İnsanlar çeşit çeşittir. Kimileri ne kadar kötü hayatı olsa bile tozpembe gözlerle insanları izler, bir lokma ekmek ile mutlu olup etrafa gülümseme saçar. Kimileri ise ne olursa olsun, kim ne derse desin hayata iğrenerek bakar. Somurtup insanları korkutur. Ben bu grubun içindeydim. Somurtuyor olabilirdim belki. Ama bunun sebebini kimse bilmiyordu. Ben biliyordum. Çünkü her insanda dolu olan, kalbin sevgi ile doldurulan kısmı, bende bomboştu. Sevildiğini bilmek nasıl bir şeydi bilmiyordum. İçimdeki duygusuzluğun sebebi belki de buydu. İnsanlara neden gülümseyecektim ki? Gülümsemek? Ne işe yarıyordu o? Bana sevgi ile bakmayan insanlara sevgi dolu bir gülümseme atmak hiçbir zaman işime gelmemişti.
Somurtmak her zaman tercihimdi. Ve bugün de diğer günler gibi somurtmam gereken bir gündü. Ama farklı bir duygu yaşıyordum. Şaşkınlık ile bir tutam nefretin karışımından oluşan bir duyguydu bu. Ve nedeni ise yine Ateş'ti. Bana terini silmemi söylemişti ve zorla kabul ederek dediği şeyi yapıyordum. Peki, şimdi ne olmuştu? Niye bir anda sinirlenip elimi çekmişti? Yanlış bir şey mi yapmıştım? Hiçbir fikrim yoktu ve merak içerisindeydim. Bir an kendime geldim. O ise suratında milim oynama olmadan yattığı yerden doğruldu ve ayaklarını sarkıttı.
'' Bir şey mi oldu? '' dedim çekinen bakışlarımla. Kafasını bana çevirdi.
'' Ne yaptığını sanıyorsun sen? '' dedi kaşlarını çatarak. Sesi azarlama doluydu.
'' N-ne yaptım ki? " dedim.
'' Boşver. '' dedi ve tekrar gözlerini benden kaçırdı.
'' Ateş, ne yaptım? '' dedim sesim biraz daha sert çıkarken. İlk defa adıyla hitap etmiştim. Gerçekten garip hissetmiştim ve bir daha kullanmamaya karar vermiştim. Pes ederek kafasını yine bana çevirdi.
Ayağa kalktı ve duşlara doğru yöneldi. Yürürken bel gamzesi olduğunu fark ettiğimde onu izlediğim için kendime kızmıştım. Ah, şimdi içimdeki Bade olsaydı, bu durumlara düşer miydim?
Suçlu gibi hissediyordum. Kafamda ne yaptığımı düşünürken bir ara gıdıklandığını bile tahmin etmiştim. Ama sonra bu kadar ciddi bir şekilde konuşmanın gıdıklanmakla alakalı olamayacağını beynime kazımıştım. Gözlerimi devirerek onu asla anlayamayacağımı haykıran ruhuma aldırmamaya çabalayarak oturacak bir yer bulmaya koyuldum. Arkama doğru döndüğümde tabure yerden kesilmişti. Üstünde kıyafet olarak sadece şortu bulunan bir çocuk, benim iki elle kaldırdığım demir tabureyi tek eliyle salına salına götürüyordu. Ve baktığım için kendime tekrar ne kadar kızarsam kızayım görmüştüm işte. Onun da bel gamzesi vardı. Ateş'e farken onunki nedense bana biraz çekici gelmişti. Neden böyle geldiğini bilmiyordum.
Düşüncelerimi bir torbaya doldurup ağzını kapatırken elden giden tabureyi kurtarmam gerektiğini beynime tak etti. Havalı havalı yürüyen çocuk arkasından biraz tanıdık geldiyse de saçma olduğunu düşünerek bu düşünceden de kurtulmuştum. Hızla arkasından koşturdum ve '' Hey! '' diye hafifçe bağırdım. Duyduğu belliydi. Bir an durdu. Sonra kafasını sanki hayal görüp de kendine geliyormuşçasına sağa sola salladı ve tekrar yürümeye başladı. Ateş'e karşı sinirliydim ve bu içime dolup taşan öfkeyi ona boşaltamamıştım. Ve şimdi tam sırasıydı. Bu çocuk kurban olacaktı belki ama zerre kadar umurumda dahi değildi.
Tekrar peşinden hızlıca birkaç adım attım ve elimi omzuna koyarak durmasını sağladım.
'' Sana diyorum çocuk, duymazlıktan gelme. Bırak şu tabureyi. '' Tabure değilmiş de aşiretimizin namusuymuş gibi konuşmuştum. Çocuk bana yüzünü döndüğünde çattığım kaşlarım şaşkınlıktan yavaşça yukarı kalkmıştı ve dudaklarım istemsizce aralanmıştı. O ise sinirle azarlamak için bana dönüyordu ama bana olan şeylerin aynısı beni görünce ona da olmuştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ateş
Ficção AdolescenteBir fermuarla hayatın ne kadar değişebilir? Hayal etme, çünkü cevabı zaten tam burada. Kapak tasarım: holanriss