1. Bölüm: İlk Bakış, İlk Aşk

12K 150 28
                                    

Herkese iyi akşamlar... Size yepyeni bir kurguyla ama yine de EyFetle geldim iyi mi  ettim kötü mü ettim bilemiyorum. Bir süredir aklımda dönüp duran kurguyu en sonunda yazdım. Zamansız Hikayeler tek bölümlük kurgulardan oluşacak bir kitap olacak. Her bölümde yeni hikayeler yazacağım. En az Kelebeğin Dansı kadar heyecanladım bu hikaye içinde... Kelebeğin Dansı da yarın veya Salı günü gelecek. İlk bölümümüz Osmanlı döneminde geçtiği için Eylem'in karakter ismi İklima oldu. Bu bilgiyi de sizlere sunup iyi okumalar diliyorum....

Nisan 1466, İstanbul

Genç kadın denizin kokusunun buram buram dolduğu konağının terasında saçlarını dalgalandırarak heyecanlı bir nefes aldı. Dudakları kıpır kıpır dualar mırıldanırken bakışlarını yüzlerce geminin birer birer yanaştığı Sarayburnu'ndan alamıyordu. Ellerini soğuk mermere yaslayıp hafifçe dolgun dudaklarını dişledi. "Edadil Kalfa... Halen haber yok mu?" kadın dik duruşunu bozmamak için sesinin düz çıkmasına dikkat etse de heyecanını ele veriyordu. Bu durum Edadil Kalfa'yı gülümseterek hafifçe başını önüne eğmesine neden oldu. "Hanımım eli kulağındadır beyimizin. Gemisi Sarayburnu'na yanaşmış çoktan." Edadil'in sözleriyle bir hışım arkasına döndü.

"Babası Mahmut Paşa ile saraya gitti o vakit... Hünkarımız bırakmadı herhalde." kendi kendine konuşurmuş gibi fikir yürütünce Edadil Kalfa da saygıyla başını önüne eğdi. "Bıldırcınlar, keklikler pişti değil mi Edadil? Baklavalara da şerbet verilsin artık. Gül şerbetini de buza yatırın. Beyiniz soğuk sever bilirsin." kadın aklındakileri sıralarken bir yandan da parmağındaki zümrüt yüzükle oynuyordu. "Merak etmeyin hanımım ben herşeyle bizzat ilgilendim." deyince kadında fazla uzatmadan hafifçe başını sallayıp odasına geçti. Bir süre aşağı yukarı dolanarak odada da durduktan sonra yüreğinin iyice sıkıştığını fark edince kapıya yönelip hizmetlilerinin açmasını beklemeden kapıyı kendisi açıp dışarı çıktı. Sevdiği adam geçen yılın baharında Balkanlara Hünkar Sultan Mehmet Han'ın yanı başında sefere çıkmıştı. Sefere çıktığından bu zamana bahar yaza dönmüş, yaz yapraklarını döküp yerini sonbahara bırakmıştı. Sonbahardan kışa geçerken kadın sevdiği adamın yokluğuyla daha fazla üşümüştü. Sonunda kış yerini tekrar bahara bıraktığında kadının  da sevdiği adama kavuşmasının vakti gelmişti. Sevdiği adam kahraman Osmanlı ordusunun önemli bir askeri olarak zaferle dönüyordu.

Konağın haremiyle selamlığın kesişimindeki koridora gelince harem ağası Abdullah Ağa kadını karşıladı. "Hanımım..." deyip saygıyla eğilince kadın buruk bir şekilde gülümsedi. Daha iki sene evvel Üsküp de küçük bir köyde yaşıyordu. Babası köylerindeki küçük kilisenin papazıyken annesi de köyün ileri gelen kadınıydı. Başı dertte olan herkes annesinin kapısını çalardı. O köyde doğmuş on yedi yaşına kadar da orada yaşamıştı. Bu durum Osmanlı ordusunun Balkanlara yaptıkları seferlerle değişmiş genç kadın da kendini bir an da İstanbul'n en güzel konağında yakışılılığı, kahramanlığı dilden dile dolaşan Fethi Bey'in cariyesi olarak bulmuştu. Şimdiyse on dokuz yaşında olmasına rağmen güzelliğiyle, nice sultana taş çıkartan iradesiyle girdiği her ortam da kendisine saygı duyulmasını sağlayacak kadar güçlü bir kadın olmuştu. O'nu görenler Fethi Bey'in kadını olacağına padişahın hareminde olsaydı devlet yönetiminde ciddi bir iradeye sahip olacağını, padişahı bile kendine meftun edeceğini düşünüyorlardı. Tüm bunlar kadının da kulağına duyurulsa da o kesinlikle bunlara kulak asmayıp sevdiği adamla mutlu olduğunu her fırsatta dile getiriyordu.

"Abdullah Ağa halen yok mu bir haber sen söyle" kadının heyecanlı sesiyle birlikte dışarıdan gelen seslerle yerinde kıpırdandı. "Geldi..." deyip derin bir nefes aldıktan sonra hızlı adımlarla selamlıktan geçti. Konağın kapısından dışarı çıkmasıyla birlikte onlarca adamın bakışı kadını buldu. Heyecandan ve sabırsızlıktan hiç bir şeyi düşünecek halde olmasa bile sevdiği adamdan başka erkeklerin önüne üzerindeki göğüs dekolteli elbise ve açık saçlarıyla çıkması yasaktı. "Destur!" arkasından gelen Abdullah Ağa'nın gür sesiyle herkes kadına sırtını dönüp başlarını önüne eğerken kadının bakışları aylardır hasretle beklediği adamı buldu. "Fethi...." belli belirsiz fısıltısıyla bir adım atıp durduğunda Fethi de kucağındaki bir dolu kır çiçekleriyle sevdiği kadına bakıyordu. "İklimam..." deyip çiçekleri tek kolunda toplayıp sol kolunu açınca kadında beklemeden koşarak aralarındaki mesafeyi kapattıktan sonra Fethi'ye sıkıca sarıldı.

ZAMANSIZ HİKAYELERHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin