Yoongi'nin yüzü bembeyaz kesilmişti. Sahip çıkamadığı gözleri durmaksızın titrerken herhangi bir şeye odaklanamıyordu.
Ellerindeki mızrak kayıp yere düştü ama o bunun farkında değildi. Kollarını kendi bedenine sarıp yavaşça yere çöktüğünde Jimin'in onun üzerinde bıraktığı etkiden kurtulmaya çalışıyordu. Yüz yüze konuşurken pek fark edememişti bunu; zaman geçtikçe anlamıştı. Prensin üstünlüğü resmen fiziksel bir yüke dönüşüp omuzlarına baskı yapıyor ve onu eziyordu.
Titreyen bedenini yerden kaldırıp en iyi ihtimalle ölüm döşeğinde olan muhafızın yanına gitmek istedi. Hoseok'un yanına koşup olanları anlatmak istedi. Ayağa kalkıp herhangi bir şey yapmak istedi. Yine de vücuduna söz geçiremiyordu.
Yüzünü bacaklarına daha çok yaklaştırıp daha da çok büzüştüğünde bunun faydası olduğunu hissetti. Sağlayabildiği sakinliğin en üst düzeyinde durup titremesinin geçmesini beklerken elleri kendi kollarını sıkı sıkı kavramıştı.
"Yoongi?"
Siyah saçlı olan, duyduğu sesle birlikte son gücünü kullanarak ayağa fırlayıp Hoseok'un kollarını tuttu. Gittikçe azalan titremesi eşliğinde kafasını kaldırıp diğerinin yüzüne baktı. Birkaç hızlı ve titrek nefesin ardından sonunda konuşacak kadar güçlü hissetmişti kendini.
"Prens Jimin. Nöbetçi ö-öldü. Git, git!"
Ellerinden birini artık kapalı olan taş kapıya doğru uzatıp işaret parmağıyla orayı gösterdiğinde, Hoseok hızlıca diğerine destek olmak amacıyla omuzlarını tuttu. Sonrasında çabuk adımlarla taş kapının yanına yaklaşıp halatı çekti.
Olması gerektiğinden kat kat daha hızlı açılan kapı nöbetçinin dikkatini çektiğinde sakince onlara döndü.
"Bir sorun mu vardı, efendim?" Bunu söylerken yine onu selamlamıştı. Yoongi ise olduğu yerde kalakaldı.
Gözlerinde bir şeyler kırılmış gibi bir görüntü belirirken dengesini koruyamayıp taş duvara sertçe yaslandı. Nöbetçi... yaşıyordu. Kan gölü falan yoktu.
Bir anda tüm odağı yeniden bozulan gözleri muhafızın üzerinde gezinmeye devam ediyordu. Yara yoktu, kan yoktu.
Hoseok onun bu tavrını gördüğünde bunun bir şaka olmadığını anladı. Halatı tutan elini yavaşça çekerken kapı da sakince kapanmaya başlamıştı.
"Sorun yok, işine geri dön."
Kapı kapandığında hortlak, Yoongi'nin kollarını tutarak onun yere oturmasını sağladı. O da mucitle birlikte oturduğunda karşısındakinin rengi daha da solmuştu. İrisleri ise gerçekten çatlamış gibi duruyordu. Gözleri çok az kanlanmıştı.
"Yemin ederim gördüm. Ölüydü o, yemin ederim gördüm." Hoseok ellerini onun kollarından çekip omuzlarına koydu. Yüzünde minik bir tebessüm vardı. "Sorun yok, sana güveniyorum."
Yoongi doğrudan onun gözlerine bakıyordu fakat sanki orada değil gibiydi. Hortlak sessizce devam etti. "Ama... Ne gördüğüne baksam senin için sorun olur mu?"
Siyah saçlı olan kafasını iki yana salladı. Titreyen elleri diğerinin yüzünün iki yanındaydı. Gördüğü şeye hala inanamıyordu.
Vücudunda hissettiği tanıdık ürperme ile birlikte başı da dönmeye başlamıştı şimdi. Hoseok ise, şaşkındı. Daha önce olmadığı kadar belli ediyordu bunu elinde olmadan.
Yoongi'nin ellerini yavaşça yüzünden çekti. Onu fazla sarsmadan sırtına aldığında, diğeri bunun için minnettardı. Tek bir adım dahi atamayacak kadar başı dönüyordu; bu da yetmezmiş gibi midesi de bulanmaya başlamıştı.