4 hafta sonra
İşte dört yıl boyunca yaşayacağımız ev. İçeri girerken içimde bir telaş vardı. Her ne kadar rahat görünsem de yeni bir ortam ve yeni bir yaşama gireceğim için gerginim.
- Rose burası mü-kem-mel! Tam hayalimdeki gibi!
- Akademideki ilk yılımızda kurduğumuz üniversite hayallerini hatırlıyor musun?
- Hiç unutmadım ki. Şimdi hepsini gerçekleştirmemiz gerekiyor.
Gülmekle yetindim. Christian ve birkaç gardiyana eşyaları taşımaya yardım ettim. Çoğu Lissa ve Christian'a aitti zaten. Daire de döşeli olduğu için pek bir iş yoktu.
Çevreye alışmak için kısa bir tura çıkmaya karar verdik. Heyecandan çok erken saatte yola çıkmıştık ve anca öğlen oldu. Öğrenci standartlarının üstünde, lüksün altında dairemizden inerken içimdeki heyecan sönmeye başlamıştı bile. İlgilenecek işlerim bittiği zaman hep böyle oluyordu.
Christian diğer gardiyanlara izinli olduklarını söyledikten sonra bize katıldı ve oturacak bir yer arayışına girdik. Pek işlek olmayan caddede yürürken iç tarafa doğru duran bir binanın üzerindeki ilan ilgimi çekti. 'Rusça kursu kayıtlarımız başlamıştır'. Bunu aklımın bir köşesine kazıdım, böyle bir planım hep vardı zaten. Önüme döndüğümde Lissa heyecanla bir şeyler anlatıyordu.
-... Yarın hoşgeldin partisi varmış, katılıyoruz değil mi?!
- Heyecanını söndürmek istemem Liss, ama bunun iyi bir fikir olduğunu sanmıyorum.
- Ve ben de pek parti insanı değilim, biliyorsun.
- Ne?! Hayır, kesinlikle gideceğiz. Gelmek zorundasınız. Üniversiteye dair hiçbir şey kaçırmak istemiyorum.
- Bunu yarın konuşabilir miyiz?
- Tabii ki hayır, elbise bakmaya gitmemiz gerekiyor.
Christian'la birbirimize 'ölmek istiyorum' temalı bakışlar attıktan sonra ayrı ayrı oflayıp pufladık.
- Şart mı sevgilim? Sadece yeni evimizin tadını çıkaramaz mıyız?
- Evet şart. Biraz etrafı dolaştıktan sonra alışverişe gideriz, uyar mı?
- Tabii ki uymaz, zaten her türlü gitmeyecek miyiz?
- Kibarlık etmek istemiştim, diyip güldü.
Şimdi yeterince elbise yokmuş gibi biraz daha almaya gideceğiz. Bu düşünceyle kendi kendime göz devirdim. Pek alışveriş insanı değilim.
Daha yoğun sokaklara yaklaştıkça kafeler, dükkanlar artıyordu. Yalnız uçta duran kafe dikkatimi çekti. Daha sessiz, sakin, rahat bir yere benziyordu. Orayı işaret ettim, "Orada oturalım mı?". Zaten bir yeri bildiğimiz yoktu, onayladılar ve ilerledik. İçeri girdiğim anda hep orada takılacağımızı hissetmiştim. 'Barry's'. Güzel bir yer.
İçeri geçtik ve köşeye bir yere oturduk. O ikisi gerçek anlamda limonata hastaları. Ben de nefret ederim. Kendime de vişne suyu söyledim ve biraz dalga geçtiler, ortak hobileri. Saat bir buçuğa kadar oturduk. Sürekli etrafa bakma ihtiyacı duydum; içimde bir rahatsızlık vardı. Biri bizi izliyormuş gibi hissediyordum ama emin olmadan kimseyi germek istemedim. Ayrıca bu kişinin Dimitri olduğunu sanmıyordum. Öncelikle hava açık ve güneşli. Ayrıca strigoiler yaklaştığında hissettiğim o garip his yoktu. Açıkçası onların varoluşsal özelliklerinden çok kendi hislerime güveniyordum; asla yanılmadılar. Gitmemek için ısrar etmek istedim fakat elimde bir kanıt olmadığı için sadece daha dikkatli olmakla yetindim. Sonra elimiz mahkum alışveriş için yola koyulduk. Ben etrafa baktığımı çok belli etmeden keskin bakışlarla bakıyordum. Aklımda ortaya çıkarmak için türlü planlar vardı ama o sırada Lissa'yla birlikte olmak istiyordum. Onun da zamanı gelecekti nasıl olsa.
- Rose bu nasıl? Christian?
Mavi bir elbiseyi gösteriyordu.
- Kesinlikle hayır.
Berbat bir elbiseydi, gerçekten. Christian da bıyık altından gülümsedi ve Lissa tabii ki gözlerini devirdi. Bu biz üçümüzün alışveriş anlayışı.
Gözüme Liss için bordo bir elbise takıldı.
- Bu nasıl?
İkisi de umutsuzca bana dönerken birden Liss'in gözleri parladı. Tamam, aradığımızı bulduk.
- Mükemmel, harikasın Rose! Hemen denemek istiyorum.
Koşarak kabinlere giderken Christian da peşine düştü ve kendime de bir şeyler bakmaya fırsat buldum. Çok hevesli olduğumdan değil, sadece bir partiye uygun kıyafetim yoktu. Belki de biraz hevesliydim.
Gözlerim etrafı taradı, takipçimi göremedim ama mükemmel elbiseyi metrelerce uzaktan seçmiştim bile. Zümrüt yeşili, kısa, straplez bir modeldi. Pırıltılar ve payetler yoktu, işte aradığım elbise... Uygun bedenini bulup kabinlere ilerledim. O sırada da Lissa çıkmıştı. Gerçekte de olduğu gibi bir prensese benziyordu.
Manken yürüyüşü yaparken ciddi durmaya çalışıyordu ama bir yerde patladı tabii ki.
- Tamam bunu alıyorum. Beğendiniz değil mi?
Beğenmesek bile artık daha fazla gücümüz kalmadığı için evet diyecektik ama gerçekten çok güzeldi.
- Evet Liss, harika. Bunu kaçırma.
- Elindekine bakayım?
Kaldırıp gösterdim. Tabii ki bu onun için oldukça sadeydi.
- Tam senin tarzın, giy de üzerinde görelim.
Hızlıca üstümdekilerden kurtuldum ve giyinip çıktım.
- Nasıl?
- Çok seksi Rose, bunu al!
Mağazanın ortasında böyle bağırmasa da olurdu tabii ama evet ben de beğenmiştim. Kabine geri girmeden önce etrafa tekrar baktım ama boşuna. Şüpheli kimse görünmüyordu.
Kasaya gidip ödedikten sonra hepimiz oldukça yorgunduk. Yürüye yürüye neredeyse şehrin diğer ucuna gelmiştik. Tam bir taksiyi durduracaktım ki Liss beni durdurdu.
- Hemen yorulmuş olamazsınız! En azından bir kahve içip öyle gidelim.
- Hemen mi?! Saatin farkında mısın Lissa?
- Katılıyorum, ayrıca ben sana kahve yaparım. Artık gidelim.
Hemen yüzünü astı. Onun tribini çekmektense bir bu kadar daha bile gezebilirdim.
- Tamam, tamam. Sil şu ifadeyi yüzünden. Bir kahve ve eve gidiyoruz.
Kafasını memnun bir şekilde sallarken Christian söyleniyordu. Tanrım, birini memnun edince diğeri bozuk atıyordu. Sessizce konuşmasına rağmen duyuyordum; "Neden sadece gitmiyoruz ki? Alışveriş aşkı beni öldürecek. Günlerim onu kabin önlerinde bekleyerek geçiyor...". Bu kadarı bile yeterli geldi ki o mekana girene kadar devam etti, o kadar rahatsız.
Keşke diğer gardiyanlar da orada olsaydı, gidip etrafa bir göz atardım. Ama oturduğum yerden baktım. Diğer uçta paltosu üzerinde oturan bir adam vardı. Sessizce gazetesini okuyordu. Sadece su sipariş etti ve ben tüm bunları ona bakmadan gördüm, basit taktikler. Yani tam şüpheli profili.
Biraz sohbet ettik ve tüm süre boyunca o taraftan yana hiç bakmadım. Beni izleyip izlemediğini anlamanın tek yolu vardı. Birden gerine gerine esnemeye başladım ve göz ucuyla oraya bakıyordum. O da esnedi, biliyordum!
- Hemen döneceğim.
Kalkıp adama doğru yürüdüm. Takipçi manyağın teki değilse bile tek kaybım tanımadığım biriyle ters düşmek olurdu.
Oraya gitmiyormuş gibi ilerleyip hala oraya bakıyordum. Birden hareketlendi. Hah! Aniden masasına oturdum, bunu beklemiyordu.
- Sen kimsin ve ne halt ediyorsun?
Tamam hiç tanımadığım ve emin olmadığım biri için fazla cüretkar sözlerdi. Ama dediğim gibi, kaybedecek bir şey yoktu b
- Ne?
- Sabahtan beri neden beni takip ediyorsun?
- Takip falan etm-
- Eden biri tam da bunu söylerdi. Kimsin? Bir daha sormak zorunda bırakırsan bu kadar kibar olmam.
- Ben ne dediğinizi anlamıyorum.
Belki de gerçekten alakası yoktu ama zorlamak zorundaydım. Üzgünüm belki de masum olan adam.
Aniden ayağa kalktım, karşı koymasına rağmen kolundan çekip tuvalete giden koridora sürükledim.
- Beni takip ettiğini biliyorum, kim için çalıştığını söyle ve karşılığında seni öldürmeyeyim.
Bir kısmı palavra, zaten onu öldürmeyecektim. Ama o bunu bilmiyordu. Kafasını duvara yasladım ve boğazına hafifçe baskı uygulamaya başladım.
- İstediğini yap, konuşmayacağım.
Boğuk bir sesle söylediği sözler karşısında şaşırdım. O olduğundan emin bile değildim. Baskıyı arttırdım.
- O kadar emin olma, konuşacaksın. Eğer arkadaşımın baskı gücüyle öğrenmesini ve sonrasında sevgilisi tarafından yakılmak istiyorsan konuşma.
Ben daha da sıkarken birden "Tamam!" diye bağırdı. Belli ki yanma kısmından biraz korktu.
- Kim için çalışıyorsun ve neden beni takip ediyorsun?
- El..ini- boy-
Ah, doğru. Bıraktım ve öksürük kısmından sonra nefes nefese konuşmaya başladı.
- Beni... Beni Abe Mazur... yolladı... Sadece güvenlik... için.
Babam mı?
- Ne?
- Yemin ederim, hepsi bu.
- Seni bir daha etrafımda görmeyeceğim.
Adama başka bir şey demeden masaya geri döndüm.
- Hadi, gidiyoruz.
- Rose demin ne oldu?
- Christian bunu evde konuşabilir miyiz?
Kapıdan çıkarken değişik duygular içindeydim. Benim ihtiyar beni korumak mı istedi? Kendimi bu fikre kaptırmak istemedim.
Yol boyunca konuşmadık, bir şey olduğunu onlar da sezdi. Yine de sıkıştırmak istemediler biliyorum.
Evin kapısını açarlarken ben de karşı dairede kalan diğer gardiyan sürüsüne rapor verdim ve içeri girdim. Oturur oturmaz hemen sormaya başladılar elbette.
- Orada neler oldu Rose? Sen iyi misin?
- Bir sorun yok. Sadece... Önce bir telefon açmam gerekiyor.
Kalktım ve odama ilerledim. Telefon rehberine girdim ve en altta indim.
Zmey.
Üzerine tıkladım, bir an gelen cesaretle yapmasaydım muhtemelen hiç yapamazdım.
Birkaç kez çaldıktan sonra neşeli bir sesle açtı.
- Alo?
- Benim, Rose.
- Biliyorum ve hayretler içindeyim, h-
- Sohbet için aramadım.
- Ah, peki. Bir sorun mu var?
- Bir sorun mu var? Nasıl ortada hiçbir şey yokmuş gibi konuşabiliyorsun?
- Rose-
- Peşime birini takmadan bahsediyorum.
- O mu? Sadece bir önlem.
- Ne için?
- Güvenlik?
- Beni korumana ihtiyacım yok ihtiyar. Bir daha yapmazsan sevinirim.
- Bak, Rus çocuğun bir çeşit tehdit mektubu gönderdiğini biliyorum. İzin ver yardımcı olayım.
- Onun bir adı var, Dimitri. Ve yardımını istemiyorum.
- Ortada bir teklif de yok zaten. Bu annenle ortak kararımız.
- Ne zamandan beri annemle konuşuyorsunuz ki?
