Gözlerimin içine taht kuran gri gözleri sözlerim ile şaşkınlığa uğrarken, vereceği cevabı beklemek cesaretimi balyoz darbesi ile yerle bir ediyor gibiydi. Aramızda pek kalmamış mesafe ile nefesi tenimde, nefesim ise yüzünde mesken tutuyor, inip kalkan göğsüm heyecandan yerinde duramıyordu.
Aramızdaki ambiyansı yerle bir eden siren sesleri çifter çifter öterken, ona nazaran yerinden panikle hareket eden ben olmuştum. O olduğu yerde şaşkınlığını üzerinden atamamışçasına dikilirken panikle dışarıya doğru ilerlemeye çoktan başlamıştım. Bu siren seslerinden birini ambulans olarak kabul edersem eğer, bir diğeri polise ait olmalıydı. Ne kaldı ki bundan doğal bir durum yoktu, sonuçta silahlı bir saldırıya uğramış spor salonuna polisin gelmesi benim topuklularım ile yürüyüşe çıkmam kadar normaldi.
"Bu..." dedim panik ile kapıdan geri dönüp, odun yutmuş adam misali dikilen gri gözlüme doğru ilerlerken.
"Bu polis sireni mi?"
Sence der gibi elleri havaya kalkmış, derdin ne der gibi de kaşı havalanmıştı. Hayır şu an çok güzel açıklama yapmaya başlayabilirdim, fakat sonrasında susturulmaktan çekinmiştim. Ellerimi uzun saçlarımdan geçirdim ve çıplak ayaklarımın üzerinde bir iki tepinme evresi geçirerek panikle etrafımda göz gezdirmeye başladım. Kaçacağım kapı yoktu, o zaman saklanacağım bir dolap, hatta bir delik bile kâfiydi.
"Ne yapıyorsun böyle, delirdin mi?"
"Polisler geliyor saklanmam lazım."
"Nesin kızım sen, bir suçlu falan mı?"
"Ah evet tabi ya, azılı bir katilim ben ve hapisten kaçtım." dedim gözlerimi bilmem kaç defa üst üste devirirken.
"Şu narin bedenin suçlu olma ihtimali var mı acaba bayım? Şimdi polisler gelirse mecbur şahit olarak tutanaklara geçerim, bu da babamın kulağına kesinlikle anında gider. O da yemez içmez ve seyahatini yarıda keser ve yanıma gelerek güzelim tatilimi burada sonlandırır. Eee iş bu olunca eve geri dönerim, eve geri dönünce de bu yaşananlar yüzünden koruyucu moda geçiş yapan babam ev hapsi uygulamasına geçer. Ne gece hayatım kalır, ne de gündüz gezmelerim. Ben ki keyfine düşkün bir kızken, böyle bir şeyi yaşamaktansa saklanmayı tercih ederim."
"Elif." dedi.
Bıkkınlığın sirayet ettiği güçlü bir nefes verdikten sonra. "Efendim" derken uzun konuşmanın ardından, derin bir nefes alma ihtiyacı ile ciğerlerime muhtaç kaldığı oksijeni yollamıştım.
"Bunların hepsini aynı anda mı düşünüyorsun inan çok merak ediyorum; fakat şu an da gelen polislerle..." dedi ve parmağı ile kapı önüne park etmiş polis aracını gösterdi. "...ilgilenmem gerekiyor. Şimdi sen susup bir köşede oturuyorsun, bende her şeyi hallediyorum."
Bu adamın her şeyi halledeceğinden şüphem var mıydı? Sanırım yoktu, fakat herhangi bir sorunda babamın kulağına giden bir olay, bir adli vaka, bir karakolluk durum, bir terslik, ayyy herhangi bir aksilik aylarca cezaya maruz kalmamı sağlardı. Çıplak ayaklarım üzerinde ileri geri yaparak ceza evi voltası atarken bir kaç adım ötemdeki kırık cam parçaları gözlerime işkence etmek ister gibi parlıyordu. Ayaklarımı seviyordum ve topuklularımı da öyle, onları giyinmeme engel olacak her şeyden ise nefret ediyordum.
Bir ileri bir geri derken içeriye bir panikle giren ikili şaşkınlıkla etrafa bakıyor, ardından gelen sağlık ekipleri ise yerde yatan adama koşuşturuyordu. Adam ölmemişti biliyordum, ama bir cesetten korkarcasına yerde serili bedenden korkuyor olmam tamamen adamın kendinden geçmiş bir şekilde yatış biçimden kaynaklıydı.
Yanımda biten geçen gün ki kadın irisi kaslı hatun gözlerini gözlerime dikmiş onlarla konuşmaya çalışır gibi dik dik bakıyordu. Ne sanıyordu bu kadın kendini, telepati uzmanı falan mı? Ne der gibi başımı sallamama, saçlarımı umursamazca savurmama rağmen, kadındaki inat keçideki kadar sağlamdı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Demir Yumruk
HumorMizah içinde #1 Her bir yumruk inerken bir başka bedene, onun yüzüne aldığı her bir darbe benim yüreğime inmişcesine acı veriyordu. Normal olan bu muydu yoksa normalden uzak bir hayatın ortasına mı sürükleniyordu kalbim? Kimdi, neydi bu adam? Yumr...