Umarım okuyan arkadaşlarım beğenir.
Rose
Mezun olduktan sonra her şey daha farklı olur diye düşünmüştüm ama pek öyle olmuyormuş. Özellikle gönderdiği kesin nottan sonra... Belki kanıma susamıştır veya tamamen kurtulmak istiyordur. Çünkü biliyor ki ben yaşadığım sürece ondan asla vazgeçmeyeceğim. İçindeki şeytani kısım beni öldürmesi için baskı yaparken gerçek Dimitri kendine direnerek açık kapı bırakıyor belli ki. Ben her zamanki düşüncelerim arasındayken Liss beni dünyaya döndürdü. "Rose, kendine bunu yapmayı bırak artık. O artık gitti ve böyle kabul etmeye çalış. Aklından neler geçtiğini tahmin edebiliyorum ama lütfen. Artık aramıza dön." sözlerini söylerken üzgün ve endişeli olduğunu tamamen hissettim, teşekkürler aramızdaki bağ. "Benimle uğraşma Liss, lütfen. Bu o kadar kolay değil. Sadece beni rahat bırak ki kendimi toparlayabileyim." cevaplarken kesinlikle nettim. İyiliğimi istediğini biliyorum ama ben bile ne yapacağıma karar vermedim. Yine peşine düşmek büyük bir aptallık olur. Hem tahminlerime göre kovalamaca tersine döndü. Ama ne olursa olsun ben Dimitri'den kaçmam. Çünkü kaçamam. Her şey zaten çok zorken onu görmeye nasıl katlanacağım bilmiyorum ama çözüm basit; her zamanki gibi yüzleşeceğim.
Bir şekilde artık kendimi olgun hissediyorum ve öyle olduğumu da biliyorum. Bu kanıya da şöyle vardım; Dimitri eğitmenimken kendimi azizler kadar bilge zannediyordum ama şimdi o yok ve ister istemez onun mantığıyla düşünüyorum. Bir durum karşısında o ne yapardı diye düşünüyorum. Kendisine karşı özellikle. Bizim aramızda bir savaş yok, bu onun kendisiyle savaşı.
Akademiden ayrılmak üzereyiz ve içimde hafif bir burukluk haricinde hiçbir üzüntü yok buna dair. Tek özleyeceğim anılar. Güzel ve mutlu anılar. Beni ilk öptüğü yer belki, orayı kesinlikle özleyeceğim. Hemen bitişikteki orman belki, ilk defa orada birlikte olmuştuk. Hatta inanılmaz bir şekilde beni sevemeyeceğini söylediği zaman. Hepsi akademinin duvarları arasına gömülü kalacak.
"Hadi Rose, gidiyoruz!" diye bağıran Christian'ın yanında Lissa ve birkaç gardiyan duruyordu. "Geliyorum dostum, sabret!". Tamam belki ufak bir burukluktan fazlasıdır. Ama her neyse, biriyle paylaşmayı kesinlikle istemediğim bir konu. "Tanrım, Christian. Şimdiden hiçbir şeyi çekemeyen ve huysuz bir adama dönüyorsun, sana nasıl katlanacağız hiçbir fikrim yok." dediğimde Lissa ufak bir kahkaha attı. Ve saraya yolculuk başladı. Artık resmen prensesin gardiyanıyım. Bunu hep farklı hayal etmiştim. En azından daha mutlu.
Havaalanına varana kadar durmadan konuştuk. Ve işte yine Lissa aynı konuya getirmeye çalışıyor. "Rose şimdi ne yapacaksın?", endişeliydi. Ama uzun uzun düşünmüştüm bunu, artık dostlarımdan bir şey saklamayacaktım. " Bunu henüz ben de bilmiyorum Liss. Yazanları gördün, sıra onda, bir hamle yapmasını bekliyorum." kendimden eminim. Çünkü Dimitri'nin bu halini bile tanıyorum, bir planı var. Tek emin olamadığım şey; iç savaşını hangi tarafının kazanacağı. Yine de kendimi her şarta hazırladım. "Nasıl yani? Geleceğinden emin misin? Belki de sadece peşinden gitme diye korkutmak istemiştir." dedi. " Evet, evet. Eminim. Bu yüzden senden uzak durmak istedim ve hala istiyorum. Bu ateşte daha fazla kimse yanmasın." . " Bunu hala düşündüğüne inanmıyorum. Öncekinde öylece gitmene izin verdiğim için yeterince kötü hissediyorum zaten. Tekrar olmayacak." Lissa yanımda olduğu zaman kendimi bir şekilde yenilmez hissediyorum. Çünkü ancak gerçek bir dost sizi ölümcül düşmanlarınızdan koruyabilir.
