hali içinde debelenirken elleriyle yüzünü kapattı. "Ben onun bir dakika daha orada kalmasını istemiyorum. Ona bir şey olacak diye delice korkuyorum. Ya ona bir zarar verirlerse, ya gizlice onu evlendirirlerse, üzülüyor mu, ağlıyor mu, korkuyor mu? Bilmiyorum. İçim lime lime oluyor Bilal, nefes almak her saniye daha da zorlaşıyor." Diyerek fısıltı halinde konuştu.
Omzunda hissettiği bir el ile bakışlarını Bilal'e döndürdü. "Merak etme onu oradan kurtaracağız. Hasan'a da sözüm var sana da sözüm olsun. İrem Enderoğlu o konaktan burnu bile kanamadan sağ salim çıkacak ve sen sevdiğin kadına kavuşacaksın. Bu topraklar sizin kanınızla değil aşkınızla sulanacak. Ama öncelikle çok sağlam bir plan yapmalıyız. Hasan ve Gülce gelene kadar zaman yaratmamız lazım." Dedi gözlerini yola dikerek arabayı tekrar çalıştırdı. Cantuğ çok zorlansa da biraz olsun sessiz kalmayı başarmıştı. Ama şimdilik...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Haksızlık Değil Mi?#TAMAMLANDI#
RomanceCantuğ "Bir adamın yokluğu kadını suskunlaştırıp dilini sözsüz bırakıyorsa, bir kadının yokluğu adama yatağında sevdiği kadının tek bir saç telini aratıyorsa, işte orası sözün bittiği, kelimelerin tüm anlamını yitirdiği, sebeplerin aranmadığı aşk di...