Bölüm 7.2

187 18 3
                                    

Toparlanıp aşağı adımımı attığımda tek gördüğüm birbiriyle tanışmaya çalışan benim gibi yenilerdi. Benim amacımsa bambaşka olduğu için özgüvenli adımlarla yürümeye başladım. Balo salonu tarzı yere girdiğimde tamamen ürkek bakışlar arasında kalmıştım. Gözüm etrafı taradı. Ama tabii ki sonuçsuz kaldım. Henüz burada olmasını zaten beklemiyordum.
Neler olabileceğini düşündüm. Beni herkesin ortasında öldürür müydü? Yoksa sadece gözdağı vermek mi istiyordu? Abe ile planımız aklıma geldi. Akademideki... Bunu kesinlikle yapamayacağımızı söylemiştim, şimdi düşünüyorum da...keşke biraz daha düşünseydim. Bu düşünceyi hemen aklımdan sildim. Lissa'yı öldürmeye çalışan birini hapisten kaçırmak çılgınca bir fikir. Dimitri'yi eski haline döndürecek bir yolu olsa bile.
Parti üniversite kapsamında olduğu için kampüsün içindeydik. Ve dekan konuşmaya çıktı. Bir süre sıkıcı "Her şey yeni başlıyor ama eğlenmenize de bakın" temalı konuşmadan sonra yüksek sesli bangır bangır bir şarkı başlamasıyla irkildim. Kokteyllerin olduğu yere doğru ilerledim. Böyle bir geceyi sarhoş geçirmek istemediğim için sadece meyveli olandan aldım. Tam kepçeyi yerine bırakırken "Hey." diye bir ses duydum. Başta üstüme alınmadım, kendimi sadece Dimitri'ye odaklamıştım. Sonra kafamı çevirdiğimde bana söylediğini anladım. Saçları omzuna dökülen hoş bir çocuktu, uzun saçlılar bana karşı bir direniş falan oluşturdular sanırım. Çok uzatmak istemedim, merhaba diyip gidecektim. "Merhaba." dedim. "Ben Blake." diyip elini uzattı. "Rose, memnun oldum." Sesten dolayı bağırarak konuşmaya başladık.
- Ben de memnun oldum Rose. Tek mi geldin?
- Evet, birlikte kaldığım arkadaşlarım...bir işleri çıktı ve ben de partiyi kaçırmak istemedim.
- Ben de tekim. Belki birlikte takılırız?
- Beni yanlış anlama ama...sevgilim var ve bunun pek-
- Hayır, yanlış anladın, diyip güldü ve devam etti, ben kızlarla o anlamda ilgilenmiyorum.
- Ah...şey üzgünüm. Tabii, olur.
- Böyle sanan tek sen değilsin, sorun yok. Hangi bölümdesin?
- Psikoloji. Sen?
- İşletme, tamamen ailemin zoruyla. Söylerken bile büyük bir utanç hissediyorum.
Benimki de Lissa'nın seçimiydi ama zaten ilgili olduğum bir alandı.
- Bir şirketiniz var sanırım?
- Evet, bazen keşke hiç olmasaydı diyorum.
- Sen ne istiyordun?
- Yıllardır tek isteğim dil okumak. Tur rehberi olmak istiyordum.
- Anlıyorum... Bazen her şeyi kendimiz seçemeyiz.
- Evet... Bu konuşma pek parti havasına uygun olmadı.
Gülüştük. Bir masaya geçip konuşurken gözlerim etrafı tarıyordu. Hala hiçbir şey yok.
- Sevgilin burada mı?
- Şey...şu an biraz karışık bir durumdayız. Yani...gelmeye çalışacak.
- O da burada mı okuyor?
Dostum o öldü.
- Hayır. O okulu bitireli çok oldu.
- Aranızda baya yaş olmalı.
- Aslında çok değil. Ya da bana çok gelmiyor. 18-24?
- Önemli olan gerçek aşk.
Avutuyormuş gibi söylemesi hoşuma gitmedi ama kötü niyetli biri olmadığını ilk gördüğümde anlamıştım zaten.
- Senin nasıl?
- Adı Cameron. Bir senedir beraberiz ama ne kadar çabalasak da aynı yere denk gelemedik.
- Üzüldüm. Mesafeleri boşver önemli olan gerçek aşk.
Kendi sözünü ona karşı kullanınca yüzündeki üzgün ifade silindi. Onunla konuşurken gerçekten normalmiş gibi hissettim. Sadece okul, aşk ve gelecek hakkında konuşmak bana çok uzaktı.
Bir kız heyecanla bağırarak onu çekiştirirken el salladım. Zaten numarasını almıştım. Blake'i aklımın bir köşesine attım ve geliş amacıma yöneldim. Etrafı yine taradım ve yine bir şey olmaması beni çıldırttı. Sakinleşmek ve iyi bir gardiyan olmak için Lissa'yı kontrol ettim. Christian'la film izliyorlardı. Kendime geri döndüm ve birden bunaldığımı hissettim. Balkonun kocaman kapıları dikkatimi çekti ve oraya yöneldim. Yürürken midemin bulandığını hissettim. Sonra nedeni aniden aklıma geldi. Strigoi yaklaştığı zaman hissettiklerim, eskiden ölmüş biri olarak ölüleri hissetmem çok da garip gelmiyordu artık. Oralarda bir yerde olmalıydı. Etrafımda döndüm ama göremedim. Bir yandan midemle savaş verirken etrafta dört dönmek çok yorucuydu. Balkona çıktım ve korkuluklara yaslandım. Elimi yüzüme yaklaştırıp hızlı nefesler almaya başladım. Kafamı kaldırdığımda daha iyiydim. Gecenin karanlığında tüm parti ışıkları sönmüştü. Elektriğin kesilme nedeni hakkında sağlam fikirlerim vardı. Millet eğlenmeye devam ediyorken ben arkamı dönmeye korkuyordum.
