Kahverengi bir çift göz, ait oldukları bedenin ne tür bir yerde olduğunu bilemeden hafifçe aralandı. Sonrasında kulaklarına çığlıklar doldu bu bedenin, acı acı yakarışlar. Havaya savrulan küfürlerdeki öfke ürpermesine neden olmuştu.
Etrafına bakınmaya karar verdiğinde neler olduğunu biraz daha idrak edebilmeye başlıyordu. Bulunduğu ortamda bir kaos hakimdi; bu nedenle bir savaş döndüğünü düşündü ilk başta lakin, hayır, bu bir savaş olmaktan çok uzaktaydı.
Bu, bir baskındı.
Çok geçmeden nerede olduğunu kavradı kahverengi gözlü. Orchaio'nun henüz çıplak kalmadan önceki halinde gezinen bakışları buram buram özlem kokuyordu. Omuzları düşerken hafifçe gülümsedi, evini ne de çok özlemişti.
Gözünü kestirdiği meydana yürümeye başlarken etrafından akıp giden kalabalığı gerçekten de hiç umursamıyordu, bu umursamazlığı ise çok sürmedi.
Gözlerinin kesiştiği gri gözler öylesine acımasız bakıyorlardı ki Hoseok, arkasına dahi bakmadan kaçıp gitmek istemişti. Fakat zaten tam da kaçamadığı şey dikilmekteydi karşısında:
Geçmişi.
Karşısındakinin elindeki cesedi hemencecik fark etti. Küçücük bir çocuğa aitti bu ceset, turuncu saçlının diğer elindeki kılıç ise onun masum kanıyla boyanmıştı belli ki.
Kahverengi gözlü, büyük bir şokla yerinde donup kaldı ve iki turuncu saçlının etraflarındaki bölge, birden solarak yerini göz alabildiğince uzanan bir beyazlığa devretti.
Hoseok'un bütün bu şaşkınlığına rağmen geçmişinin yüzünde tek bir mimik oynamamıştı. Bu durum, ortamın havasını garip bir şekle sürükledi.
Bir süre sessizce birbirlerini süzdüler. İkisinin bakışları da iğrenti doluydu; biri karşısındakinin bir katil olmasından, diğeri ise karşısında dikilen geleceğinin ne kadar zayıf olduğundan tiksinmişti.
En sonunda gri gözlerin sahibi bozdu sessizliği.
"Görüyorum ki sonunda bir şeyler hissedebilmeye başlamışsın." Sol elinin kavradığı cesedi yere bıraktığında küçük çocuğun ölü bedeni beyazlığa karıştı. "Fakat yine de gözlerin benimkilerden farklı bakmıyor. Bir damla olsun mutluluk kırıntısı yok bu acınası bedenin iğrenç bakışlarında! Ne? Şimdi sorun ne? Neden hiçbir zaman mutlu olamayacağım?"
Sağ elindeki kılıcı da öfkeyle yere atıp kahverengi gözlünün yakalarını kavradı.
"Sen mutluluğu hissedebiliyorsun! O halde ne diye mutlu değilsin?"
Hoseok ise tepkisizdi. Karşısında, yakalarını kavrayan geçmişinin üzerindeki kanın kokusunu alabilecek kadar yakındı ona. En sonunda sakin bir ses tonuyla karşıladı diğerinin öfkesini.
"Neden sinirlendiğini anlayabiliyorum çünkü ben de aynen senin hissettiğin şeyleri hissediyorum, yalnızca bunlara gün geçtikçe alıştım. Öfkeni, endişeni, üzüntünü... Bir de bunun üstünde şu anda yaptığın şeylerin pişmanlığını da çekiyorum ben! Katlettiğim onca masum çocuğun çığlıkları rüyalarıma giriyor her gece, annesiz babasız bıraktığım onca çocuğun hıçkırıkları da öyle ve... ve beni mutlu eden kişiler yanımda değiller. Yanımda bulunamıyorlar..."
Gri gözlerdeki öfke, yerini hayal kırıklığına bıraktı. Kendini zorlayarak konuşurken sesi de aynı şekilde çıkıyordu.
"Eon bile mi?"