Yoongi'nin yine düşünceleriyle boğuştu gün, bu sefer rüzgarlı lakin güneşli bir gündü. Kırlaşmış saçlarının arasında dolanan rüzgarı daha iyi hissedebilmek için gözlerini kapattı mucit.
Rüzgar, öyle sert bir rüzgar değildi. Naif dokunuşlara sahipti, kimseyi kırmadan esiyordu. Güneş de aynı şekilde yakıcı veya bunaltıcı olmaktan çok uzaklardaydı.
Yaz mevsiminin tükenmeye yakın olan ömrü dolayısıyla ortaya çıkan bu hava, kahverengi gözlünün en sevdiği havaydı. Çünkü bu havanın rüzgarı her zaman Hoseok'un güzel dokunuşlarını ulaştırırdı ona. Saçlarını okşar, yanaklarını öper, kendini tutamayıp ağladığı zamanlarda gözyaşlarını bile silerdi.
Mucit, bu nedenle rüzgara aşıktı.
"Hoseok."
Bulutsuz gökyüzüne doğru konuştu yavaşça. "Bugün keyifli gibisin sevgilim, rüzgarın çok güzel esiyor. Bir de gülümsüyorsun sanki... Havada tek bir tane bulut yok."
Az önce kapattığı gözlerini ağır ağır araladığında yüzüne de küçük bir tebessüm oturtmuştu. "Aradan geçen onca yıla rağmen seni hala deli gibi özlüyorum."
Sıkıntılı bir nefes verdi. Bu sırada kulağına ulaşan çocuk çığlıkları şiddetini arttırmış, Hoseok'la olan konuşmasını bölmüşlerdi.
Gözleri gökyüzünü bırakarak çocuklara çevrildi. Çılgınlarcasına gülüp birbirlerini kovalıyorlardı. Bunu gören Yoongi de gülümseme ihtiyacı hissetti.
Ne de masum, ne de güzeldi çocukların neşeli kahkahaları.
Bir süre onların güzelliklerinin keyfini sürdü. Bu keyfini bozan, kendisine hitaben söylenen sözcüklerdi.
"Affedersiniz."
Küçük penceresinin hemen önünde genç bir çocuk dikiliyordu. Altın gibi sapsarı saçlara sahip çocuğun sağ gözü güzel, yeşil bir renkteydi. Maalesef ki diğer gözünün üstünden başlayıp boynuna kadar ulaşan derin yara yüzünden, o gözü açılamazmış gibi duruyordu. Yara, belli ki uzun zaman önce alınmıştı fakat çocuğun göz kapağı da zedelenmiş olacaktı ki sol gözü hep kapalıydı.
Bu çocuk, Eon'u anımsatmıştı mucide.
"Sana nasıl yardımcı olabilirim?"
Üstünde muhafız forması taşıyan genç, Yoongi'nin sevecenliği karşısında biraz rahatladı. Aylar süren arayışının sonunda doğru kişiyi bulabilmiş olmasının verdiği sevinçle konuşmaya başlamıştı.
"İsmim Seokjin. Sizi uzun zamandır arıyordum çünkü... bende size ait olan bir şey var."
Lafı dolandırmadan elleri arasında sıkıca tuttuğu şeyi mucide uzattı çocuk.
Yoongi, onun ellerindeki siyah pelerini ancak kendisine uzattığında fark edebilmişti. Pelerini kabul etti etmesine, lakin bir anlam veremiyordu bu nedenle gence yöneltti bakışlarını. Seokjin, bu bakışlara cevap vermeden önce derince nefeslenmişti.
"Özür dilerim, biraz ani oldu. Önce kendimi tam anlamıyla tanıtmalıydım." Hafifçe gülümseyerek devam etti. Bir yandan da parmağıyla pelerini gösteriyordu.
"Yıllar önce muhafızların eğitim alanına izinsiz girdiğimde Başmuhafız Hoseok vermişti. Kendi formamı aldığımda ona bunu geri götürmeliydim fakat... maalesef, o, muhafız olduğumu göremedi."
Kendisine şok içinde bakan Yoongi'ye dönerek yeniden tebessüm etmişti. "Ben de bu pelerinin size ait olduğunu düşündüm. Kimsenin sizden haberi olmadığı için bulmam biraz uzun sürdü."