"Chaewon... Prensesim!"
Baltası, onu zar zor kavrayan parmakların arasından kayarak taş zeminle buluştu önce. Sonra o farkına dahi varamadan ayakları hareket etmeye başladı. Gözleri doldu, burnu sızladı; yüreği yıllardır bulamadığı huzuru bir anda bulmanın etkisiyle titredi, çırpındı, Eon'un vücudunu sıcacık yaptı. Bütün kırıkları aniden birleşivermiş gibiydi.
Hayatının en mutlu anını yaşıyordu hortlak. Kalbine ağırlık yapan hastalıklı çöplük bile yok olmuştu sanki. Kolları karşısındaki bedene sımsıkı dolanırken dudakları, en kıymetli hazinesi olan sarı saçları onlarca öpücüğe boğdu. "Chae, prensesim, bir tanecik sevgilim."
Ağzından yalnızca bu buram buram özlem kokan sözcükler çıkabiliyordu. Yaşadığı ani şok ve mutluluğun eseri olarak dili tutulmuştu. Tutulmamış olsaydı anlatırdı Eon; onun yokluğunun ne denli zor olduğunu, her gece gördüğü güzel rüyaları, ağlamaktan gözünde yaş kalmayan geceleri, onun hatırasını taşıyor diye atkısını yaz kış boynundan çıkarmadığını... Her şeyi anlatırdı. Dilinin döndüğü ne kadar sözcük, ne kadar anı, ne kadar birikmişlik varsa hepsini anlatırdı.
Chaewon ise yalnızca Eon'un göğsüne yaslanmakla yetinmişti. Yıllar önce sol kolu kesildiğinden dolayı yalnızca tek kola sahipti fakat bu tek kol hortlağın beline dolanmadı.
Prenses, tir tir titreyen sağ elinde sıkıca tuttuğu mızrağı biraz daha sıkı kavramaya uğraşırken kırgın sesi girdi devreye. "Seni yıllarca bekledim."
"Ben... gelir de beni kurtarırsın diye yıllarca bekledim. Neden gelmedin Eon? Neden beni çirkin altın duvarların soğuk gölgesinde yalnız bıraktın? Neden? Neden ben seni bırakmayı yıllarca reddetmişken sen beni bırakıp gittin?"
Gözlerinden akan yaşlar düşüp Eon'un zırhının üstüne damlıyordu. Vücudu gücünü koruyamadığından dolayı bitkindi, buna rağmen elinde tuttuğu mızrağı bir an olsun gevşetmiyor ve parmak boğumlarının bembeyaz olarak ağrımasına sebep oluyordu.
Eon donup kaldı.
Denemişti. Eon, onlarca kez denemişti onu kurtarmayı. Orchoia'ya olan sefer ne olursa olsun en önde durup savaşmış, altından sarayın içine girebildiği bir seferde prensesi kurtarmaya acayip yaklaşmıştı. Fakat Jimin'in güçlü hortlak ordusuna karşın tek başına ne yapabilirdi ki...
Bunları söylemek adına kollarını prensesten çekip biraz uzaklaştı ve dudaklarını araladı ancak tek bir kelime dahi söyleyememişti.
Zırhını delip geçen, bizzat Lloyd Lenitsky tarafından büyülenmiş olan mızraktı başlayamadığı sözlerini kesen. Şokta kalan gözleri kocaman açılırken dolduklarını hissetti Eon.
Canı dehşet yanmasına rağmen gözlerini dolduran ne bu acıydı ne de az önceki güzel duyguları. Bu gözyaşları, içinde az önce birleşmiş her şeyi yeniden yakıp yıkan hayal kırıklarının küçük bir dışa vurumuydu.
Birçok dokusuna zarar veren mızrak, onu iten güzel eller tarafından geri çekildi bu kez.
"C...Chae..."
Boğazında biriken kan kitleleri tarafından resmen boğulurken söylediği şey, yine onun ismiydi. Eli istemsizce yarasına giderken önce dizlerinin üzerine düştü. Yüzüstü yere kapaklanırken ise atkısının boynundan çekildiğini hissederek gerildi.
"Sen bunu bile hak etmiyorsun."
Chaewon deliler gibi ağlamaya devam ederken sol ayağı atkının üstüne bastı, sağ eli ise atkıyı çekiştirerek biri diğerinden daha uzun iki parçaya ayrılmasını sağladı.