Yoongi elindeki tornavidayla önündeki koca makinenin vidalarını sıkarken belinin ne kadar ağrıdığı konusunda söylenmeyi de ihmal etmiyordu. Gözünden kayan kemik gözlüklerini yerine ittirdi ve alnında birikmiş terleri de beyaz önlüğünün koluna silip ayağa kalktı. Ellerini birbirine çarparak temizledikten sonra elini boynuna atıp kırmızı kravatını gevşetti, içerisi haddinden fazla sıcak olmuştu.
Gururla eserine bakıp gülümsedi, elini omzuna atıp sıvazlarken bir yandan da kendini övgüye boğuyordu.
Bulunduğu ortam birden aydınlandığında arkasına dönüp ışığın kaynağına baktı. Garaj kapısını açan annesini gördüğünde ise suratı asıldı.
"Anne, burada bir şey yapmaya çalışıyorum." Dedi tek eliyle icadını gösterirken. Annesi ona gülümseyip yanına geldi.
"Bir şeyler atıştırmak istersin diye düşündüm." Derken aynı zamanda Yoongi'yi süzüyordu. "O babanın kravatı mı?"
Yoongi annesinin ellerindeki tabağı alıp zaten cevabı belli olan soruyu yanıtsız bıraktı. Kurt gibi acıkmıştı ve o an umurunda olan tek şey elindeki tabaktı. Dudaklarını annesinin yanağına bastırıp geri çekildi, olabildiğince hızlı bir şekilde kurabiyeleri yerken bir yandan da konuşuyordu.
"Eğer çalışırsa devrim niteliğinde bir şey olacak." Dedi arkasındaki makineyi kastederek. Annesi bu cümleyi sadece bu ay içinde defalarca kez duyduğu için Yoongi'yi geçiştirmekle yetinip onu yalnız bıraktı.
Yoongi hızlı hızlı bitirdiği kurabiyelerin bulunduğu tabağı masasının üstüne bıraktı ve üstündeki kırıntıları silkeledi. Makinenin yanına yeniden döndüğünde eli şaltere uzanıp tereddütle durdu. Heyecandan çıkmak üzere olan kalbi eşliğinde derince nefeslendi. Şalterdeki elini hareket ettirmeden önce duvarındaki çetele tablosuna bir çizik daha ekleyip kaçıncı deneme olduğunu saydı.
"Pekala, deneme kırk iki. Hadi bakalım." Dedi ve parmaklarını çaprazlayıp şalteri çekti.
Makineden çıkan homurtular onun sağlıklı çalıştığını belirtirken Yoongi, gözünü bile kırpmadan makinenin dayanamayıp bozulacağını mı yoksa çalışacağını mı görmeyi bekledi. Geçen her saniyede kalbinin daha çok sıkıştığını ve nefeslerinin heyecandan kesikleştiğini hissedebiliyordu.
Çıkan göz kamaştırıcı ışıkla birlikte zafer kazandığını hissedip hayranca gülümsedi. Az önce çektiği şalterde durmaya devam eden eline alnını yaslayıp güldü, başarmıştı.
"Tanrım, sonunda başardım!" diye bağırıp duvardaki çetelede tablosundaki kırk ikinci çiziğin üstüne kocaman bir yıldız çizdi. "Başardım!"
Ne yazık ki sevinci kısa sürmüştü. O, duvara çizdiği yıldıza gururla bakarken icadından gelen ufak bir patlama sesiyle birlikte başını makinesine çevirdi ve görmek istemediği bir şey gördü.
Üstünden duman çıkan makineye kızgınca ilerleyip yumruk yaptığı elini ona sertçe vurdu.
"Bu kez çok yaklaşmıştım halbuki." Dedi kendi kendine, ağlamaklı bir ses tonuyla. Önlüğünün cebinden çıkardığı kırmızı kalemle kırk ikinci çizginin üstündeki yıldızı karaladı ve üzgünce iç çekti. Nerede hata yaptığını bilmiyordu ve bir sonraki denemede neyi düzeltmesi gerektiği konusunda kararsızdı.
Burnuna gelen yanık kokusuyla birlikte hızlıca makineye döndü ve alev alev yanan emeklerinin karşısında telaşla bağırdı.
Garajın diğer köşesindeki yangın söndürme tüpüne koşup icadını söndürdüğünde yanmış metal parçalara bakıp sinirle bir tekme savurdu. Yanan parçalar gerçekten pahalı parçalardı.
Tekmenin etkisiyle daha da ısınan makineden güçlü bir ışık görüldüğünde Yoongi kendi kendine mırıldandı.
"İşte bu hiç iyi olmadı."
Son hatırladığı şey de buydu.
------------------
Merhaba! Bu kez Dear No One'dan farklı bir kurgu ile geldim.
Cinayetli/gizemli şeyleri sevenler arkadaşım Ece'nin hikayesine bakabilirler --> @sherloongi