"Bak, Eon. Bunu senin için ördüm. Beğendin mi?"
Chaewon narin ve küçük ellerinde tuttuğu atkıyı aynı kırmızı gözleri paylaştığı hortlağa uzatırken; Eon uzun, koyu gri atkıyı incelemekle meşguldü.
Atkıyı prensesin kendininkine göre küçük olan ellerinden çekip alırken kalbinin en derinlerinden gelen gülümsemeye engel olmaya çalıştı. Normal bir atkının olması gerektiğinden çok daha uzundu incelediği atkı, öyle ki neredeyse Eon kadardı. Birkaç yeri düzgün örülememiş ve örgüyü tamamlayan zincirler prensesin tüm çabalarına rağmen gevşek kalmıştı.
Prenses örgü işinde pek iyi değildi, bu yamuk yumuk atkının ördüğü en iyi şey olması da bunun kanıtıydı. Buna rağmen Eon'un gözünde dünyadaki en güzel atkıydı ellerinde tuttuğu.
"Çok çirkin olmuş. Hiç beğenmedim."
Atkıyı iki kez boynunun etrafına sarıp iki yana sallanmasına izin verirken kurmuştu cümlesini. Gülümsemesini saklamaya çalıştığı yüzüyle Chaewon'un kaşlarının çatılmasını izledi. Kendi bakışlarını göremiyordu fakat görseydi, ne kadar sevgi dolu baktığına kendisi bile şaşırırdı.
Prenses bir şey söylemeye hazırlanırken büyük ellerini onun zayıf sırtına koyarak sevgilisini kendine çekti. Boylarıyla bile öyle uyumsuz bir çiftlerdi ki Chaewon, Eon'un ancak göğsüne ulaşabiliyordu. Hortlağın uzun kollarının bedenine sıkıca sarıldığını hissettiğinde o da kollarını onun beline doladı.
"Teşekkür ederim Prensesim."
------
Her gece.
Her gece bu anı, hortlağın zihninin ona oynadığı oyunların en önemli parçasına dönüşüyordu. Her gün, istisnasız her gün onun ağlayarak uyanmasının nedeni buydu.
Ruhunun derinliklerine ittirdiği koca bir çöplükle yaşamak Eon'un bünyesine ağır geliyordu. Düşen hayallerinin orta yerinden kırılıp binlerce parçaya bölündüğü o çöplük öyle berbat, öyle hastalıklı bir yerdi ki zaman zaman hortlağın ruhunu sıkıştırır; tüm düşüncelerinin serbest kalmasına izin verirdi. İşte o zamanlarda tamamlayamadığı hayallerinin kırıkları gözlerine batar ve Eon içi dışına çıkana kadar ağlardı.
Yumruklarını sıkarak ağlarken hıçkıramazdı bile. Geçmişte biriktirip sessiz kalmaları için kalbinin odacıklarına kilitlediği pişmanlıkları serbest kaldığı anda boğazına sarılır, onun bıraksalar avazı çıkana kadar bağıracak ses tellerini sustururdu.
Zaten öyle berbat duygulara ev sahipliği yapıyordu ki Eon'un koca yüreği; hortlağın gözleri sökülünceye kadar ağlasa da, vücudu daha fazlasını kaldıramayıncaya kadar sinirini çıkarsa da geçmiyordu. Bağırsa da geçmeyecekti, vursa da.
Acı, özlem ve prensesi görmenin huzurunu aynı anda taşıyan tek damla gözyaşını çenesine ulaşamadan yakalayıp sildi. Eli yavaşça boynuna gittiğinde atkısını hissedememenin telaşı içerisinde yerinde sıçradı, hala yanmakta olan ateş az kalsın ayağını yakacaktı.
Biraz ötesinde uyumaya devam eden Yoongi'yi gördüğünde aklında oturtabilmişti durumu. Uzun kolunu uzattı, ikiye katlayıp Yoongi'nin üzerine güzelce örttüğü atkıyı aldı. Artık onu ısıtacak bir ateşe sahip olduğu için atkı olmasa da mucide zarar gelmezdi.
Avuçlarında sıkıca tuttuğu hazinesini takmadan önce yüzüne götürdü. Yanağını yavaşça onun yumuşak yüzeyine sürttü, ardından yaralı gözünün üzerinde gezdirdi. Diğer ucunu da tutup dudaklarına bastırdı dünyadaki en değerli varlığı olan atkısını. Yeniden ağlamaya başlamamak için kendini zor tutuyordu.