Yoongi gözlerini açtığında hissedebildiği tek şey soğuktu. Başını yavaşça sağ tarafına çevirdiğinde tarla benzeri bir yerde olduğunu görüp şaşırdı. Ağrıyan belini tutup zorla doğrulduğu sırada, diğer tarafında bir hareketlenme hissedip yerinden sıçradı ve yanındaki tek camı kırılmış gözlüğünü takıp görüşünü netleştirdi.
Normal bir bebeğin olması gereken boyuttan çok daha küçük bir bebek kendisine bakarken Yoongi, gözlerini kocaman açıp yutkundu.
Bebek neşeyle gülüp ellerini Yoongi'ye uzattı fakat o geri çekildiği için ona dokunamamıştı. Sarı saçlarla birlikte bal rengi gözlere sahip olan bebeğin önce yüzü düştü, sonrasında ise Yoongi'nin daha önce hiç duymadığı kadar yüksek bir desibelle ağlamaya başladı.
Genç mucidin eli ayağına dolaşırken ellerini kulaklarına kapattı ve oturduğu yerden kalkmaya çalıştı fakat ses o kadar kuvvetliydi ki, hareket dahi edemedi.
Bebeğin ağlaması aniden kesildiğinde kapattığı gözlerini açıp merakla ağlamanın kesilme sebebine baktı. Kendisinden oldukça kısa olan birini gördü, tahminen Yoongi'nin bacağı kadardı bu adam. Küçük yüzünü kaplayan kocaman bir burnu ve onunla orantısız biçimde küçücük gözleri vardı.
Bebeği tek kolunda tutan adamın diğer elindeki koca küreği gördüğünde ise dirsekleri üstünde biraz geriledi Yoongi. Küreğin üstündeki toprağa bakılırsa bebek ağlamadan önce çalışıyor olmalıydı.
"Sakın kıpırdama." dedi kısa boylu adam. Ses tonu gerçekten cırtlak ve çirkindi. Yoongi ellerini kaldırıp olduğu yerde durdu. Adam bebeği yeniden yere koyduktan sonra küreği yerde oturan gence doğrulttu.
"Ne işin var tarlamda?" diye sordu, tehditkar bir ses tonuyla. Yoongi neredeyse kendi boyu kadar olan küreğe bakarken yutkundu. Yanlış bir şey söylediği an, adamın kendisine vurmakta tereddüt etmeyeceği belliydi.
"Ben...Bilmiyorum."
Kısa adamın kaşları çatıldı. "Yalancı hırsız!"
Elindeki küreği Yoongi'nin kafasına geçirmek için kaldırdığında, Yoongi kollarını yüzüne siper edip gözlerini sıkıca kapattı. Gelecek darbeyi beklerken hiçbir şey olmadığını fark etti ve korkarak gözlerinden birini hafifçe araladı.
Küreği tutan büyük bir el sayesinde kurtulmuştu. Elin sahibini görebilmek için başını yukarı kaldırdığında, gözünü alan güneş yüzünden gerçekten uzun boylu bir silüet haricinde bir şey göremedi. Karşısındaki o kadar uzundu ki, yanındaki küçük adam onun dizine zor yetişebiliyordu.
"Hoseok Hyung?" dedi küçük adam, uysal bir ses tonuyla. Küreğini uzun olanın elinde bırakıp saygıyla eğildiğinde, Hoseok onunla ilgilenmeyip elindeki küreği uzak bir yere attı. Yoongi'ye dönüp baktığında ise kaşları ilgiyle havalanmıştı.
Yoongi üzerine eğilen Hoseok'un grinin soğuk bir tonunda olan gözlerini gördüğünde yutkundu. Gözleri gerçekten ürkütücüydü.
Hoseok merakla Yoongi'ye doğru biraz daha eğildi ve onun gözlerini inceledi.
"Göz rengin tuhafmış." dedi ilgiyle diğerinin kahverengi gözlerine bakmayı sürdürürken. Yoongi'nin kaşları çatıldı, gri gözlü olan kendisiyken kahverengi bir göze tuhaf demek ona hiç mantıklı gelmiyordu.
Hoseok dikkatle onun gözlerine bakarken kahverengi gözlere sahip olan ürperip ayaklarına kadar titredi. O, ne olduğunu çözmeye çalışırken Hoseok onun bileğinden tutup ayağa kaldırdı.
Yoongi onun ne kadar uzun olduğunu o zaman fark etmişti. Omzuna geldiği bedenin sahibi onun omuzlarından tutup yürütürken cüce adama bakıp gülümsedi.