Elimdekiyle oynayıp duruyordum. Küçükken o kadar sevmiştim ki o tayı, kayıt küpesindeki numarasını ezberlemiştim. Kayıt küpesi, bir nevi tasma gibiydi. Hayvanların iki kulağına takılırdı ve üstünde sayılar olurdu. Böylece yeri, sahibi kayıtlara geçerdi. Ve şimdi elimdeydi işte. Çiftlikteki hayvanlar satılırken, onu da almışlardı. Ama düşmüştü demek ki kayıt küpelerinden biri. Sararmış ve dizimden yukarıya çıkan otların büyüdüğü evin etrafında son kez elimden tutan geçmişteki Bade'yle birlikte gezerken bulmuştum bu sarı, büyük şeyi. İlk başta elime alıp boş boş baksam da anlamıştım en sonunda. Sayıların tanıdık gelmesinin büyük rolü vardı.
Ateş, arabanın gazına yüklenince, araba sorun çıkartmadan kolayca hızlandı. Elimde sağa sola çevirip oynadığım kulak küpesinden kafamla birlikte düşüncelerimi de kaldırıp gözlerimi dışarıya çevirdim. Yaklaşık 15 dakikadır yoldaydık. Belki de Ateş, çiftlikten daha ayrılmadan önce en rahat haliyle '' Tuvalete gidiyorum. '' diyip ağaçların arasında kaybolarak uzun bir süre beni arabada beklemek zorunda bırakmasaydı, her nereye gidiyorsak çoktan varmış olurduk diye düşündüm içimden. Hız yapmasını da sevmiyordum. Altındaki araba bilmem kaç yüz bin dolar olabilirdi, ama bu arabayla da kaza yapılabilirdi sonuçta. Hem, ehliyetini alalı daha kaç ay olmuş olabilirdi ki?
Yolda yılların şoförüymüş gibi solladığı arabaları izlerken, elimde kayıt küpesine kaçamak bakışlar attığını hissedebiliyordum. Kulağında bir telefon vardı ve genelde uzun uzun karşı tarafı dinleyip net ve kısa cevaplar veriyordu. Ve ben yine soyut bir varlıkmışım gibi yok sayılıyordum.
İşte şimdi beni kaçırmış sayılıyorsun demek istedim ona. Tam da şimdi. Bu arabada, bilmediğim bir yere götürülerek.
Telefonla konuşurken karşı taraftan gelen bulanık seslerin ardından birkaç saniye daha kayıt küpesine baktı ve gözlerini tekrar yola çevirerek sert ve düz bir sesle '' Eminim. '' dedi. Neye eminsin sen, neler karıştırıyorsun demek istiyordum ona. Ama susmak her zaman esas tercihim olmuştu. Ve o an da tercihlerime ihanet etmedim. Karşı taraftan yine cevap gelince keyfinin yerine geldiğini hissedebilmiştim. Dümdüz duran suratının aksine kıvrılmamak için zor duran dudakları, bir işler çevirdiğinin en büyük kanıtıydı.
Navigasyonla birkaç saniye uğraştıktan sonra tekrar sürüşüne döndü. Nereye gittiğimizi navigasyondan görebiliridm. Ama karşımdaki kişi Ateş olunca, bakmaya korktuğumu söylemekten asla çekinmeyecektim.
Beynim, çevremde olup bitenleri izlememi emredince, gözlerimin de bunu istediğini fark ederek, yıllarca yaptığım gibi bakışlarımı arabanın büyük camlarından dışarıyı izlemeye bıraktım.
Bir süre sonra dışarıdaki insanlar değil de etraf tanıdık gelmeye başlayınca merakımı gizleyemedim ve kapının camını çıkan ince ses eşliğinde düğmeyle indirdim. Rüzgar, topuzumdan serbest kalan saçlarımı savurup, boynumu ele geçirirken kaşlarımı çattım.
'' Vay. '' dedim kısık bir sesle. A harfini biraz uzatmıştım.
Yoldan biraz uzakta, arazinin ortasında duruyordu lise. Annem ve babam beni İzmir'e alıp o koleje kaydetmeseydi gideceğim lise, duruyordu karşımda.
Bina o kadar da gösterişli değildi. Ama fen lisesi olarak iyi bir binaydı. Küçüktü diğer okullara göre. Ama bu seçilmiş öğrencilerin olmasından dolayı değil miydi? Okulun bahçesindeki voleybol filesi çıkartılmıştı. Etraf, yemyeşildi ve büyük bahçenin kenar köşesinde yer alan çam ağaçları, tatlı bir görüntü yaratıyordu. Çardaklar vardı birkaç tane. Ön tarafını kapatmış kocaman ve itici liseye göre, çiçek gibi kalıyordu bu ufak lise.
Araba, hızlıca geçip gittiği için sadece bu kadarını tarayabilmiştim etrafın. Ağzımdan çıkan hayret kelimesini duymuştu ama yine duymamış gibi davranmıştı. Kafamı tekrar yola doğru çevirdiğimde, telefonu kulağından aldı ve arabanın önüne koydu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ateş
Fiksi RemajaBir fermuarla hayatın ne kadar değişebilir? Hayal etme, çünkü cevabı zaten tam burada. Kapak tasarım: holanriss