Bölüm 10.2

144 12 0
                                    

Lissa
Rose üzerini değiştirmeye giderken Christian'a daha da yanaştım ve dans etmeye devam ettik. Yavaş bir şarkıya geçmiştik. Norah Jones/ Come Away With Me. Sanki bizim için özellikle seçilmiş gibiydi.
"Come away where they can't tempt us with their lies.
( Bizi yalanlarıyla kışkırtamayacakları yere gidelim.)
Keşke öyle bir yer olsaydı, Christian'la birlikte sonsuza dek orada yaşayabilirdim. İlişkimiz kraliçenin kışkırtmalarını kaldıramayacak diye korkuyordum hep. Bunu daha fazla içimde tutmak istemedim, gözleri böyle anlayışlı bakarken ondan hislerimi saklamam hiçbir zaman mümkün olmamıştı zaten.
- Christian, seni seviyorum. Biliyorsun değil mi?
- Evet, elbette. Ben de seni seviyorum.
- Bunu hiçbir şey değiştirmeyecek bunu da bilmeni istiyorum.
- Bir sorun mu var? Niye veda ediyor gibi konuşuyorsun?
- Hayır, hayır. Beni yanlış anladın. Sadece...ileride olacaklardan korkuyorum.
- Neler olacakmış ileride?
Gülerek sorunca nedense içimdeki endişeler azalmaya başladı.
- Kraliçeyi biliyorsun... Bizi ayırmaya çalışacak. Ve ben...ben belki başarılı olabileceğini düşünüyorum. Yani... düşünsene orada sadece 1 hafta kaldığımız zaman bile nasıl aramız açıldı. Ve ben tahta geçersem her şey daha da berba-
- Hey, hey. Sakin ol prenses. Bizi ayırmaya çalışacak, biliyorum. Ve Tanrı bilir daha neler yapacak. Ama bu hiçbir şeyi değiştirmez. Yani...en azından benim aşkımı değiştirmez. Seninkini de öyle. Önemli olan zaten bu. Tatiana istediğini yapabilir, söyleyebilir. Ve sen tahta geçtiğinde her şey harika olacak. Tüm moroi ve dhampirlere hükmedeceksin ve inan bana o cadının üzerine sen herkese ilaç gibi geleceksin.
- Bilmiyorum...sadece çok korkuyorum. İlişkimiz hiç bozulmasın istiyorum. Hep böyle kalalım, hep senin kollarında olayım istiyorum.
- İsteğiniz benim için emirdir prenses, diyip dudaklarıma hafif bir öpücük kondurdu. Şarkı bitene kadar öyle kaldık. Ve daha sonrasında da. Sonsuza kadar kalmayı dilerdim, tabii Rose'u merak etmeseydim. Bu konuyu da Christian'la konuşmalıydık. Balkona doğru ilerledik. Hava muhteşemdi.
- Christian... Rose'u ne yapacağız?
Onun için çok endişeleniyorum.
- İnan bana hiçbir fikrim yok. Sanırım ona biraz zaman tanımalıyız.
- 'Zaman tanımalıyız' kısmını geçtik bence. Berbat bir durumda ve aynı zamanda berbat bir oyuncu, benim gibi bir saf bile rol yaptığını anladı.
- Düşününce...evet aslında. Üzerinden çok zaman geçti. Artık hayatına devam ediyor olmalıydı.
- Bana bundan daha önce bahsetmediği için ona bağırıp kızmak istiyorum ama bu her şeyi daha da kötü yapacak.
- Dimitri'yle ilişkisinden mi?
- Evet... Yani...O benim sahip olduğum iki değerli insandan biri ve benim hakkımda her şeyi bilirken ben hiçbir halt bilmiyorum. Gözümün önünde eriyip gitmesini izleyemem.
- Böyle bir şeyi ben de beklemiyordum. Açıkçası hep bir gün Belikov'un Tasha'yla olacağını düşünüyordum.
- Aslında sonradan düşününce... yaptığı her şeyi onun için yaptığı çok bariz. Bunu bile fark edemeyecek kadar tanımıyorum onu. Ve evet ben de öyle zannediyordum. Teyzen ona çok aşık. Sahi, o nasıl?
- Dün telefonda konuştuk biraz. Sesi çok solgun geliyordu, bilmiyorum. Sanırım Dimitri'den dolayı. Onu özlüyor olmalı, sevgili değillerdi belki ama eski arkadaşlar.
- Belki ben de onu aramalıyım. Hatta belki buraya çağırabiliriz? Aklı dağılmış olur hem, ona iyi gelecektir.
- Rose'un bunu sorun etmeyeceğinden emin misin?
- Onla ilgili her konuda bir deliymiş gibi söz etmek zorunda değilsin Christian. Sadece üzgün.
- Hayır asıl sen her şey çok normalmiş gibi davranma. Evi başımıza yıkabileceklerinin farkında değil misin?
- Rose öyle bir şey yapmaz. Sen teyzene sahip çıkarsan bir sorun çıkmaz.
- Öyle mi? Güzel. Şimdi arayıp davet ediyorum. İki saat sonra hastaneye gittiğimizde dediklerini hatırlatacağım.
- Abartma Christian, diyip gözlerimi devirdim. O da telefonu açıp konuşmaya başladı. Ama gerçekten bir sorun çıkmazdı. En azından Rose tarafından. Bilemiyorum, sanki Rusya'dan döndüğünden beri olgunlaşmıştı. Aslında ben çok iyi dayandığını düşünüyorum. Ben Christian'ı kaybetsem... düşünemiyorum bile. Kesinlikle dayanamazdım.
- Aradım. Düşüneceğini söyledi.
- Harika.
- Haklı çıkmanı çok isterim sevgilim. Rose'u da çok sevdiğimi biliyorsun ama bence o kadar iyi gitmeyecek.
- Evet, her neyse. Belki ikisine de iyi gelir. Ya da...belki kavga etmeye ihtiyaçları vardır.
- Rahatla, eğlenceli olacak.
- Bununla dalga geçme, diyip omzuna vurdum. O ve Rose her şeyle dalga geçiyordu, gerçekten, her şeyle.
- Rose nerede? Giyinmesi bu kadar uzun sürmezdi.
- Ben de tam onu düşünüyordum. Sen buralarda takıl ben bakıp geliyorum.
Etrafımda göz gezdirdim ve gardiyanlardan birini gördüm. Yanına yaklaşıp Rose'u sordum, yukarıda giyindiğini söyledi. O etten duvarı aşıp merdivenleri çıkmaya başladım. İlerledikçe kalabalık azalıyor, sevişme sesleri artıyordu. Duymadan gelerek tek tek odaların kapısını açmaya koyuldum. Her seferinde de sadece birbirine kenetlenmiş çıplak vücutlar gördüm. Son kapının kapısını da yediğim küfürle kapatmamla endişelenmeye başladım. El çantamdan telefonumu alıp hızlıca açtım. Rose'u iki kez aradıktan sonra aşağıdaki gardiyanlardan birini aradım ve haber verdim. Aşağı inerken merdivende karşılaştık. "Buralara baktım Jess. Yok! Nerede olabilir ki başka bakacak bir yer yok." sadece duyması için bağırıyordum, korkuyordum da. "Sakin olun prenses. Ben dışarı çıkarken görmedim. Buralarda olmalı." içimden bir his iyi bir şey olmadığını söylüyordu. Gözlerimi kapattım ve ona ulaşmaya çalıştım. Belki bağ tek yönlü değildir diye umdum ama hayır. Sadece içimden 'Neredesin Rose?' diyordum. Eğer beni merak edecek olursa duyacaktı, hep öyle olmuştu. Christian'ı aramayı akıl etmem biraz uzun sürmüştü ama sonunda aradım.
- Christian? Rose yok.
- Ne? Nasıl yok?
- Bilmiyorum. Her yere baktım. Aradım da ama cevap yok.
- Üst katta mısın? Diğerlerine haber verdin mi?
- Evet, evet.
- Tamam, bekle geliyorum.
Christian yanıma gelene kadar kaç kez aradığımı bilmiyordum. En son bana yürürken gördüm ve çalan telefona bakmayı kestim. Açmayacağını biliyordum ama bir şey yapamamak da berbattı.
- Hey! Her yere baktınız mı? Belki hala giyiniyordur.
- Hayır Christian! Gitmiş!
- Ne demek gitmiş?
- Yani... Burada olmadığına göre gitmiş işte. Bir açıklama bile yapmadan gitmiş.
- Hadi biraz daha bakınalım. Belki birileriyle arkadaş olmaya çalışıyordur.
Başımı sallayıp yürümeye başladım. Dediği her şeyi beni rahatlatmak için söylüyordu. Ben gittiğini çok net biliyordum. En son başladığım noktaya döndüm. Balkonda durdum. Korkuluklara yaslanıp ellerimi yüzüme bastırdım. Belki yüzüme uyguladığım baskıdan dolayı gözyaşlarım akmazdı. Yine önceki gittiği gibi mi olacaktı? Aşkının peşinden koşmasını anlıyordum ama ya bu sefer o kadar şanslı olmazsa? Partideki tüm sese rağmen kulağım telefondaydı ve duyduğum mesaj sesiyle hemen telefonu açtım. Mesaj Rose'dandı.
Gönderen: Rose
Alıcı: Liss
Lissa, çok özür dilerim. Hiç hesapta olmayan acil bir şey çıktı, açıklama yapmadan bir anda gittiğim için üzgünüm. Tehlikeli bir şey yok, aile sorunu diyelim şimdilik, döndüğümde her şeyi anlatacağım. Dönene kadar lütfen bana ulaşmaya çalışma. Benim için endişelenme, en kısa sürede döneceğim.
Meraklı gözlerle bana bakan Christian'a sadece telefonu çevirmekle yetindim. Derin bir nefes aldığımda artık kendimi tutmanın bir anlamı olmadığını fark edip kendimi Christian'ın kollarına bıraktım.

Vampir Akademisi FanFict. (ASKIDA)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin