"Kendinden çok emin duruyordu değil mi?"
Yoongi bağlı ellerine bakıp dişlerini sıktı ve sessizliğini korumaya devam etti. Yanındaki yanık yüzlü aptalın konuşup durması sinirlerini bozuyordu.
"Seni kendime çektiğimdeki yüz ifadesi uzun süre güzel rüyalarımı süsleyecek." Neşeyle şakıdığında mucit adımlamaya devam etme çabasındaydı. Sinirden titreyen vücudunu bastırmaya çalışırken dolan gözlerinin tek yaptığı durumu kötüleştirmekti. Üstelik üşüyordu da. Zırhı zorla çıkarıldığında üzerinde kalan ince gömleği onu korumaya yetemezdi ki, donuyordu Yoongi.
Hoseok ısrarla ona yakın durması gerektiğini söylerken Yoongi'nin bir anlık dikkati dağılmış, sonucunda uzak düşmüşlerdi. Hoseok'un yüzündeki hayal kırıklığı öyle belirgindi ki Yoongi bunu düşündüğünde ağlamamak için dişlerini daha fazla sıktı.
Elbette Yoongi'yi kurtarmaya çalışmıştı hortlak. Bunu gönülden istemiş ve ona ulaşmaya çalışmıştı.
Fakat bazen o bile güçsüzdü. Vücudunu tutan, ona vuran, onu öldürmek için silahlarını acımasızca savuran ve kulağının dibinde bağırarak gözlerini zar zor açık tutmasına sebep olan hortlakları atlatıp kurtaramamıştı onu. Gözlerindeki hayal kırıklığı Yoongi'ye değil, kendineydi.
Sessizce kaderlerine teslim olmak zorunda kaldıklarında siyah saçlı kendisine uzanmaya çalışan Hoseok'a dolu gözleriyle bakmış, burukça gülümsemişti. Söyleyecek o kadar fazla şeyi vardı ki zavallı dili hiçbirine dönememişti.
"İyi olacağım."
"Dikkatli ol."
"Korkuyorum."
"Yardım et."
O an beyninin haykırmasına rağmen dilinin panikleyip söyleyemediği şeyleri kalbi tekrarlıyordu şimdi. O bile üzgün atıyordu sanki, isteksizdi.
Yalnızca kalbi değildi isteksizliğinin kölesi olan; ayakları isteksizdi devam etmeye, gözleri gözyaşlarını tutmak istemiyor, elleri birbirine bağlı oldukları için isyan ediyordu. Kulakları ise yanındaki aptalın söylediklerini dinlemekten bitap düşmüştü.
"Cesedi parçalanmaya hazırdır kesin. Şanslıysan sen de ondan bir parça yiyebilirsin- hayali bile ne kadar güzel değil mi? Eminim tadı enfestir."
Ve Yoongi, sınırlarını tamamen tüketen söz öbeğini duyduğunda vücuduna daha fazla hakim olmayı beceremedi.
Sarsak adımları aniden son buldu. Dizleri üstüne çöktüğünde gözyaşları da yavaşça yanaklarından çenesine doğru yol almaya başlamıştı. Başını yere eğerken hıçkırıkları dizginlenemeyecek kadar sıkıştırmıştı küçük göğsünü. Ellerini toprak zemine bastırırken yaralanmış çıplak ayaklarının daha fazla devam edemeyeceğini düşündü.
Buradan kurtulmalıydı fakat aklına hiçbir şey gelmiyordu. Beyni de iflas bayrağını çekmişti.
Çenesini tutup onu yukarı bakmaya zorlayan ele bile karşı koyamadı. Hıçkırarak baktığı gri gözlerin sahibi çirkin bir gülümseme sundu diğerine. Konuştuğunda nefesinin berbat kokusu Yoongi'nin yüzüne çarparak havaya karıştı.
"O özgüvenin nereye gitti Yoongi'm? Yalnızca Hoseok'un yanındayken güçlü adamı oynayabiliyordun demek, hm?"
Başparmağı yavaşça siyah saçlının çenesini okşayıp nazik hareketlerle yanağına çıktı. Orada oyalanmaya devam ederken yüzünü karşısındakinin yüzüne daha fazla yaklaştırdı.
"Sen bizim tarafımıza geçtiğinde o piçlerin hepsi kötü birer anı olacak bebeğim. Onlarla hiç tanışmamış olmayı dileyeceksin." Dudakları gittikçe daha fazla yaklaşıyordu Yoongi'nin gözyaşlarıyla ıslanmış ve soğuktan kızarmış dudaklarına. Aradaki mesafe birkaç santime kadar düştüğünde Yoongi kendini hızla geri çekti.