Gecenin zifiri karanlığı tüm acılarının üzerine usulca çökmüştü. Ceylan tam da hayal ettiği gibi yatağında cenin pozisyonu almış ve gece boyu seyirci kaldığı manzaralar yüzünden kahroluyordu. Gözleri onu yalnız bırakmazken isyankâr gözyaşları çoktan yanaklarından aşağıya süzülüp gidiyordu.
Canı yanıyordu kızın, her seferinde onun başkalarına doğru attığı her bir adım onu nefessiz bırakıyordu. Bir gün evliliğine de şahit olmaktan korkarken her şeye rağmen yüzünü güldüren bir kadına sahip olması için de dua ediyordu. Her ne kadar o kadın kendisi olmak istese de buna gücünün yetmeyeceğini biliyordu. Her şeyin farkındaydı ama yüreği el vermiyordu gördüklerine katlanmaya...
Düşünceler onu karanlık denizlere atmıştı. Gözlerine kapatmış bir halde "Keşke..." diye fısıldadı. Yüreğinden geçirdiklerinin ihtimalinin gerçekleşmesi olası bile değilken hayal etmesi bile güzel diye geçirdi içinden. Yüreğinden yakardığı her bir kelime dudaklarından çıkmak için haram ilan etmişti kendisini. Gönül fermanının yazgısında Cantuğ'un karşılığı haramdı, yasaktı. Kendi hayatı ve sevdiği adam içindeki çelişkili düşüncelere dalıp gitmişken sabırsızca sert bir şekilde yumruklanan kapı ile korkuyla irkilerek gözlerini açtı. Bakışları endişe ve panikle parlarken kapıdaki kişinin varlığı, tahammülsüz vuruşlarla kendisini tasdiklerken genç kız delicesine korkuyordu. Elini kalbine götürüp "Sakın onlar olmasın." Diye fısıldadı.
Korkuyordu Ceylan, aylardır unutmaya yüz tutmuş korkuları ile yine ve yeniden yüzleşiyordu. Oysa bu korkuları Cantuğ'un gamzeli bakışlarını gördükten sonra bertaraf etmeyi çoktan başarmıştı. Ama şimdi yumruklanmaya devam eden kapının ardındaki kişinin kim olduğunu öğrenmek adına yavaşça yatağından kalktı. Gözlerindeki yaşları elinin tersi ile sildi. Eline telefonu aldı. Hasan'ın numarasını aramaya gözü gitse de öncelikle kapıdaki kişinin kim olduğunu öğrenmek istedi. Belki de korkulacak bir şey değildir, diye teskin etmeye çalıştı kendisini. Gecenin bir köründe onun kapısını kim çalamaya cüret edebilirdi ki, gerçi onun kapısını bugüne kadar hiç kimse de çalmamıştı ya neyse.
Ceylan bir elinde telefon titrek adımlar ile kapıya ulaşmaya çabalarken ses çıkarmamaya dikkat etti. Eğer kapıdaki kişiler tahmin ettikleri kişiler ise buradan kurtulmanın bir yolunu bulmalıydı. Kapının dürbününden baktığında gördükleri karşısında "Aman Allah'ım!" diye inledi aniden. Gözleri irileşmiş bir halde aceleyle kapıyı açtığında karşısında görmeyi beklemediği bir adam vardı.
Ceylan "Cantuğ Bey!" diye inlediğinde adam onu baştan ayağa süzdü. Kızın üzerinde pembeli beyazlı pijamaya çarpık bir gülüşle baktı. İşaret parmağını hesap sorar gibi onun yüzüne doğru sallarken "Pembe." Dedi.
Ceylan "Efendim anlamadım." Dedi zorlukla.
Ceylan anlamaz gözler ile ona bakarken bir adım daha yaklaştı adam. Burun buruna geldiklerinde nefesinin sıcaklığını yüzünü yalayıp geçerken burnuna gelen ağır alkol kokusu daha da fazla şaşırmasına sebep oldu. İki yıldır tanıyordu onu ve koskoca iki yıl boyunca onu bir defa bile sarhoş olduğuna şahit olmamıştı. Asla kendisini kaybedecek kadar içmezdi. Ama şimdi karşısında, elleri ceplerine yerleştirerek nefesi ile bile başını döndürmeye yetecek bir yakınlıkta duran adam ayakta durmakta zorlanan ve sarhoş olmuş bir haldeydi.
"Pembe." Dedi tekrardan başını boynuna doğru götürmüştü.
Genç kızın bedeni taştan heykel gibi bir adım dahi atamazken onun yakınlığı ile istemsizce gözlerini kapattı.
"Pembe sana çok yakışmış." Dedi ve gülmeye başladı. Derin bir şekilde boyun kökünden kokusunu içine çekerken içli bir "Ah!" çekti. "Çok güzel kokuyorsun Ceylan." Dedi ve onun hazırlıklı olmadığı bir halde birden onu kolları arasına alarak sımsıkı sarıldı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Haksızlık Değil Mi?#TAMAMLANDI#
Lãng mạnCantuğ "Bir adamın yokluğu kadını suskunlaştırıp dilini sözsüz bırakıyorsa, bir kadının yokluğu adama yatağında sevdiği kadının tek bir saç telini aratıyorsa, işte orası sözün bittiği, kelimelerin tüm anlamını yitirdiği, sebeplerin aranmadığı aşk di...