Bölüm 18

153 13 0
                                    

Dimitri
Yorucu(!) birkaç saatin ardından Roza kollarımın arasında uyuyordu. Ellerim bacağında geziniyordu. Hala uyuma olayına tam alışamamıştım o yüzden delirmiş gibi sevgilimi izliyordum. Gerçi uyanık olsa bu onun da hoşuna giderdi.

Güneşin doğuşuna iki saat vardı. Uyuyamama sebeplerimden biri de heyecandı. Güneşi yeniden tenimde hissedeceğim için çok heyecanlıydım.

Biraz kıpırdanır gibi oldu, daha da sıkı sarıldı. Durumdan hoşnutken, birden çığlığıyla yerimden zıpladım. "Hayır!!" sürekli bağırmaya başladı. Kucağımdan kalktı ve beni yataktan itmeye başladı. Vurabildiği her yerime vuruyordu. Karşılık vermezdim tabii ki, sadece ellerini sabitlemeye çalışıyordum. Onda tüm gücüyle bana vuruyordu.

- Ne oluyor Rose?!
- Defol buradan! Seni pislik! Canavar! Beni Lissa'dan ayırmaya çalışıyorsun!!

Belli ki bunun altında şu lanet karanlıkla ilgili bir şey vardı.

- Onun üzerine komplo kurduğunu biliyorum! Beni ondan koparacaksın ve o karanlığında boğulacak öyle mi?! Seni piç kurusu!

Ellerimi çektim ve vurmasına izin verdim. Aynı şeyi daha önce de yaşamıştık. Akademide birden Jesse Zeklos'a saldırmıştı. O zaman da onu alıp ormana götürmüştüm, ilk defa birlikte olduğumuz yere. Zaten bir bakıma tam olarak her şey orada başlamıştı.

Bana vurmaktan sıkıldığında üzerindeki tişörtümü çekiştirip kendiyle savaşmaya başladı.

- Roza! Roza! Beni dinle!

Ellerini tuttum, karşı koysa da kucağıma çektim ve direnişine rağmen sarılmayı sürdürdüm. Hala aptalca komplo teorilerim hakkında bağırıp duruyordu. Kapı sertçe tıklatıldı, Abe "Neler oluyor?!" diye bağırıyordu. İçeri gelmesini söyledim. Bizi o halde görünce ortam daha da gerildi.

- Ne oluyor Belikov?! Onu bir şeye zorluyorsan seni öldüreceğim!
- Ne saçmalıyorsun! Şu an sesini kes, sakinleştiği zaman açıklayacağım!

Bir süre daha karnımı tekmeleyip göğsümü yumrukladıktan sonra yorulmuş olacak ki, durdu. Ama hala ağlıyordu. Abe'e seslendim, o şokla ciddiye alması için bağırdım.

- Adrian Ivashkov'u ara ve Lissa'ya ne olduğunu sor! Eğer onda da bir problem varsa hemen buraya getirmesini söyle!

Kafasını salladı ve telefonunu açtı. Hala bana öldürecek gibi bakıyordu ama bir gram umursamadan sevgilime döndüm.

- Roza? Ben burdayım. Lissa güvende, duyuyor musun?

Başını salladı ve yüzünü göğsüme yasladı. Daha da ağlaması beni korkutuyordu ama hiç belli etmedim. Hislerimi belli etmemek konusunda harikaydım, gerçekten.

- Roza. İstediğin kadar ağlayabilirsin, güvendesin. Rahatla. Bir sefer daha böyle olmuştu hatırlıyor musun? Ve atlattın. Bu da tıpkı onun gibi geçecek.

Uyuyakaldığında hala onu yerde kucağımda tutuyordum. Biraz daha dalmasını bekledim ve kaldırıp yatağa bıraktım. Yorganı örttüm ve geri içeri giren Abe'e döndüm. "Gitme, Comrade." fısıldar gibi sesini yine de duydum. "Gitmiyorum ангел, şimdi uyu, sabah konuşuruz."

Yanına oturdum ve elini tuttum. Abe sessizce konuşmak için yanıma geldi ve yatağın ucuna oturdu.

- Ne oldu, ne diyor?
- Lissa'nın çok kötü olduğunu, kriz gibi bir şey geçirdiğini söyledi. Bir de...aurayla ilgili bir şey söyledi?
- Adrian da ruh kullanıyor. Auralarımızı görebiliyor.
- Evet, hiç görmediği kadar karanlık olduğunu, sakinleştirici iğne yapmak zorunda kaldıklarını söyledi.
- Buraya gelecekler mi?
- Acilen getirmesini söyledim. Birazdan yola çıkarlar. Öğlene doğru da varacaklardır.
- Güzel. Şimdi onu yalnız bırakamam, sabah konuşuruz. Ama ona bir şey yapmadığımı bil, bana Roza ile ilgili her konuda güvenebilirsin.
- Biliyorum, diyip eliyle omzuma vurdu ve Roza'yı nazikçe öpüp kalktı.

Vampir Akademisi FanFict. (ASKIDA)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin