"güzelim artık çıkacak mısın şu odadan ? yok yani daha duracaksan spatula getireceğim onunla kazıyacağım seni o odadan da."
gülüp maşaladığım saçlarımı elimle açtırdım ve son kez kendime bakıp odadan çıktım.
beni gördüğünde derin bir nefes vermişti o da.
daha sonra saçlarımı inceleyip kaşlarını çattı.
"saçlarına ne yaptın öyle ?"
gözlerimi kaçırıp sağa sola bakınmaya başladım.
"Maşa."
dedim sadece.
bir iki adım atıp tam karşımda durdu ve saçlarıma dokundu.
"bir iki haftadır abartılı makyaj yapıyorsun, etek giyiyorsun saçına daha önce hiç yapmadığın adı tuhaf şeyi yapıyorsun."
bir süre gözlerimin içine baktı ve tek kaşını kaldırdı.
"Hayırdır yani niye bu kadar süsleniyorsun o saçma sapan yer için ?"
tüm bu gereksiz süslenmeyi onun için yapıyordum aslında.
fakat o bunu anlamayacak kadar salaktı işte...
"Ben de kızım Yusuf. Ben de kendimi güzel görmek, diğer kızlar gibi tırnağım kırıldığında yaygara koparmak istiyorum. Ne bileyim ? o kafam kadar topukluları giymek istiyorum ben de ! çünkü bu zamana kadar ne yaptıysam fark ettiremedim kendimi sana, belki bu şekilde gözüne çarparım."
diye bağırarak söylemek isterdim bunları ama sadece içimden söyleyebilmiştim.
mantıklı bir şeyler bulup gözlerine baktım.
"Kendimi güzel görmek istiyorum. o yüzden."
bir süre sinirle gözlerimin içine baksa da, daha sonrasında gözlerindeki sinir yerini adlandıramadığım bir duygu yansımasına bırakmıştı.
biraz şefkat biraz sevgi parlıyordu sanki güzel gözlerinde.
en sevdiğim şeyi yapıp yüzümü avuç içlerine aldı.
"Selen... güzellik şu hayatta insanların önemsediği tek şey. Bana kalırsa güzellik burda..."
deyip işaret parmağını kalbime değdirdi.
"pek umursama yüzünün güzelliğini. Çünkü senin tam şuran da hazine değerinde güzellikler saklı."
sanki gerçekten de kalbime dokunuyormuş hissi veriyordu parmağı...
yutkunup her bir yansımasına aşık olduğum gözlerine baktım.
Bilmiyordu ki kalbim onunla dolup taşmıştı, o yüzden di hazine değerindeki o güzelliği...
***
"Abla ya çok güzel değil mi ?"
elimdeki viski şişesini Mete'nin kafasına geçirmek için kaldırdığım sırada tam o anda elimden çekip almıştı Yusuf.
ben de sinirle Mete'nin kulağını tuttum.
"beş bin beş yüz seksen sekiz kere bana bu soruyu sorduğunun farkında mısın Mete ?"
Mete kulağını çekmemi umursamayarak buraya sürekli gelen kız müşterimize hayran, hayran bakıyordu.
kız biraz değişik bir kız olduğu için Mete cesaret edip kıza hoşgeldin bile diyemiyordu.
her gün o siyah deri montunu giyip aynı masasına oturup bir kaç bir şey içerdi ve yaklaşanı öldürürüm adlı surat ifadesini hiç bozmadan kalkıp giderdi.
![](https://img.wattpad.com/cover/133238018-288-k327192.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
~YAĞMUR~
Fanfictiono, benim içimdeki yangını yağmur olup söndüren adamdı. ve ben, sonsuza dek onun yağmurunda ıslanmak isteyen bir kızdım. işte bizim hikayemiz tam olarak buydu... ***