Uyandığımda piste inmiştik. Christian beni sarsıp uyandırmaya çalışıyordu ki "Hey sakin ol. Tüm dünyamı sallamana gerek yok, sadece biraz kestiriyordum." diyerek onu durdurdum. "Evet, evet sadece uyuyordun. Rose, bir gün uyurken çekip sana izleteceğim belki o zaman beni anlarsın." dedi sırıtarak. Aşağı inerken şakalaşmaya devam ettik ve Lissa biraz daha huzurlu hissediyordu. Uyurken bile onu çok net bir şekilde hissedebiliyorum. Uzak kaldığımız sürede mesafelere inat daha da güçlendi bağımız. Ve bundan çok memnunum, en azından hala biri için endişelenip koruyabiliyormuşum gibi geliyor. Ama öyle bir şey yok. Bulunduğum konumun tek sebebi bağımız, birini korumakta başarısızım. Hatta elime ikinci fırsat geçtiğinde bile beceremedim. Hayatımın sonuna kadar pişman olacağım. Ama bu hiçbir şeyi değiştirmez ne yazık ki.
Bana kısa gibi gelen araba yolculuğundan sonra işte karşımızda ihtişamlı saray. Yani akademiden sonraki evim. Gerçi buraya ev diyebileceğimden emin değilim, oldukça soğuk bir yer. Belki de içindeki insanlar burayı soğuk yapıyor, fazla irdelemeye gerek yok. Lissa gergin ve heyecanlı, Christian da aynı şekilde. Kraliçenin Christian'la anlaşmayı öğrenmesi gerekiyor aksi takdirde çok büyük sorunlar bizi bekliyor veya tam tersi, emin değilim. "Hoşgeldiniz prenses." diye selamlayan görevliler karşısında Liss fazlasıyla utanmıştı. Bunlara alışması gerekiyor. Neyse ki daha zamanı var. Önümüzde koca bir üniversite sorunsalı duruyor. Lissa'nın hangi üniversiteye gideceği de ayrı bir gerginlik konusu olacak ve o tarz şeyler. Kraliçenin zaten Christian'la büyük sorunları var ve Lissa'nın özellikle evliliği konusundaki planlarından bahsetmiyorum bile. Hadi ama, gerçekten. Adrian ve Lissa asla olamaz. Ve tüm evrenin iyiliği için de olmamalı.
"Rose, neden odama gidip biraz laflamıyoruz?". Lissa'nın teklifi üzerine heyecanlandığımı kabul ediyorum, son zamanlarda buna pek fırsatımız olmadı. " Prenses, bazen gerçekten çok mantıklı konuşuyorsun." diyince omzuma hafifçe vurdu ve neredeyse koşarak odasına çıktık. O sırada kraliçeyi zerre umursamıyorduk eminim o da aynı hisler içindedir. Karşılıklı kanepeye oturduğumuzda yine o endişeli haline büründü. "Senin için endişeleniyorum, biliyorsun değil mi?" dedi. " Liss, gerçekten buna gerek yok ve evet, her an hissedebiliyorum. Kendini sıkma, cidden." derken bunlar boş avutma lafları değil. Gerçekten kastediyorum. "Böyle konuşma Rose. Sen benim en yakın arkadaşımsın. Yolda da söyledim, telafi etmem gereken çok şey var, izin ver yanında olalım. Beni yine kendinden uzaklaştırma. Bu sefer her şey yolunda gidecek." dediğinde içimde bir duygu dalgası oldu. "Zaten böyle bir şeye tek başıma gücüm yetmez. Teşekkürler, gerçekten." dedim ve kucağıma sarıldı. Bir süre öyle kaldıktan sonra kraliçenin yanına gitmek zorunda kaldık. Koridorda yürürken aklıma birden aynı yerde Dimitri'yle geçtiğimiz gün geldi. Her yerde ve herkeste onu görüyorum, böyle daha ne kadar yaşayabilirim bilmiyorum.
Kapıdaki gardiyanlar anında kapıyı açtı ve içeri girdik. Liss gergince bana baktı. Toplantı odasına kadar giremeyeceğim için diğer gardiyanların yanına doğru gidip beklemeye koyuldum.
Ne hissettiğini tam olarak biliyorum, ama elimden bir şey gelmez. Bazı şeyleri kendi kendimize halletmemiz gerekir. O yönetimle ilgili sıkıcı şeylerle uğraşacak ve ben daha da sıkıcı bir şekilde Dimitri'nin bana gelmesini bekleyeceğim. Ama bin kere de olsa hepsinde onu seçerdim. Eskiden hiçbir zaman annem gibi olmayacağımı ve aşkın çok aptalca olduğunu düşünürdüm ama hiçbir şeyi yaşamadan bilmek mümkün değil. En azından artık bunu biliyorum. Yine de bir anda gelen dürtüyle, bir şeyler yapmam gerektiğini hissettim. Belki de gerçekten Liss'in dediği gibi beni uzaklaştırmak içindi. Riske atamam, evet bir şeyler yapacağım ama bunu bir oyuna dönüştüremeyiz. Bir sona varmak zorunda. İçindeki insanlığın orada olduğundan emin olsam da bazen karanlık üstün gelir. Güçlü ruhlarımızın bile üstesinden gelemeyeceği şeyler var, bu ölümüne kovalamaca gibi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Vampir Akademisi FanFict. (ASKIDA)
FanfictionRose Dimitri'yi bulduktan ve Rusya'daki tüm olaylardan sonra geri dönüyor ve mezun oluyor. Yıllardır Lissa'yla hayalini kurdukları üniversite hayatlarına geçiyorlar ama Rose geçmişi unutup hayatına devam edebilecek mi? Dimitri Rose'u öylece bırakaca...