13-Açlık Oyunları

51.4K 3.1K 232
                                    

Eve döneli aylar olmuş, babamın iktidarsızca koyduğu yasaklar bir bir bertaraf edilmişti tam da tarafımdan. Evet belki bana dayanamıyordu ama esas dayanamadığı konu sanırım kendimi hasta etmem olmuştu. Gece gezmeleri ve uzun süreli arkadaş ortamlarına koyduğu kısıtlama sonucu boykota gitmiş, kendimi ev hapsinden ziyade oda hapsine mahkûm etmiştim. Akabinde yemiyor oluşum onu dertlendirirken, yemeye âşık bir kızı olduğunu bilmesinden ötürü kendini suçlu hissediyordu.

Tam tamına iki gün, ya da bilemedin bir buçuk gün bir şey yememiş olmam benim içinde dayanılır bir durum değildi. İlk günün gecesinde rüyamda gördüğüm wafflelar, pizzalar ve hiç sevmememe rağmen kokoreçler yüzünden daha da dayanılmaz geçmişti. Hayır her şeyi anlamıştım da, hayatımda hiç ağzıma sürmediğim, yiyen gördüğümde böcek yiyen Çinli gibi tiksinerek baktığım o kokorecin rüyalarımda ne işi vardı? Demek ki buradan çıkacak sonuç yokluk her zaman insanı asla yapmam dediklerine itebiliyordu.

Kapımın tıklatılması ile her sabah gelen kişinin kim olduğunu bilmem için ilah olmama gerek yoktu. Her gün çektiği nutuklara dün yemek yemem konusunda ısrarını da eklemiş ve beni soktuğu bunalımda level atlamamı sağlamıştı. Kapıyı ağır ağır açışının ardından odaya girmiş ve camın kenarındaki Josephen koltuğa kurulmuş olan bana kısa bir bakış atmıştı.

"Daha hazırlanmadın mı?"

"Ne için?"

"Okula gitmeyi düşünmüyor musunuz Elif Hanım?"

"Aslında bir ara düşündüm baba, ama aç karınla okul da hiç çekilmiyor biliyor musun?"

"Kendini neden açlıkla terbiye edersin anlamış değilim be kızım. Ben ne diyorsam senin iyiliğin için diyorum."

"Yapma ama baba, kaç yaşında kız oldum hala çocuk gibi ceza alıyorum." derken kızgınlıkla ayağa kalmış ve onu es geçerek banyoya ilerlemiştim.

"Elif dur." dedi, o dur derdi de ben durmaz mıydım? Zaten bunca kısıtlamasına isyan etmiyorsam ona olan sevgimdendi, saygımdandı. Yoksa bu çocukça muameleyi görecek yaşı çoktan geçmiştim. Arkamı döndüm ve yüzüne bakarken tebessüm edişini izledim bir süre. "Tamam karışmıyorum artık sana, yeterki yemeğini ye kızım. Sen aç yatarken ben tok gezebilir miyim?"

İşte benim merhametli babam buydu, canımdan öte candı. Bana dayanamıyor oluşunu kullanmak hoşuma gitmiyordu elbette ama bazen başka çare de bırakmıyordu. Yanına ulaşarak kollarının altına girdim ve o pamuk yanaklarından defalarca öpmüştüm. Saçlarımı okşayışı ve başımın üzerine kondurduğu öpücükler ile günlük sevgi dozumu almış olsam da, şimdi sıra günlük gıda eksiğimi tamamlamamdaydı.

"Sağ ol babacım, seni çok seviyorum. Ama şimdi haftalardır aç olan midemi tıka basa doyurmam lazım." dedim mübalağanın dibine vurarak. Babamın kalkan kaşına tebessümle karşılık vererek devam ettim. "Biraz abartmış olabilirim tabi."

"Aşağıda kahvaltı hazır."

"Teşekkür ederim, ama hazırlanıp çıkayım okulda yaparım."

Babamın öpmeye doyamadığım pamuk yanaklarına son bir kez kondurduğum öpücüğün ardından, banyoya ilerlemiştim. Makyajımı yapıp üzerimi giyinmemin ardından, arabaya binerek okulun yolunu tuttum. Bu esnada karnımdaki aç canavarın bitmek bilmeyen hırıltılarına engel olamazken, yollar uzadıkça uzuyordu adeta. Sonunda vardığımda otoparka gelişi güzel park ettiğim araçtan kaçarcasına inmiş ve topuklularıma rağmen kantine ulaşabilmiştim.

Bu kantinin karışık tostlarından iğrenen ben, ne zamandır lezzetli bulur olmuştum. Hele ki şu hoşafa benzeyen kahveye burun kıvıran ben, nasılda içiyordum kana kana. Açlık kesinlikle bana göre değildi, çünkü tam tamına üçüncü tostu mideye indiriyordum. Korkum alacağım kilolarımdan değildi, tek korkum aç karına mideye inen sucukların mide fesadı geçirmeme sebep olmasıydı.

Demir YumrukHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin