Yara bere içerisinde kalmış elleri yavaşça parmaklıklara uzandı genç adamın. Belki acısını bastırır umuduyla sımsıkı tutundu bu çirkin demirlere, sırtı alev alev yanıyordu. Gözlerinde donup kalmış yaşlar akmak için debelenirken onları akmamaları için tembihledi. Kapıda bekleyen muhafızların dalga konusu olmak istemiyordu.
İçinde bulunduğu, yarısında demir parmaklıkların bulunduğu odanın kapısı birden açılıp içeriyi ışıkla doldurduğunda sessizce kenara pıstı. İşkencesi daha yeni bitmemiş miydi, neden tekrar birileri geliyordu?
"Xavier? Uyanık mısın?"
Ablasının rahatlatıcı sesini duyduğunda yavaşça ileri süründü. Ayağa kalkamıyordu çünkü ayaklarının tabanları da en az sırtı kadar yaralıydı.
"Abla?"
Iole kardeşinin halini gördüğünde gözleri anında doldu. Zindanın kapısını kapatıp hızlı adımlarla parmaklıklara ulaştı.
"Tanrım, Xavier. Bu seferki öncekilerden bile daha kötü." Elini uzatıp kardeşinin sol elini narince tuttu. Bir yandan da yanında getirdiği ılık su ve bez ile yaralarını temizliyordu. "Seni böyle görmeye dayanamıyorum meleğim. İhanet etmek zorunda mıydın?"
"Pişmanlık duymuyorum." Mor saçlı gencin ses tonu tersti. "Babamın tarafında olacağıma böyle yaşamayı tercih ederim."
Ablası elindeki yaraya bilerek biraz bastırdığında usulca inledi. Aylardır buradaydı, kapı her açıldığında başka biri girip ona çeşitli işkenceler ediyordu. Yanında olan tek kişi aynı zamanda ailede onun suçlu olmadığını da düşünen tek kişi olan ablasıydı.
"Sen nasılsın? Babam hala sizi... zorluyor mu?"
Konuyu değiştirirken cevabını bilmeyi hiç istemediği bir soru yöneltti genç kıza. Iole ise başını eğip sessiz kalmayı tercih etmişti.
Cevap beklediği saniyeler sessizlikle geçtiğinde Xavier endişeli bir biçimde tekrar sordu. "Zorluyor değil mi?"
"Xavier, ben..." Iole, boğazında düğümlenen sözcüğü oradan atmak için büyük bir çaba sarf etmek zorunda kaldı. "Hamileyim Xavier. Eldon'dan."
Eldon, ailenin en büyük üçüncü erkek çocuğuydu ve Iole ile aralarında yedi yaş vardı. Mor saçlı olan midesinin kasıldığını hissetti.
"İğrenç."
Ağzından kaçırdığı sözcükle kız kardeşi ağlamaya başladı.
Xavier'in tek bir sözcük bile etmesine fırsat vermeden ayağa kalkıp zindandan çıktı. Xavier ise arkasından bağırmış olsa bile bir geri dönüş alamamıştı.
Zindanın hafifçe aralık kalan kapısından ablasının koşar adımlarla gitmesini izlerken kendine kızıyordu. Çenesini tutmayı ne zaman öğrenecekti?
O kendine kızarken bugün nöbetçi olan yeşil saçlı muhafız zindanın kapısını yeniden kapatıp onu karanlıkla baş başa bıraktı. Xavier bu yeşil saçlı muhafızı severdi, yüksek sesle ağlamak gibi çok utanç verici bir şey yapmadığı sürece Xavier ile dalga geçmiyordu.
İç çekerek sağ omzunu duvara yasladı. Bulunduğu ortamdaki kan kokusu ve bu kanın kendisine ait olduğunun bilincinde olması mekanı daha katlanılmaz yapmıştı. Nefes alamadığını hissetti, ellerini saçlarına çıkarıp çekiştirirken ağlamamak için kendini kasıyordu. Kendi işkenceleri berbattı, hem psikolojik hem fiziksel açıdan acayip yıpratıyordu genci. Bu da yetmezmiş gibi şimdi bir de Iole kendisinden hayli büyük ağabeyinden hamileydi ki bu da Xavier'i yıpratacak bir diğer şeydi. Ablasını her şeyden çok severdi.