Yüzünü okşayarak geçip giden kuvvetsiz rüzgar, puslu düşünceleri arasında boğulup giden Hoseok'un ilgisini çekemeyecek kadar önemsiz bir detaydı.
Oturduğu uçurumun kenarında çenesini avuçlarına yaslamış, ayaklarının altında duran fakir bölgeyi izliyordu.
İşte Orchoia.
Halkı fakirlikten ölmesine rağmen altından saraya sahip olan ilginç bölge.
Gecekondu tipi evleri son detayına kadar inceledikten sonra bakışları sabahın ilk ışıkları altında ışıl ışıl parlayan saraya tırmandı. İşte, o sarayın sahibiyle bu savaşta karşılaşacaktı belki de.
Düşüncesi bile ellerini karıncalandırıyordu. Prens bir hortlak olduğundan beri onu görmemişti fakat geçmişte birkaç kez konuşmuşlukları vardı. O zamanlar Jimin, Hoseok'a çok büyük saygı duyar ve onunla konuşmak için yanıp tutuşurdu.
Şimdi ise ikisi de birbirinin yaşamına son vermek için can atmaktaydı. Bunu düşündüğünde Hoseok yüzüne yayılan gülümsemeye engel olamadı. Bu durum sadece... komikti.
Yanında bir hareketlenme hissettiğinde başını çevirip oraya baktı. Eon da tıpkı onun gibi oturup şehri izlemeye başlarken tiksintiyle yüzünü buruşturdu.
"Bu bok çukurunu hiç özlememişim." Onun söylediğine karşılık Hoseok güldü. "Bir de bana sor."
Gri gözleri birkaç saniye daha bölgenin üzerinde dolaştıktan sonra gördüğü şeyle tekrar tebessüm etti. Eon'u dürterken işaret parmağıyla gösterdiği yer ikisi için de tanıdık bir mekandı.
"Babanın fırınını buldum."
Harap olmuş binaya bakarken parmaklarını birbirine vurdu Eon. İşlemeli bir metalden yapılan eldivenin çıkardığı derin tını hoşuna gidiyordu.
"Fırının bu halde olduğunu görse babam aklını oynatırdı. Önceki ayaklanmada bile bundan daha iyiydi durumu. Bölge gittikçe çöküyor."
"Neden olduğu kesinlikle çok büyük bir gizem."
Hoseok'un sesindeki alay kendini en çok öne çıkaran şeydi. Eon'un dudakları bu alayı hissettiğinde yukarı kıvrıldı. "Kesinlikle."
O konuşmadan sonra ikisi de uzun bir sessizliğin ortamın başköşesine oturmasına izin verdi. Beş asır önceki halinden çok daha farklı bir haldeydi Orchoia, hiçbir zaman çok zengin bir bölge olmamıştı ama bu halini görmek ikisi için de bir miktar üzücüydü.
Birlikte gülüştükleri, koştukları, ağlayarak birbirlerinin yaralarını tedavi etmeye çalıştıkları sokakların eski halinden eser kalmamıştı. O zamanki samimiyeti yok olmuştu ve resmen çırılçıplak kalmıştı bir zamanlar çok sevdikleri dar sokaklar.
Ve o an oturdukları uçurum kenarı da gece evlerinden kaçtıklarında buluşup yıldızları izledikleri yerdi. Eon ve Hoseok'un duygularıyla kucaklaşıp barıştıkları, zihinlerindeki bütün düğümleri birlikte çözdükleri gizli ve özel yer.
Tüm bölge içerisinde büyüleyiciliğini kaybetmemiş tek yer burasıydı. Eon bunları aklından geçirirken yanında oturup dalgın gözlerle karşısına bakan Hoseok'a çevirdi bakışlarını. Bundan önceki ayaklanmada geçirdiği uzun yıllar boyunca sık sık bu uçuruma tırmanmış, Hoseok'la burada mutlu oldukları zamanları anımsayıp savaş sırasında peşini bırakmayan yalnızlık duygusunu tekrar tekrar hissetmişti. O an tek dileği Hoseok'un da orada olmasıydı. Kötü anıları hatırladığında hafifçe ürperdi.
İşte şimdi ise yanında oturuyordu. Tekrar aynı tepede, aynı manzaraya karşı ikisi de birlikte düşünüyorlardı. Eon'un dileği gerçekleşmişti.