"Eon, Eon! Çok önemli bir şey oldu."
Eon, uykusu arasında ona hitaben fısıldanan cümleleri duyuyor ve algılıyordu. Buna rağmen gözlerini açmadan uykusuna devam etme fikri ona daha cazip gelmişti.
Seslenmelere ısrarla yanıt vermediğinde bu kez sarsıldığını hissedip hafifçe homurdandı, Hoseok ondan ne istiyordu? Zaten onun burada olmaması, yatağında yatıp dinlenmesi gerekliydi.
Siyah saçlı aniden farkına vardığı şeyle birlikte gözlerini açarak hızlı bir şekilde yerinden doğruldu. Hoseok'un burada ne işi vardı?
"Neden ayaktasın, geri zekalı? Kalkmaman gerektiğini sen daha-" Gözleri arkadaşının gözleriyle kesiştiğinde cümlesi yarıda kaldı ve ifadesi yüzüne kalıp gibi oturdu.
"Bağırmasana salak! Jungkook uyanacak." Hoseok telaşla konuşup Jungkook'a baktı ve onun uyanmadığını görüp derin bir nefes aldı. Sonrasında yeniden Eon'a döndü fakat donup kalmış olan hortlaktan alabildiği tek tepki yüzüne dikilmiş bomboş bakışlar olmuştu.
Bir süre boyunca ikisi de sustu. Sessizliğe anlam veremeyen Hoseok'un kaşları havalanırken Eon, boş ifadesinden sıyrılarak gözlerine kadar yansıyan gülümsemesini gösterdi.
"Sonunda anladın mı?" Kollarını Hoseok'un sırtına sararken onun kafasını kendi göğsüne bastırdı. Bu duruma öylesine mutlu olmuş, öylesine sevinmişti ki... O an belki arkadaşından bile daha mutluydu.
"Bekle... Sen biliyor muydun?" Hoseok, Eon ona sarılırken karşı koymadı. Aklı karışıktı ve o an birine sarılıyor olmak iyi gelmişti. Sarıldığı kişinin gülerken inip kalkan göğsü yüzünden onun kafası da hareket ederken diğeri konuşmaya başladı.
"Tabii ki, sana iç dünyana odaklan derken neyi kastettiğimi sanıyorsun?" Derin bir iç çekti. "Bakışların farklıydı, tavırların farklıydı. Sözcük seçimin, ses tonun... Ona karşı her şeyin farklıydı Hoseok. Her hareketin sevgi doluydu. Fark edilmeyecek gibi değildi, yine de sana söylemedim. Duygularını kendin keşfetmen senin için unutamayacağın kadar özel olurdu. Kolay değildi, evet. Fark etmen de çok uzun sürdü fakat sonunda hissettiğin şeyleri anlamlandırabilmen bile çok büyük başarı ve ben seninle gurur duyuyorum."
Kollarını tamamen çözmeden hemen önce biraz daha sıktı. Bıraktığında karşısındaki turuncu saçlının omuzlarını tuttu ve tüm içtenliğiyle gülümsedi Eon. "Artık yalandan gülmek zorunda da değilsin, iyiymiş gibi yapmak zorunda da. Şimdi tüm dürüstlüğünle söyle Turuncu. Nasıl hissediyorsun?"
Eon'un kısık sesiyle söyledikleri Hoseok'un kalbine dokunmuştu. Gözleri dolarken başını hafifçe öne eğdi, o an hissettiklerine hayret ediyordu. Mutluluk... hatırladığından çok daha farklı bir şeydi. Kelime dağarcığı nasıl bir his olduğunu tarif edecek kadar geniş değildi fakat illa ki tanımlaması gerekse; kalbinin biraz değişik attığını, yaralı vücuduna rağmen taklalar atarak eğlenmek istediğini, diğer bir yandan da hıçkırarak ağlama isteğini zar zor bastırdığını söylerdi.
Belki de o an mutlu değildi, bilemiyordu. Hiçbir şeyden emin değildi.
Onun kararsız ifadesini gören arkadaşı omuzlarını bırakarak kolunu tuttu. Bir eliyle de belini destekleyerek ayağa kalkmasına yardım ederken güldü. "Hadi Hoseok. Görüyorum ki duyguların karışık, bunu eskiden yaptığımız gibi çözelim."
Hoseok, acıyan yarası yüzünden oldukça yavaş bir şekilde oturduğu yerden kalktı. Hala uyumaya devam eden Jungkook'un yanından geçip kapıya ulaştıklarında Eon, kısa bir süreliğine Hoseok'u bırakıp ikisinin pelerinlerini aldı. Sonrasında yine onu tutarak dışarı çıkarttı, yere yatmasında yine Eon onun yardımcısıydı.