- İhtiyacın olduğundan beri. İstesen de istemesen de yanında olacağım Rose. Bir şeyleri telafi etmeye çalışıyorum.
- İstediğin kadar çalış, bu mümkün değil. Sen sadece vicdanını rahatlatmaya çalışıyorsun. Bu arada adamların berbat, daha iyi kişilerle çalışman gerekiyor.
- Endişelenme, sadece yerini saptamak için gereksiz birisi. Ben yapmam gerekeni yapacağım. Hoşçakal.
- Endiş-
Yüzüme kapattı. Bu kadar saçma bir ailem olduğuna inanamıyordum.
Sanırım biraz bağırmıştım ki sesim kesilince Liss odamın kapısını çaldı. "Gel!" diye seslendim. Birine anlatmadığım zaman daha da sinirleniyordum.
- Neler oldu demin? Kimle konuşuyordun?
- Biraz saçma bir olay.
- Hadi anlat.
- Sabah buraya geldiğimizden beri biri beni takip ediyormuş gibi hissediyordum. Sonra en son kahve içmeye gittiğimizde onu yakaladım. O konuştuğum kişi oydu yani.
- Ne?! O baban mıydı?
- Hayır, hayır. Peşime taktığı biri. Güvenliğimle ilgili bir şeyler saçmaladı. Ben de istemediğimi söyledim. Kesse iyi eder.
- Nasıl yani? Neden, bir şeyler mi biliyor? Bana hiçbir şey anlatmadığın için takip edemiyorum.
- Şöyle ki, ben Dimitri'nin ailesinin evinde kalırken babam olduğunu öğrendim ve bir anlaşma yaptık. Geri döneceğim falan o gibi şeyler. Tabii ki onu bulmadan dönmedim. Her neyse, daha sonra onu hiç görmedim. Ve görüşmedik, bugüne kadar. Dimitri'nin gönderdiği notu bildiğini ve beni koruması gerektiğini söyledi. 'Telafi etmesi gereken şeyler' varmış.
- Bence... bana kızma ama bu kötü bir fikir değil.
- İnanamıyorum sana. Tabii ki berbat bir fikir. Doğduğumdan beri bir kere bile yanımda olmayan bir adam sadece peşime casuslar takarak babam olamaz. Artık çok geç.
- Biraz bunu sakin kafayla düşün. Eminim ona da hak vereceksin.
- Ona hak fa- her neyse Lissa. Zaten haklı olduğum şeyleri tartışmak istemiyorum.
- Tamam o zaman, biz yatıyoruz. İyi uykular.
Sarıldı ve odasına girene kadar sesini dinledim. Sonra kendimi rahat bırakıp uzandım. Uyumaya çalışıyordum ama birinin sizi takip ettiğini biliyorsanız bu biraz zor olur.
Kalkıp mutfağa gittim. Kendime bir çay hazırladım ve tam kafamı koridora dönerken bir gölge gördüm. Hemen fincanı yerine bıraktım ve peşinden gittim. Ayak sesi de duydum ilerden. Kesinlikle biri içerideydi. Lissa ve Christian'ın odasının önünde hiçbir şey yoktu. Kendi odama ilerledim. Kapalı bıraktığımdan emin olduğum kapı açıktı. Korkuyla içeri girdim fakat kimseyi göremedim. Her kimse ben odayı kontrol ederken çıkmış olmalı, bu da açık camı açıklıyor.
Işığı açtım ve etrafı taradım. Farklı olan tek şeyi hemen gördüm. Masanın üstünde duran büyük kutu. Yavaşça yaklaştım. Açıp açmama konusunda emin değildim. Yine de tabii ki kapağını kaldırdım.
Kan kırmızısı bir elbise... Hemen elime aldım ve kaldırdım. Baştan aşağı süzdükten sonra kutuya geri baktım. Siyah bir ayakkabı ve bir not, işte aradığım şey.
" Yarınki partiyi dört gözle bekliyorum Roza."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Vampir Akademisi FanFict. (ASKIDA)
FanfictionRose Dimitri'yi bulduktan ve Rusya'daki tüm olaylardan sonra geri dönüyor ve mezun oluyor. Yıllardır Lissa'yla hayalini kurdukları üniversite hayatlarına geçiyorlar ama Rose geçmişi unutup hayatına devam edebilecek mi? Dimitri Rose'u öylece bırakaca...