Bölüm: 27

840 131 142
                                    

Rea o yıl çetin geçiyordu. Havada uçuşan kar taneleri arasında kaybolan bir iç çekiş firar etti gecenin sessizliğine kendi sessizliğini de eklemiş, boğulmak üzere olan bedenin dudaklarından. Elleri yavaşça toprakta gezindi.

Tıpkı hava gibi toprak da buz gibiydi. Aaron'ın elleri onu ısıtmak istercesine toprağı okşadı fakat bu hareketi toprağı ısıtmadığı gibi kendi bedeninin de ürpermesine sebep olmuştu.

Gözleri kapanırken bir iç çekiş daha bıraktı gökyüzüne.

Bu yaşananlara inanmak onun için çok güçtü. Her şey öylesine hızlı gelişiyordu ki Aaron, ayak uydurmaya çalışırken günden güne gücünün tükendiğini hissedebiliyordu.

Nasıl olabilirdi ki? Bu kadar büyük bir komutanın nasıl böylesine basit bir sonu olabilirdi? Canından çok sevdiği büyüğünü nasıl böyle kolayca kaybedebilirdi?

Uykusuzluktan dolayı ağrıyan başını ovarak dudaklarını birbirine bastırdı. Bir hortlak olmasına rağmen her şeyinden çok sevmişti komutanını.

Düşünüp sorgulamaya devam ederek kendini parçaladığı dakikalar uzayıp giderken oradan ayrılmak istemiyordu. Gecenin geç saatlerinde başında oturup kalbini alev alev yakan mezar taşının yanında durmak, gerçek dünyasına hiç geri dönmemekti isteği. Güçten düştüğünden miydi bilmiyordu fakat yaşanan şeyleri artık kaldıramadığı bir gerçekti.

Kara kara düşünürken üzerine örtülen pelerin onun hafifçe irkilmesine sebep oldu. Başını çevirip baktığında karşılaştığı hafif gülümseme yanında olmasını istediği tek kişiye aitti.

"Bu soğuk havada neden pelerinsiz çıktın Aaron? Buz gibi olmuşsun."

Turuncu saçlı sessizce küçüğünün yanına otururken beyaz tutumları karıştırdı. Önünde oturdukları mezar, onun en yakın dostuna aitti. O da tıpkı Aaron'ın yaptığı gibi iç çektikten sonra tekrar gülümsedi.

Aaron onun hala gülümseyebiliyor olmasını hayranlıkla karşılıyordu. O günden sonra bir daha asla eskisi gibi olamayacağını düşünmüştü.

Çünkü hatırından bir türlü çıkaramayacağı bir şey vardı; Hoseok'un sorgudan mutlu bir şekilde ayrılıp eve geldiğinde karşılaştığı manzaraya olan tepkisi...

Çok mutluydu o zaman, saraydan çıktığında kralın idam kararından vazgeçtiğini söylemişti ve ikisi bunun mutluluğunda eve döndüklerinde, kapıda onları karşılayan şey Komutan Douglas'ın alnından geçen bir hançerle kapıya sabitlenmiş kellesi olmuştu. Bu da yetmezmiş gibi evin her yeri darmaduman edilmiş ve yerlerde adım başı cesede rastlanmaya başlamıştı.

En kötü kısmı ise Hoseok'un Yoongi'yi bulamıyor oluşuydu. Defalarca bakmıştı, her bir cesedi didik didik incelemişti eski başmuhafız. Aramaları sonuçsuz kaldığında ise bozuk sinirlerinin etkisiyle dakikalar boyunca gülmüş, Aaron'ı ölesiye korkutmuştu.

Aaron onun hiçbir zaman kendine gelemeyeceğini düşünse de onu şaşırtarak büyük bir sakinliğe bürünmüştü şimdi komutanı. Birkaç saat önce dayanamayıp nasıl böylesine sakin kaldığını sorduğunda ise aldığı cevap şöyleydi:

"Eon'u kaybettiğimde sakin kalamadım çünkü onu geri getirmek için yapabileceğim hiçbir şey yoktu. Jungkook bizi terk ettiğinde de aynı şekilde sakin değildim, sebebi aynı. Onu geri getiremezdim Aaron. Zorla yanımda tutabilirdim fakat bunu ona yapamazdım, hepten kaybetmiştim biricik küçüğümü. Şimdi ise sakinliğimi korumak zorundayım çünkü eğer bu kez de kendimi kaybedersem Yoongi'yi de kaybedeceğim. Onun için sakin kalmalıyım, yalnızca onun için."

Teahean // YoonseokHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin