(Medyayı gözden kaçırmayın)
Yoongi için şöminenin çıkardığı çıtırtılar ve odaya yaydığı sıcacık, güvenli hissin kolları arasında uyanmak güzel bir şey olabilirdi fakat gözlerini açtığında bile görmesini engelleyen bir şeyin varlığı tüm huzurunu bozuyordu.
Elini yavaşça gözlerine götürdüğünde ona ulaşan his bir sargıyı anımsattı. Saçları da alnındaki ıslak beze yapışmıştı ve rahatsız hissettiriyordu. Bilinci yavaş yavaş yerine oturunca üstünde pelerininin olmadığını fark etti, Hoseok çıkarmış olmalıydı.
Yattığı yerden doğrulurken alnındaki bezi alıp orada olduğunu bildiği, yatağın yanındaki sandalyenin üzerine bıraktı. Vücudunda inatla sızlayan birkaç yara hariç oldukça iyi hissediyordu.
Tüm güzel şeylere rağmen etrafta garip bir koku vardı, küf kokusunu andırıyordu bu koku. Hoseok'un odası çiçek yapraklarıyla dolu olduğu için normalde de pek normal kokmazdı ancak küf kokusu alışılmadıktı. Yoongi eliyle yavaşça burnunu kaşıdı fakat, hayır, koku hala orada duruyordu. Kulakları da sanki bir tünelde telefonla konuşmaya çalışıyormuş gibi cızırtılıydı. Sessizce iç çekti. Tahminleri doğruysa hafif öngörüleri devam ediyordu.
"Selam."
Tanımadığı fakat daha önce duyduğu bu sesin fısıltısı ikinci sefer duyulduğunda da ürkütücüydü. En azından bu kez mide bulantısı yok, diye düşündü Yoongi. Kendi kendini başını sallayarak onaylarken odanın kapısının açıldığını duydu ve göremeyeceğini bile bile yüzünü o tarafa çevirdi.
"Uyanmışsın. İyi misin?" Eon'un yürüdüğünü belli eden adım sesleri arasında söylediği cümle kahverengi gözlüyü gülümsetmişti. Burnundaki koku ve kulağındaki cızırtı onu terk ederken konuştu.
"İyiyim Eon, teşekkür ederim."
"Etme."diye huysuzca söylenirken şömineye ulaştı diğeri, sonrasında şöminenin söndürüldüğünü belli eden bir ses odada yankılandı. Eon'un sert topuklarının sesi bu sefer Yoongi'ye yöneldi.
Yatağın bir tarafı çökerken hortlak yeniden konuşmaya başladı. "Ne gördün?"
Yoongi buna karşılık olarak derin bir nefes aldı. Yanaklarını şişirerek nefesini verirken omuz silkti.
"Çok parça parça şeyler. Belki de sen baksan daha iyi olur." Ellerini, açmak için gözlerinin üzerindeki sargılara götürdüğünde Eon onun eline vurdu.
"Bu haldeyken aklını okuyamam. Üzerinden biraz zaman geçsin." Yoongi şaşırarak kaşlarını çatmıştı.
"Neden?"
"Şu an zihnin vücudunu yaralı kabul ettiğinden dolayı daha uyarılmış vaziyette. Yani bu demek oluyor ki, senin aklını okumaya çalışırsam güçlü zihnin bana karşılık verir ve aklını okuyamam; sonucunda ikimiz de yaralanırız. Bana bir şey olacağından değil ama tekrar bayılıp ayılmanı bekleyecek vaktimiz yok, gitmeliyiz."
Onu elinden tutup yataktan kalkmaya zorlarken mucidin çatık kaşları daha da çatıldı.
"Nereye gideceğiz?" Kendini iyi hissediyordu, evet. Yine de gözleri kapalıyken yürüme fikri ona iyi bir fikir gibi gelmiyordu ve bir yere gideceklerini duymak içine nedensiz bir sıkıntı getirmişti.
"Progra bölgesinden gelecek elçiye göz kulak olmak için gideceğiz. Hoseok ve Jungkook çoktan arabadalar, bizi bekliyorlar. O yüzden acele et."
"Hoseok neden önden gitti ki..." diye mırıldandı Yoongi kendi kendine. Eon bunu tabii ki duymuştu, bu yüzden gözlerini devirdi.
"Ben de seni sevmiyorum ama kral, şu... geçmiş olaylardan sonra bana güvenmiyor o yüzden Hoseok ile görüşmeyi tercih ediyor. Şimdi kapa çeneni."