"Ne oldu küçük dilini mi yuttun?" derken alaylı sözüne rağmen bir kez bile gülmemişti gâvurun oğlu.
"Hayır büyük dilimi yuttum." dedim.
Ardından Sibel'in büyük olduğunu defalarca dile getirdiği dilimi hiç tereddütsüz çıkartırken bir çocuk gibi kollarımı da birbirine kenetlenmiştim.
"Bela mısın kızım sen? Allahtan burnum alışık darbe almaya yoksa çoktan kırmıştın, üstüne bir de dil çıkartıyor." derken eli bir kaç kez gözümün önünden geçip giderken onu takip etmek düşündüğümden de zordu.
"Sallamasana şu elini dikkatimi dağıtıyorsun."
"Neye dikkat kesildin ki bu kadar."
"Gözlerin ne renk senin?"
Biraz daha eğilerek gözlerine bakmaya çalışıyordum. Fakat gecenin karanlığına nazaran bu taraf ışıklandırmalardan sanırım nasibini almamış olacak ki görüş açtım netleştiremiyordum.
"Ya sabır, hadi güzelim yoluna bak"
''Ay aman, çok da merak etmemiştim zaten." derken burun kıvırmayı ihmal etmemiştim, fakat merak etmediğim yalanı bariz belli oluyor olmalı ki "Çoğu zaman gri..." dedi arkasını dönmeden önce. Sonrasında arkasını dönerken uzaklaşan sesinden anladığım şey ise ''Daha fazla peşimde dolaşma diye söyledim." oldu.
Arkasından koştururken burkulan ayağıma giren kramp yüzünden sekmek zorunda kalmıştım. "Hey bir bekle." diye bağırıp duruyordum, ama umursamıyor olması ile koşar adım yürümenin bir kez daha ceremesini çekmiş ve tam da arkasına düşmüştüm.
Omuzlarına yapışmış tutunurken elimin altında beliren sert vücudunun gerçekliği ile bozguna uğramış ve hızla uzaklaştırmıştım ellerimi. Sonrasında soru dolu bakışları ile kendimi toparlayarak genzimi temizleme ihtiyacı hissettim.
"Son bir sorum olacak" dedim bir cesaret. Hayretle açılan gözlerine eşlik eden kolları birbirine kenetlenirken bekler vaziyete geçmişti. 'Burnun..." dedim elim ile fantastik bir şeyi gösterir gibi yaparken. "Neden böyle yayvan?"
"Yemin ediyorum kaçığın tekisin." dedi bir çırpıda. "Ve ayrıca yürümeyi bilmiyorsan bir daha şunları giyinmesen iyi edersin, çünkü her zaman yanında bir ben olmaz." derken az önce benim yaptığım gibi topuklularımı fantastik bir olgu gibi süzmeyi ihmal etmemişti.
"Hadi ama soruma cevap vermedin."
"Cevap vermek zorunda olduğumu bilmiyordum."
"Tamam, peki." derken pes etmiş arkamı dönmüştüm çoktan. Oysa ben meraklı bir kızdım ve bunu öğrenememiş olmak hayal kırıklığına sebep olmuştu. Eminim ki bu gece meraktan uyuyamayacaktım.
"Hey." diye seslenmesi ile neşeyle geri dönerken "Evet" dedim. Merakla açılan gözlerime eşlik ederek, dişlerimi alt dudağıma geçirmiş bekliyordum.
"Şunu yapmayı kes." dedi dudaklarıma kayan bakışlarını görürken ve ardından gözlerime çevirdiği bakışlarına eş değer yaptığım şeye bir son vererek devam etmesi için bekler olmuştum.
"Birazdan merak ettiğin soruya cevap alacaksın." dedi ve bu sefer ardına bakmadan gitmeye niyetliymiş gibi hızlı adımlarla yürümeye başladı.
"Ama... Ama bu bir cevap değil ki. Hey..." diye konuşsam da eminim bu mesafeden dediklerimi sadece ben duyuyor olmalıydım.
Bunca karışıklığın içerisinde bir de masayı bulma sorunu yaşayacağımı düşünürken ringin etrafını takip ederek sonunda aradığım yeri bulmuştum. Rahat bir şekilde masadaki yerimi alırken boynuma asılı olan çantama masanın üzerine koymam ile Can'ın eğilerek bana bakması bir olmuştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Demir Yumruk
فكاهةMizah içinde #1 Her bir yumruk inerken bir başka bedene, onun yüzüne aldığı her bir darbe benim yüreğime inmişcesine acı veriyordu. Normal olan bu muydu yoksa normalden uzak bir hayatın ortasına mı sürükleniyordu kalbim? Kimdi, neydi bu adam? Yumr...