Sahilde geçen saatlerin ardından evin yolunu tutmuştuk. Hayatımın en garip anlarını yaşamaya başlamıştım. Hiçbir şeyin normal olmadığının farkındaydım. Hayatımın normal olmayacağını küçüklüğümden beri hissediyordum. Nedenini asla açıklayamayacağım için hep sustum. O çiftlik evinde her gün uyanıp aynı şeyleri yaşayıp tekrar uykuya dalarken bile bu his hep benimleydi.
Şimdi ise, ailemiz tehlikeli düşmanlara sahipti. Annem bir haftadır yataktan kalkamaz durumdaydı. Babam neredeyse annem olmadan adım atamayacak haldeydi. Ateş ise...
Ateş omuzlarının arasına kafamı koyup saklanabileceğim tek insan iken, beni teselli edip her şeyin güzel olacağına inandırması gerekiyor iken sadece susuyordu. Ve bu sessizliğinin sebebini bilmek istiyordum. Kafasında dönen düşünceleri okuyabilmek istiyordum.
Bu kadar susması normal değildi. Bu kaza ile ilgili bir şeyler vardı. İçinde boğulduğum hüzünün daha da artacağını hissediyordum.
Aramızda bir sorun yok dedim kendime. İngiltere'ye gitmiyorum. Ayrılmıyoruz, beraber olmaya devam edeceğiz.
Evin kapısının önüne geldik. Ateş bana doğru döndü. Gözlerime baktı, gülümsemeden. Sana söylemek istediklerim, bildiklerim var ama sadece susuyorum der gibi.
Ben susmak zorunda değildim.
" Seni çok seviyorum. " dedim. Hiç böyle bir şey demiş miydim ona daha önce, hatırlamıyordum.
Gözlerini benden kaçırdı. Kaldırım taşlarına bakmaya başladı. Göğüs kafesimdeki tüm kaburgalarım kırılmış gibi hissettim. Beni sevdiğini söylemedi. Bana bakmadı bile.
Ben o güzel yüzüne bakıp konuşmasını beklerken o sessizliğini korudu. Birkaç saniye sonra anladım. Sonsuza kadar burada böyle kalabilirdik.
Konuşmuyordu, yere bakıyordu. Ama gidemiyordu da. Beni bırakıp gidemiyordu.
Elimle çenesine dokundum ve yanağına dudaklarımı değdirdim. Ardından evin bahçe kapısını açtım ve içeri girdim. Arkama bakmadan evin kapısına kadar ilerledim. Kapıyı çaldım, kapıyı hizmetli açtı. İçeriye girip salonun evin önüne bakan camına doğru ilerledim. Gitmiş miydi?
Yoktu. Gitmişti.
Aramızı bozan şey neydi? Bilmemek daha zordu. Aklıma türlü türlü sebepler doluşuyordu. Beni sevmediği, başka biri olduğu ya da gitmesi gerekenin bu sefer o olduğu...
Hizmetlinin arkamda durup bana baktığını görünce ona doğru döndüm.
" Bir sorun mu var? " dedim olan biteni anlamak için.
" Bade Hanım, babanıza acil bir telefon geldi. Annenizin tedavisi için yurt dışından bir hastane ayarlanmış. En kısa zamanda gidilmesi gerekiyormuş. Babanız uygun uçak saatlerine baktı, yetişebilecekleri tek bir sefer varmış. Apar topar çıkmak zorunda kaldılar. Size de haber vermek istediler. Fakat... " dedi ve gözlerini salonun ortasındaki masaya çevirdi. Telefonum masanın üzerindeydi. Yanıma almayı unutmuştum. " Size ulaşmayı başaramadılar. " dedi.
" Bu kadar acil miydi gerçekten? Ben de gelemez miydim? Kaç saattir dışarıdayım ki? " dedim hayal kırıklığına uğrayarak.
" 4 saattir yoksunuz efendim. " dedi.
Bu kadar uzun zaman olduğuna inanamıyordum. Bana sorsalar en fazla 2 saatin geçmiş olduğunu söylerdim.
" Hadi ya... " dedim kısık bir sesle. Gözlerimi yere çevirdim. " Peki bana bir bilet ayarladılar mı? "
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ateş
Roman pour AdolescentsBir fermuarla hayatın ne kadar değişebilir? Hayal etme, çünkü cevabı zaten tam burada. Kapak tasarım: holanriss