29. İşte Benim Kadınım

36.4K 2.5K 386
                                    

"Merhaba canım korumam Cengo, şu dev obura söyler misin önümden çekilsin?"

Adamın cüssesinin izin verdiğince Cengo'ya görünmeye çalışıyor, hatta yetmiyor koca duvara çarparak azalan sesimi duysun diye yüksek tonda konuşuyordum. Adamın en ve boy alabildiğine varken, bir de üzerine sarkan göbek Çin seddi gibi engel olmuştu önüme.

"Dumrul, çekil kızın önünden koçum. Abi görmesin."

"Dediği doğru mu Cengo, bu fare abinin sevgili mi?" derken şaşkınlık ile bir bana, bir sıfatsız Cengo'ya bakıyordu.

Bana hala fare mi diyordu o?

"Bana bak çakma Deli Dumrul, istersen bir de Ali'min yanında söyle o fare lafını. Hikâyedeki Dumrul susuz yola köprü kurar, çakma Dumrul buradaki yola cüssesine eş olarak göbeğini koyar. Çek o göbeğini gözümün önünden."

Deli'nin pardon Dumrul'un sinirlendiği, aldığı iki kişilik nefesi dışarı vermesinden belliydi. Adam resmen yüzüme yüzüme burnundan esen kasırga rüzgârını savurmuştu. Ne yemişti bu cüssesi düşüncelerinden büyük Deli Dumrul, ekmek arası soğan falan mı?

Önümden aheste aheste çekilmesi ile saçlarımı geri savurarak açtığı küçük yerden geçmiştim. Cengo'nun yanına ulaşmam bir kaç adımı almışken, kapıya tel örgü gibi sarılmış, ıslanmış yavru kedi gibi gözlerimin içine bakıyordu. Sağa kaydım önüme geçti, sola kıvrıldım barikat kurdu... En son ortada durarak bakışlarımı o masum kedi kılıklı gözlerine dikerken ellerim belime gitmiş ve yapamadığım o tek kaş kaldırma seansına başlamıştım.

"Çıksana önümden ağdasız Cengo."

Parmağı dudağına giderek susmamı işaret etmiş, ardından geri odaya bakarak yine bana dönmüştü. "Yenge topukluna kurban olayım, abiye adresi benim verdiğimi söyleme." dedi ağzındaki baklavayı çıkararak. Sözlerinin ardından ayağımdaki bebeklerime indi bakışlarım ve ettiği dua kalbimden vurmuş olacak ki beni "Tamam, çekil şimdi" diyerek elimle iterek içeri geçmiştim.

Tuhaf bir kokunun hâkim olduğu odaya adım atar atmaz, büyük odanın bir köşesinde kendi gibi iri yarı bir adamla konuşan Ali'mi gördüm. Arkası dönük olduğundan beni görme olasılığı yoktu, konunun rehavetinden olsa gerek gergin olduğu ses tonundan ve yaptığı el hareketlerinden de belliydi. Genzimi temizleyerek bir klişeye imza atmaktansa, topuklularımı duruma alet ederek bir kaç sert adım attım.

Bebeklerimin çıkardığı ses ne denli etki yaratmışsa artık adamda, önce bir kulak kesildi ardından hızla arkasını dönerek gerçek olup olmadığımı kontrol eder gibi baştan aşağı beni süzdü. Ah Alim bilsen ne denli gerçek ne denli seninim. Gözleriyle yedi desem, bakışlarındaki şaşkınlık sonrası öfke kıvılcımları yemeyi değil sövmeyi işaret eder gibiydi. Sanırım bu gelişim onu pek de memnun etmemişti.

"Dayı sen dışarıda bekle." dedi gözlerini milim üzerimden ayırmazken. En az Ali'm kadar genç adam yanımdan geçip dışarı çıkarken, dayısı olup olmadığını defalarca sorgular olmuştum. Adamda pek de dayı tipi yoktu.

"Dayın mı?" dedim kapı sesini duymamın ardından gri gözlüme ilerleyerek.

"Lakabı bu." dedi ve durdu. Kelimelerini tamamlamak ister gibi bir kez daha üzerimde göz gezdirdikten sonra devam etti. "Bana buraya ışınlanarak geldiğini söyle."

"Lakabı neden öyle, dayı olma isteği varmış da olamadan dayı mı olma niyetine girmiş?"

Evet saçmalamış olabilirdim, evet lafı değiştirmekte üzerime çokça kişi vardı, ki şayet bu işte pek deneyimli olduğum söylenemezdi. Ama denemekten de bir şey çıkmazdı değil mi? Gözlerimi Ali'me diktim ve kaşları ile onaylamaz hareketi yapınca dudaklarımı sarkıtarak derince bir yutkundum.

Demir YumrukHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin