Hayır, hayır kesinlikle şu an ringin ortasında bu kadından kaçıyor değilim. Hem ne münasebet canım, onun pazıları var diye beni alt edecek değil ya? Ah kahretsin ki tam da o anın içinde kâbustan gerçeğe savrulup dururken, bir köşede oturmuş keyifle beni seyreden kişi güzel gözlümün ta kendisi.
Yaptığı haksızlıktan zerre üzüntü duymazken, gri gözleri bir kısılıp bir açılıyor ve ben yere düştükçe suratı acıyla buruşuyordu. Haksızlığın iki ucu da hayal kırıklığı doluyken nazarımda, onun vermediği dersin ceremesini neden ben çekiyorum ki?
Tam da pes etme zamanı oysaki, havlu atmak deyimini yerine getirmem gereken o an. Bu iri yarı cüsseli hatun kendi dişine göre birini bulup güzel bir dayak yemeli ve benim narin bedenimi artık rahat bırakmalıydı. Her şeyden öte beyaz tenime aldığım darbelerin mora dönmesi an meselesi iken, kadın ders vermekten öte eline kuvvet moduna geçiş yapmıştı bile.
Spor salonlarında bile çalışma yapmadan öncede ısınmaya ihtiyaç duyan her insan gibi yapmam gerekeni bile göz ardı etmiş, eline geçirdiği gibi beni bu tel örgülerin arasına iti vermişti. Tamam belki telden değildi bu spor hapishanesi, fakat gözümde F tipi bir mahpustan farkı yoktu ve ben 'babamı istiyorum' diye ağlamak üzereydim.
"Songül yeter." dedi bariton sesine ölüp bittiğim.
"Ali..." dedi bir de utanmadan Songül kişisi.
Hayır sanki askerlik arkadaşı hani bunun beyi hanımı, hani bunun resmiyeti. Gözümün önüne gelen babamın şirketi ile gözümün önünden gitmeyen bu güzel gözlümün kas yığını arasındaki uçurumlar kilometreleri aşmıştı hemencecik. Sanırım ben ana kendimi kaptırmaktan ziyade ansızlığı yaşamayı seviyordum. En basit deyim ile gelişi güzel gidiyordum hayata...
"Bu kadar yeter." dedi ayağa kalkarak.
Yürüdü ve yüzünde esamesi okunmayan tebessümün yerini alan donuk ifade ile ringe yaklaştı.
Lafını ikileten kadın irisi kızcağız, ortamı bir öfke ile terk ederken yerini alan Ali'nin nefesi köprücük kemiğimden omzuma yol alacak kadar yakınımda olduğunu hissettirmeye yetmişti.
"Benimle dalga geçtiniz." dedim gri gözlerine mühürlenmek isterken
Öfke değildi bedenimi sarıp sarmalayan, aksine yıkılmışlık hissine kapılarak ağlamak istiyordum.
"Sen öyle biri misin?"
"Nasıl?" dedim, burnumun dibindeki adamın sert çehresinde bir tur gezinirken gözlerim.
"Dalga geçilecek biri misin?" dedi, konuşmaktan ziyade bir milim bile kıpırdamamıştı mimikleri.
"Tabii ki hayır."
"O halde..."
"Peki bu şov neydi, neden o kadın irisinin eline bıraktın beni?"
"Benim elime mi düşmek isterdin?"
Sonunda ufak da olsa kıvrılmıştı dudakları ve bakılası bir tablo çıkmıştı ortaya.
"Belki de..."
Öncesinde büyüsüne kapılırken, o kıvrılan dudakların kenarında asılı kalmak istedim bir süre, sonra kendimi toparlayarak bir adım geri gittim.
"Sanırım ben kendime başka bir eğitmen bulmalıyım."
"Hani herkese güvenemezdin."
"Sana da güvenmemem gerektiğini kendin söyledin ve az önce ispat ettin."
Kırgınlığımı belli etmek ister gibi dudaklarımı büzerken. Sonra dudaklarıma takıldı bakışları bir süre, gözlerinin değdiği yerler alev almış yanıyor. Daha dün tanıdığım bir adama böylesine kapılıyor olmam ne denli akla yatkındı ki? O bir yabancıydı bana, belki de tehlikeli biri...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Demir Yumruk
HumorMizah içinde #1 Her bir yumruk inerken bir başka bedene, onun yüzüne aldığı her bir darbe benim yüreğime inmişcesine acı veriyordu. Normal olan bu muydu yoksa normalden uzak bir hayatın ortasına mı sürükleniyordu kalbim? Kimdi, neydi bu adam? Yumr...