- Roza?
Ölüyormuş gibi hissettim.
- Sana zarar vermeye gelmedim. En azından şimdilik.
Yavaş yavaş öldüren bir zehirdi sesi.
- Neden geldin o zaman?
- Benimle ilgili tüm o saçma planlarını unuttuğunu gözlerimle görmek istedim.
- Ne planından bahsediyorsun?
- Victor ve Robert'le ilgili olandan. Ölen ölmüştür, geri getiremezsin.
- Belki getiremem ama en azından denerim. Senin için asla pes etmeyeceğimi biliyorsun.
- Sana seçeneklerini sundum Roza. Benimle birlikte ölümsüzlüğü seçebilirdin.
- Sen Dimitri değilsin ki. Dediğin hiçbir kelimeye inanmıyorum.
Kalbim bir kere daha paramparça oldu.
- Eğer geri getiremezsem de seçeneğim oldukça açık. Gerçek Dimtiri kesinlikle bunu isterdi.
- Ben hala aynıyım. Sadece artık her şeyi daha berrak görebiliyorum.
İlginç, çünkü Natalie kendini dönüştürdüğünde de aynı şeyleri söylemişti.
- Ben elimden geleni yapacağım. Başaramazsam da... o zaman bu savaş sona erecek.
- Ben seninle savaşmıyorum Roza.
- Zaten benimle savaşmıyorsun. Her şey kendi içinde.
- Her şeyi büyütmek zorunda değilsin. Hala benim yolumu seçebilirsin.
- Dimitri, bu senin yolun falan değil! Bunu kendin seçmedin! Zorla dönüştürüldün!
- İyi ki de öyle olmuş o zaman.
- Sen kendinde değilsin. Bırak sana yardım edeyim.
- Asıl sen kendinde değilsin. Beni gerçekten sevseydin, böyle de kabul ederdin. Çünkü ben buyum!
- Bunu seninle tartışmayacağım, her kimsen. Sen benim Dimitri'm değilsin.
- Bunu böyle kabul etmeliydin. Ben hala benim. Pişman olacağın şeyler yapma. Daha doğrusu yapmaya çalışma. Beni öldüremeyeceğini sen de biliyorsun.
- Senin için beni öldürmek veya bir canavara dönüştürmek basit olabilir. Ama ben seni aklının alabileceğinden daha çok seviyorum.
Gözyaşlarım yanağımdan usulca akarken bana acı bir şekilde baktı. Bazen kendisi gibi olabiliyordu.
- Kararını vermek zorundasın. Kendimi saçma bir tehlikeye atamam.
Sözleri içimi yakıyordu ama gözyaşlarımı sildim.
- Senden vazgeçmeyeceğim.
- Beni eski halime döndürmenin bir yolu yok.
- Peki varsa?
- Varsa bile istemiyorum Rose, lanet olsun. Bu aptal düşünceleri bırak artık, ben sonsuza kadar böyle olacağım ve seni yanımda istiyorum.
- Yoksa, ki ben bu ihtimale inanmak istemiyorum, o zaman sen... Seni öldürmemi isterdin. Üzgünüm. "Hayati yönü mezara doğru olan bir varlığın yaşayıp acı çekmektense, yaşamaması daha iyidir."
Kimin söylediğini hatırlamadığım söz bana Dimitri'nin zen derslerini hatırlattı. Onda da bir etkisi olduğunu anladım, irkildi.
- İyi düşün Roza. Yine geleceğim. Bu sefer iyi düşün.
Arkasını dönüp giderken sadece bakakaldım. Haklıydı, onu öldüremezdim. Kendim de strigoiye dönüşmeyeceğime göre tek seçenek Abe'i aramaktı. Yüksek güvenlikli bir yerden çok iyi korunan birini tek başıma kaçırmam mümkün değildi.
Partiden çıkıp kampüsün önüne yürüdüm. Bir taksi çağırıp eve geri döndüm. Gittiğinden beri ağlamama engel olamıyordum. Bu yüzden yeterince canım sıkılmıştı zaten. Bir de gizlice eve girme derdiyle uğraşmak zorundaydım. Çıkış yönümün tersini izledim. Camı zaten açık bırakmıştım. İçeri girdim, odayı sadece ay ışığı aydınlatıyordu. Bir süre aynada o halime baktıktan sonra üzerimi çıkardım ve duşa girdim. Suyu sonuna kadar açıp gözyaşlarımı tamamen serbest bıraktım. Onu nasıl kaybettiğimi tekrar tekrar düşündüm. Yaşanması mümkünken yaşayamadığım mutluluklara (Dostoveyski) ağladım. O lanet mağaraya dönmediğim için ağladım. Onu ölüme terk ettiğim için kendimden utandım. Bana dediğini yapamadığım için tekrar utandım. 'Tereddüt etme.' bunu milyon kere söylediği halde tereddüt ettiğim için ağladım. Onu bir kez daha doyasıya öpmediğim için pişman oldum.
Ama hiçbir şey değişmedi, hala yapmam gereken şeyler vardı. Hala telafi edebilirdim. Ve onu geri kazanabilirdim.

Vampir Akademisi FanFict. (ASKIDA)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin